1970 sonrası Türkiye'de Kürt siyasal hareketi(!), küresel sol dalga ve Marksist-Leninist söylemlerle bağımsız Kürdistan hedefi,ulusal haklar, kültürel tanınma ve siyasi özerklik mücadelesi altında binlerce insanın ölümüne sebebiyet verdi.
Bu yazımızda misakı millî sınırları dışında da bulunan, yönetimsel anlamda yetisini kaybeden sol ütopik söylemlerle beslenen Kürt siyasi hareketinin içine düştüğü çıkmazı ele almak istedim.
Son dönemde, bu hareketin söylem ve eylemlerinin giderek LGBT+ hakları gibi meselelere odaklanması hem hareket içinde hem de Kürt toplumunda derin tartışmalara yol açıyor.
Bu yaklaşım, kimilerince "çağdaş değerlerle bütünleşme" olarak yüceltilirken, bir kesim için ise stratejik bir sapma ve kültürel kimliğe yönelik tehdit olarak görülüyor. Peki,sözüm ona, kimi geleneksel yapıları koruma iddiasındaki bir hareketin, modern taleplerle bu denli iç içe geçmesi, gerçekten de onulmaz sonuçlara yol açabilir mi?
Stratejik Batış: Hedef kitlenin yitirilmesi
Kürt nüfusunun yoğunlukta olduğu ve tarihsel yapılarında ki aile gücü, geniş toplum kesimlerini ortak bir kimlik ve mücadele etrafında birleştirebilmesinden gelir. Ancak son yıllarda, Kürt sol hareketin LGBT+ haklarını ana gündem maddelerinden biri haline getirmesi, özellikle geleneksel değerlere bağlı kesimlerde ciddi rahatsızlıklara neden oldu.
Özellikle kırsal bölgelerde ve muhafazakâr aile yapılarında, bu söylem "yabancı bir ideolojinin dayatılması" olarak algılanıyor. Türkiye’de HDP/ DEM ’in LGBT+ haklarını destekleyen söylemleri, Batı’daki seküler gençler arasında karşılık bulurken, Kürt nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde tepkiyle karşılandı. Bu durum, Sol ideolojisini benimseyen silah ve şiddetten uzak duran Kürtlerin de "yerel" ile "evrensel" arasında sıkıştığını gösteriyor.
Kürt nüfusunun yoğunlukta olduğu Irak ve Suriye'de LGBT+ haklarına bakış oldukça farklı. Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi muhafazakâr toplumsal yapısı nedeniyle LGBT+ hak taleplerine daha sert tepki verirken, Suriye’deki Kürt hareketi sol ideolojiye yakın bir duruş sergilese de LGBT+ konularına mesafeli bir yaklaşım sürdürüyor.
Sonuç olarak, Kürtlerin LGBT+ haklarını önceliklendirmesi, farklı coğrafyalarda farklı stratejik riskler yaratıyor.
Toplumsal Çözülme: Aile yapısı ve kolektif kimlik,
Kürt toplumunda aile yapısı, yalnızca bir sosyal birim değil, aynı zamanda kimliğin ve kültürel direnişin taşıyıcısıdır. Göç, asimilasyon ve savaş gibi travmalara rağmen güçlü kalabilen bu yapı, kolektif hafızanın korunmasında kritik bir rol oynar.
Ancak LGBT+ haklarının öne çıkarılması, geleneksel aile modeline yönelik bir tehdit olarak algılandığında toplum içinde bir kutuplaşma yaratıyor. Temel mesele, LGBT+ haklarının savununun Kürt kimliğiyle özdeşleştirilerek sunulması. Bu noktada, Kürt siyasal hareketinin tarihsel olarak benimsediği sol ideoloji de devreye giriyor. 1980'lerden itibaren Marksist-Leninist ideolojiye yakınlaşan Kürt hareketi, kadın hakları ve bireysel özgürlük gibi konuları sahiplendi.Ara bir not "Bu sahiplenmede görüldü ki asıl mesele üzüm yemek değil bağcıyı dövmekmiş." LGBT+ meselesi, küresel sol hareketlerin etkisiyle gündeme geldi ve toplumun daha geleneksel kesimlerinde yabancı bir unsur olarak algılanmaya başladı. Kürt siyasal hareketi ile toplumun belirli kesimleri arasındaki bağın zayıflaması, hareketin tabanında bölünmelere yol açabilir. Silahların bırakılmasından ve Kürt siyasi hareketinin genel anlamda topluma engtre olmada, bölünme kendini daha net bir şekilde gösterecektir.
