Tigris Haber- Yerel seçimlerde Kürt ittifakının gerçekleşmesi için görüşme partiler arası trafiği başlarken, yerelde Kürt ittifakının sağlanması için yönündeki çabaları Azadi Hareketi Sıdkı Zilan ile konuştuk.
24 Haziran seçimleri öncesinde de Kürt partiler arasında ittifak görüşmeleri oldu ancak bir nihayete ermedi. 31 Mart yerel seçimleri öncesinde Kürt partilerin ittifak görüşmeleri yeniden başladı. Sizce bu sefer Kürt ittifakının gerçekleşebilmesinde bir mesafe katedildi mi, hâlihazırda ittifak görüşmeleri ne aşamadadır, ya da ittifakın çerçevesi netleşti mi?
Tabii her şeyden önce Kürdistani partiler arasında bir görüşmenin olması dahi başlı başına bir başarıdır. Partiler görüşebiliyorsa, aralarında bir diyalog varsa, beraber oturup bir çay içebiliyorlarsa, sorunları istişare edebiliyorsa bu başlı başına önemlidir. Tabii her şeyden önce söz konusu bu ittifak görüşmeleri milli, kalıcı bir ittifaktan öte yalınızca seçime yönelik ittifaklara ilişkindir. Ancak seçim ittifakı da olsa bunun milli bir ittifaka evrilmesi ya da kalıcı bir ittifakın altyapısını oluşturması da arzu etmediğimiz bir şey değildir. Tabii 24 Haziran seçimleri öncesinde de HDP ve Hüda Par arasında bir yakınlaşma sağlayabilmek için çabalar oldu. HDP gibi sol bir Kürt partisi ile Hüda Par gibi İslami cenahtan gelen bir partiyi bir ittifakta buluşturmak öylesine kolay bir iş de değildi ve sonuçta da her iki taraftan da kaynağını alan bazı sorunlardan dolayı bunu başaramadık. Sonuçta bu bir başarısızlıktı ama her şeyden önce halktaki eğilimi görmek açısından da yabana atılmayacak deneyimler açığa çıkardı. Her iki partinin de tabanında kahir ekseriyet bir seçim ittifakından yanaydı. Tabii zımnen her iki partinin de tabanında kırgınlıkların giderilmesi, sorunların aşılması eğilimi mevcuttu. Ama HDP’nin ‘zaman darlığı’ nedeniyle görüşmeye yanaşmaması, yine Hüda Par’ın da ittifakı gerçekleştirme çabalarını sürdüren beş partiye yazılı bir dönüş yapmaması ittifak arayışlarının neticelenmemesi sonucunu ortaya çıkardı. İttifak çabalarını sürdüren beş parti ile HDP arasında bir ittifak ise direkten döndü diyebiliriz.
Peki, yerel seçimler için ittifak çabanızın direkten dönmemesi için bir önceki görüşmelerden çıkardığınız dersler nelerdir?
Evet, önceki görüşmelerden çıkardığımız dersler oldu. Bu dersler ışığında gerek HDP gerekse de Hüda Par’a gitmeme kararı aldık. Ama onlardan bir teklif gelirse de değerlendireceğimizi söyledik. HDP’den görüşme teklifi geldi ve bu kapsamada görüşmeler gerçekleşiyor. PAK ve PSK toplantıya katılmadılar. Azadi Hareketi, ÖSP, İslam ve Özgürlük Partisi, KDP-T, KDP/Platform bir yemekte bir araya geldik. Bugüne kadar üç toplantı oldu ve Ahmet Türk ve Eş başkanlar katıldı. Bu toplantılarda genel gündeme ilişkin sorunlar konuşuldu; Rojava sorunu, demokrasi sorunu vb. Tabii söz konusu bu görüşmeler yüzlerce HDP’linin gözaltına alındığı bir döneme den geldi ve nezaketen de olsa HDP ile görüşmek gerekirdi bu da işin ayrı bir yanı. Böyle bir haksızlığa AK Parti de uğrasa onlara da bir ziyarette bulunurduk. Bu kapsamda HDP’ye de gidip geçmiş olsun dedik. Elbette ki bu ilk ziyarette yerel seçim mevzusunu konuşmadık. İkinci görüşmemizde yerel seçimlere ilişkin konuları ele aldık. Tabii herhangi bir ittifakın gerçekleşip gerçekleşmemesi biraz da niyetle alakalı bir şeydir. İttifaka niyeti olan bahane aramaz, bahane aradıktan sonra bulmak zor değil. HDP Kürtlerin kahir ekseriyetinin oy verdiği bir partidir ama Demirtaş’tan sonra da Kürt aidiyeti olmayanların eline geçtiği de bir sır değil. Özellikle üst yönetiminde Kürt olmayanlar etkindir diyebiliriz. Halk arasında böyle bir algı var yoksa