TİGRİS HABER - Mehmed Uzun’suz bir Diyarbakır kitap fuarının düşünülemeyeceğini, eksik kalacağını söyleyen yazar Şeyhmus Diken moderatörlüğünde düzenlenen konferansa konuşmacı olarak Mustafa Uzun ve yazar İrem Uzunhasanoğlu katıldı.
Yazar Diken açılış konuşmasında;
“Yazar Mehmed Uzun’un son 200 yıllık zaman diliminde hepimiz fark edeceğiz ki; Kürtlerin bir varlık yokluk tragedyasının aslında simgesel bir ismi olduğunu, bu yüzden de sadece 1920 sonrasının simgesel bir isimi olarak düşünmemek gerektiğini ve Mehmed Uzun’u buna göre tartışmak, konuşmak gerektiğini söyleyerek konuşmasına şöyle devam etti;
“Siyaseten ve entelektüel kişilik ve kimlik olarak da kabul etmek gerekir. Bu mantığı kurgularken edebiyatın mantığı içinde Mehmed Uzun’u ve serencamını konuşmak, sadece edebiyatın alanı içine hapsetmek daraltıcı da olabilir. Bu daraltıcı vurgudan sıyrılabilmek için itibar suikastına uğratılmak istenilen kürdün onur mücadelesinin adı olarak telaffuz edilmelidir.
Yersiz yurtsuzluğunun altını da çizmek gerekir. Mehmed Uzun bunu edebiyat metinlerinde, kitaplarında çok geniş olarak edebiyatına malzeme etmiştir.
Yok edilmeye, silinmeye ve silmeye çalışanlara inat ederek; mahkeme kapılarından mahpus damlarına, uzak ve sürgün diyarlarda yeniden bir dil yaratmak için mücadele meselesidir. Mehmed Uzun sürgünde kendi coğrafyasını hayal dünyasında yaratarak, onu hep diri tutarak, coğrafya mekân ilişkisini edebiyatına yedirmiştir.”
Yazar Şeyhmus Diken’in bu açılış konuşmasından sonra uzun yıllar İsveç’te yaşayan, şimdi Diyarbakır’a yerleşen yazar Mehmed Uzun’un kardeşi Mustafa Uzun da; kardeşinin çocukluğunda nasıl biri olduğunu, kitap okumaya ve yazmaya dönük anılarını anlattı.
Daha sonra moderatör yazar Diken; Mehmed Uzun’un Kürtlerin dışında da işi gücü edebiyat olan ve yüzü batıya dönük olan bir edebiyatçının anlatmasını düşündüklerini söyleyerek sözü yazar İrem Uzunhasanoğlu’na verdi.
SÜRGÜN EDEBİYATI
Yazar İrem Uzunhasanoğlu; “Mehmed Uzun’u sürgün edebiyatı tarafından incelemek istedim. Hangi açıdan anlatabilirim. Mehmed Uzun kim? diye kendi kendime sordum. Mehmed Uzun’un İsveç’te yaşaması, romanları Batı da nasıl algılanıyor? Bunu Batı edebiyatından okuyacağım dedim. Buradan bakmak istedim. Bunun için önce sürgün edebiyatına baktım. Sürgün edebiyatı başlığı altında hangi önemli yazarlar var? Bunlardan Dante Alighieri İlahi Komedyayı sürgünde yazmış. Victor Hugo Sefileri sürgünde yazmış, Paris’ten sürülmüş ve bir adada yazmış. Aynı şekilde Stefan Zweig, Ernest Hemingway, Neruda öyle, Octavio Paz öyle. Bu önemli ve büyük yazarların hepsi başyapıtlarını sürgünde yazmış.
ÜLKESİNDEN VE ANA DİLİNDEN SÜRGÜN OLMAK
Sürgünde sanatsal yaratıcığın gelişmesi açısından tabii ki eksileri var, artıları var. Bir dezavantaj gibi görülüyor. Çünkü sürgünün kendi içinde çeşitleri var. İç sürgün var. Politik sürgün var. Mülteci var. Göçmen var. Birçok yazar ülkesinden sürgün olunca anadilinden de sürgün oluyor. Kendine yeni bir ülke inşa etmek zorunda kalıyor. Bu pencereden Mehmed Uzun’a baktığımızda aslında dilini yeşertiyor. Dilinden sürgün olmak yerine, dilini bir ana vatan gibi içine girip ona sığınıyor. Bir dil yaratmak dediği şey aslında edebiyatına sığınmasıdır. Tabii ki, Kürtçeye çok fazla katkısı var. Kürtçenin geliştirilmesine, dilin geliştirilmesine katkıları çok fazla ve çok kıymetlidir.
DİLİ ANA VATAN YAPIP ONA SIĞINMAK
Dilden sürgün olmak yerine dile bir Rönesans yaratmak; dili yeşertmek, dili genişletmek. O dilin içine sığınıp yeniden bir ana vatan yaratmak.” Diye konuşan yazar Uzunhasanoğlu konferans sonrasını söyle değerlendirdi;
Mehmed Uzun’u benim anlatıyor olmam, objektif ve akademik bir şekilde bakmam sevildi. Sürgün edebiyatı herkesin ilgisini çekti. Ben de hangi açıdan anlatayım derken benim önüme yeni bir pencere açmış oldu.
‘SÜRGÜN BİR MEZARLIKTIR’
Sürgün edebiyatı dediğimiz şey aslında oradaki sürgünlük hissini, o dramayı, o umutsuzluğu, sevdiklerinden, vatanından, toprağından uzak olmayı aslında sağaltan bir şey. O dilin içine sığınmak ve kendine yeni bir ev inşa etmek biraz olsun belki o sürgün edebiyatını, sürgün hissini hafifleten bir şey. Mehmed Uzun ‘Sürgün bir mezarlıktır’ diyor. Çok olumlu bir şekilde bahsetmiyor fakat aradan yıllar geçtiğinde bakıyoruz ki; şu an Thomas Mann’a bakıyoruz. Nazilerden bahsetmiyoruz ama Thomas Mann’dan bahsediyoruz. O yüzden de yazarın bir tür genetik aktarım gibi kültürel değerlerini, dilini yeni nesillere aktarması ve bunu kendi dilinde yapıyor olması aslında onun; kültüre, edebiyata, şehre, ülkeye ve halkına en büyük katkısıdır. O yüzdende kendi ana dilinde üretmeye devam etmesi çok kıymetli bir şeydir.”