Geleceğin Yaraları: Bölünmüşlük ve dış müdahaleler
stratejik belirsizlik ve toplumsal gerilim, toplumu zayıflatarak dış müdahalelere açık hale getiriyor. Özellikle Kürt karşıtı siyasi aktörler, bu tür iç çelişkileri "Kürt hareketinin Batı destekli bir proje olduğu" iddiasını ortaya atmalarına haklılık teşkil etmektedir.
Türkiye’de İslami cenah tarafından Kürt solunun temsil edildiği partilerin LGBT+ haklarını destekleyen politikalarını, "Kürt gençliğini yozlaştırma" girişimi olarak tanımlanmasında haklılık pay çok yüksektir. Benzer şekilde, Irak'ta LGBT+ haklarını savunan aktivistler, Batılı STK’ların etkisinde olmakla suçlanıyor ve "ahlaki emperyalizm" eleştirileriyle karşılaşıyor.
Bu tür söylemler, Kürt toplumunda muhafazakâr kesimler ile modernist kesimler arasında bir bölünme yaratıyor. Oysa tarihsel olarak Kürtler, farklı inanç ve gelenekleri kucaklayan bir çatı olarak yer edinmişlerdir. Bugün ise bu çatı, sosyal meseleler nedeniyle çatırdıyor.
"insan hakları evrenseldir" argümanı bu tartışmada sıkça dile getiriliyor. Ancak evrensellik, yerel kültürel bağlamları yok sayarak dayatıldığında, tepkiyle karşılaşabiliyor.
Ayrıca, genç kuşağın daha özgürlükçü olduğu tezi de önemli. Ancak Kürt nüfusunun yoğun olduğu şehirlerde gençlerin büyük bir bölümü, kimlik mücadelesini ve ekonomik refahı bireysel özgürlüklerden daha öncelikli görüyor. Bu da söz konusu Kürtleri temsil etme noktasında kendine rol biçenlerin, siyasi yol haritasıni belirlemede önceliklerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini gösteriyor.
Kürt hareketi LGBT+ haklarının desteklenmesini ideolojik ve stratejik nedenlerle benimsiyor:
Demokratik Kon federalizm: Abdullah Öcalan’ın terörize ettiği sistem, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayanıyor. LGBT+ hakları da ataerkil yapılara meydan okumayla ilişkili.
Ezilen Kimlikler Arası Dayanışma: Kürt hareketi, LGBT+ mücadelesini kendi özgürlük mücadelesinin bir parçası olarak görüyor.
Uluslararası Destek: Batılı devletlerle ve insan hakları örgütleriyle ilişkileri güçlendirme amacı var.
Toplumsal Dönüşüm: Kadın ve LGBT+ hareketleri, geleneksel tahakküm mekanizmalarına karşı devrimci bir adım olarak görülüyor.
Genç ve Kentli Taban: Kentli, genç Kürt seçmenleri LGBT+ haklarını sosyal adaletin bir parçası olarak destekliyor.
Ancak mesele, LGBT+ haklarını savunup savunmamak değil; bu savununun, Kürt kimliğiyle ne ölçüde özdeştirileceği,
Batı’nın sosyal modellerini aynen taklit etmek yerine, Kürtler, kültürel kodlarına uygun, silah ve şiddetten uzak bir özgürlük dili geliştirilmelidir. Aksi takdirde, bugün benimsenen stratejik yönelim, gelecekte Kürt toplumunda derin ayrışmalara neden olabilir.
Kürt aydınlar tarihsel misyonunu sürdürmek istiyorsa, toplumu bölen iç çatışmaların önüne geçerek, yerel dinamiklerle evrensel değerler arasındaki dengeyi hassas bir şekilde kurmalıdır.
Ancak Batı’nın sosyal modellerini doğrudan taklit etmek yerine, Kürt kültürel kodlarına uygun bir özgürlük dili geliştirilmelidir. Eğer bu denge sağlanamazsa, bugünkü stratejik yönelim, gelecekte Kürt toplumunda derin ayrışmalara, aile kurumunun bitişine ve kültürel yozlaşmaya ve yok oluşa yol açacaktır.
Kürtler için din ve aile olmazsa olmazıdır.