HDP’de kim Türk kim Kürt çetelesini tutmuş değiliz. Selahattin Bey’e olan halkın teveccühü ile şimdiki yönetime olan teveccühün aynı olmadığını HDP yönetimi de biliyor. Tabii gerek HDP gerekse de AKP gibi partilerde adayın önemli olmadığı yönünde bir görüş hakim ama ben adayın önemli olduğu ve seçimleri etkileyeceği kanaatindeyim. Ama bu seçimde HDP’nin aday profilinin değiştiğini, daha çok halk arasında genel kabul gören, temsil kabiliyeti yüksek bir aday arayışının olduğunu da zannediyorum. Zaten tabanla uyumlu aday seçimi konusunda Selahattin Bey’in de uyarıları oldu. Bizim HDP’nin iç işlerine müdahale gibi bir niyetimiz yok zaten etik de olmaz ama gerek yerel seçimlerdeki gücü gerekse de Kürdistani partiler arasındaki bir ittifakın muhatabı olması hasebiyle HDP’ye yönelik bir ilgimizin olması da gayet normal.
Yerel seçimlerde bir Kürt ittifakının sağlanması için görüşmelerinizin sürdüğünü ifade ettiniz. Görüşmelerin geldiği aşamaya ilişkin neler söylemek istersiniz?
Yirmi beş yıllık bir siyasi hayatım var ve bir dönem Fazilet Partisinden belediye başkan adaylığım da oldu. Yalnız 2005’ten sonra Ankara siyasetinden koptum. Artık Diyarbakır merkezli Kürdistani Partilerle daha sıkı ilişkiler geliştirmeye başladık. Yerel seçimlere gelince, bu sefer daha eşit koşullarda yuvarlak bir masa etrafında toplandık. Tabii ki HDP’nin seçmen desteğinin, gücünün bilincindeyiz bunu ayrı tutuyorum ama gerek sorunları dile getirme gerek karşılıklı istişare etme konusunda sanki bu seferki görüşmeler daha ciddi bir atmosferde gerçekleşiyor. Bu sefer başarmaya daha yakınız. Siyaset yapıyoruz ve sonuçta siyaseti bireysel tatmin için değil temsil için yapıyoruz. Bu kapsamda temsil konusu da görüşmelerde ele alınmalıdır. Yine, ittifakın gerçekleşmenin oluşturacağı sinerji ile dün yüz belediye kazanılabiliyorsa yarın yüz elli belediyeyi kazanabilmenin koşulları açığa çıkacaktır. Bugün ittifaka yanaşmayan partilerin yarın ittifaka dahil olmaları da söz konusu olabilir. İttifakın içinde ya da dışında bütün Kürt partileri saygındır ve belli bir ilgiyi hak etmektedir. Tabii tüm Kürt partilerinin bir araya gelmesi, ittifakta yer alması, Kürtler arasında iktidarın paylaşılması, Kürt siyasetine bir denge gelmesi önemlidir. Belediyelerin sadece bir partide olması ne kadar iyi olur, başka partiler de belediye alsın. Biz Azadi Hareketi olarak siyasetimizi, hedeflerimizi gizleyecek değiliz. Bir dönem hedefimizde, bölgede Gülencileri ve AKP’yi geriletmek vardı. Geçenlerde latife şeklinde ifade etmiştim; ‘Gülencileri AKP tasfiye etti, AKP de bize kaldı.’ Tabii Gülencilerin 15 Temmuz’u gayrı meşru bir kalkışmadır, bunu hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz. Türkiye büyük bir sıkıntı çekti, belki bu mizah konusu bile olmaz ama netice olarak bir tasfiye gerçekleşti. Türkiye maalesef hep vesayet ile yönetildi. Bir dönem Kemalist vesayet vardı, sonra cemaat vesayeti ama şimdi de AKP vesayeti var. Bu cumhuriyetin bir rövanş cumhuriyetine dönüşmesi doğru değil. Tüm bu yaşananlardan hepimizin çıkaracağı siyasi dersler olmalı. Meşru yol ve yöntemlerin dışına çıkmama, şiddeti dışlama, demokratik yol ve yöntemleri esas alma gibi kriterlerimizin olması lazım. Bu hem gerekli hem de maslahatımıza uygun olanıdır. Yoksa Allah sırasıyla hepimizin cezasını verir. Ortadoğu’nun hali ortadadır ve bundan hepimizin ders alamsı lazım. Sıradan bir sorun dahi şiddetle çözülmeye çalışılıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Kayyım atarız’ çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz ve aday belirlenirken kriterler nasıl olacak, kayyum atanamayacak aday profili üzerinde bir çalışma var mı?
Henüz görüşmeler o aşamada değil. Biz ilk aşamada prensip olarak ittifaktan bahsediyoruz. İttifaka var mıyız yok muyuz noktasındayız. İttifaka varız denildi. Bu ittifakın yolu yordamı ne olacak bunu ise zannımca bu hafta içerisinde netleştireceğiz. Bunun yolu yöntemi nedir; birincisi sürecin beraber yürütülmesi her şeyin istişare edilmesidir. İttifakta aday belirlenirken benim senin adaylarımızdan ziyade ittifaka en çok katkı sağlayacak adaylar üzerinde bir mutabakatın oluşmasına özen gösterilmelidir. Sahada ise aday kim olursa olsun ortak bir çalışma esas olmalıdır. İkincisi ise ittifaka verilen desteğin temsiliyete de yansımasıdır. Ama temsiliyette de tabanın hassasiyetleri, adayın yeterliliği, liyakati belirleyici olmalıdır. Sonuçta bölgede AKP’ye oy veren Kürler var ve onların da kazanılması diye bir hassasiyet de olmalı. Bölgede bir Kürt ittifakı her şeyden önce AKP’nin aleyhine işleyecektir. 7 Haziran seçimlerinde bunun örneğini yaşadık ve bunda bizim de payımız var.
Yerel seçim gündeminden biraz uzaklaşan ama HDP’nin tabanında rahatsızlık uyandıran bir konu olarak Rojava meselesiyle de bağlantılı olarak bölgede yapılan yanlışlar vs. Sizce HDP’nin yanlış politikaları ya da HDP’nin politika üretememesinin seçimlere yansıması nasıl olur?
HDP barış sürecinin, çözüm sürecinin bir meyvesidir. Birçok kurum da o süreçte kuruldu. Kürdolojiler o dönemde kuruldu, TRT Kürdi o dönemde açıldı. O dönem dışarıdaki Kürtlerle dahi bir entegrasyon düşünülüyordu. Devlet o dönem bu adımları attı ama devletin yaptığı her şey kötü diye bir şey de yok. Kürdolojiye devlet izin verdi diye karşısında olmak diye bir mantık olamaz. Devlet iyi de yapabilir kötü de yapabilir. İyi yaptığında desteklemek kötü yaptığında da eleştirmek gerek. TRT Kürdi’nin kurulması güzel bir şey ama bugün içeriğine katılmıyoruz o da ayrı bir konu. Kürtlerin kültürüne dair yayın yapması gereken, nötr bir yayın çizgisi olması gerekirken bugün AKP’nin propagandasını yapıyor ve bunu da eleştirmek lazım. Evet, HDP barış sürecinin meyvesiydi ama bu süreç bozulunca da HDP de bundan nasibini aldı. HDP Kürtlerin kahir ekseriyetinin oylarını alan bir partidir ama Kürtlerin oyunu alan tek parti değildir. Hüda Par da 30 bin oy alıyor. İsterim ki, onlar da bir belediye alsınlar ve Kürtlerde bir denge oluşsun. Ama Hüda Par yanlış yaptı; Afrin’de yanlış yaptı, Rojava’ya bakışında yanlışlıklar var. HDP’nin yanlışları yok mu, dünya kadar yanlışları var. Demirtaş’ın gözaltına alındığı gün bomba patladı, bu vahşet mi vahşet, terör mü terör. Kim yaparsa yapsın, kimden gelirse gelsin bu böyle. Bu bombayı kim patlattı, kim patlattırdı; kimin eli var bu işin içinde bilemem. İran eli mi var işin içinde, Rusya’nın mı Esad’ın mı elidir nereden bileyim.
HDP’nin son dört yıldaki yanlışlarını siz somut olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
24 Haziran’dan önce Sayın Selahattin Demirtaş ile görüştüm. Bu konuyu ona da sordum. Bana dediği şudur: “Devlet cenahında da PKK cenahında da dolaylı olarak baskı olarak algıladığım her yanlışa direndim.’ Ben kendi şahsıma Demirtaş’ın samimiyetine inanıyorum. Yine, Ahmet Türk olsun, Osman Baydemir olsun birçoğunun samimiyetine inanıyorum. Buradan ismini zikretmediklerimin samimiyetine inanmıyorum demek değil ama Demirtaş’ın kefiliyim. Demirtaş’ın canı gönülden barış, kardeşlik istediğini biliyorum. Hatta biz zaman zaman neden Kürdistani bir fotoğraf vermedikleri için Demirtaş’ı eleştiriyoruz. Ama onun da partisinin felsefesi belli ve HDP bir Türkiye partisi. Ama tabii burada ikamet ediyoruz ve buranın tüm sorunlarından da biz sorumluyuz. Evimiz burası, duvarımız yıkılsa biz yapmak zorundayız. Çevremizin temizliğinden biz sorumluyuz. Aslında HDP’nin yüzde 13 oy aldığında bu trend yüzde 25’lere doğru tırmanabilirdi. İşte tam da buradan rahatsız olanlar oldu. Demirtaş çok güçlü bir liderdir ve onun yükselişini de kıskananlar oldu.
Demirtaş’ı kimler kıskandı?
Bizim Kürtlerde de kıskançlık çoktur. Bence Selahattin’i kıskandılar ve iş tasfiyeye kadar gitti. Kürtlerin tarihten bu yana hem ittifak konusunda büyük eksiklikleri var hem de kıskançlık meselesinde ciddi eksiklikleri var. Kürtler birbirini yeterince sevmiyor, desteklemiyor. Demitaş’ın Tokat’tan Gümüşhane’ye kadar tanınırlığı var. Hiçbir Kürt lider, siyasetçi anlamında söylüyorum bu kadar tanınmadı. Demirtaş Kürtler için bir şanstı. Mevcut liderlerden millet bıkmıştı. Demirtaş şahsında Kürt siyaseti de gençleşti, yenilendi. Ben de artık yaşlandım, siyaseti gençlere devretmek lazım.
Hüda Par üzerinden konuşurken Kürtlerde bir denge oluşması gerektiğinden bahsettiniz. Nasıl bir denge biraz açar mısınız?
İnsanlar refahtan, iktidardan pay almak isterler. Farklı siyasetlerin tatmin olması için birkaç belediye almaları yerinde olur kanaatindeyim. Çünkü söylemlerinin icraatlarına yansımasının nasıl olduğunu görmek de gerekiyor. Sosyal adaleti nasıl sağlayacaklarını, kültürel sorunlara yaklaşımlarını, çevre sorunlarına duyarlılıklarını vs. milletin görmesi gerekir. Tüm belediyeler bir partide olduğunda rehavet oluyor. Diyelim birkaç belediye HDP yerine Hüda Par’da olsa rekabet olur. Rekabet geliştirir. Belediyeler arasında bir hizmet yarışı olurdu. Bunu tüm Türkiye için söylüyorum. Aslında Türkiye şartlarında iki seçim üst üste bir partiye oy vermek gerçekten gerekli değil. Ben olsam her seçimde bir partiyi denerim. Hizmet şansı ver ve hizmet göremediğinde bir daha oy verme! Bu geçişkenlik demokrasinin, çoğulculuğun emniyet sübabıdır. Çoğunluktan değil çoğulculuktan yana olmalıyız. Çoğunluk iktidarı demokrasi değildir, çoğulculuğu muhafaza etmek gerekir. Diller, dinler, mezhepler, meşrepler, kadınlar, çocuklar, etnisiteler hepsi özgür olacak ve onların hakları, farklılıkları, kimlikleri çoğulculuk altında muhafaza edilecek. Çoğunluğum var her şeyi yaparım anlayışı doğru değil. 15 Temmuz darbe girişimi meşru değildir ama sonrasında başlatılan tutuklama furyası da doğru değildir. İnsanları işinden gücünden etmek yanlıştır. Daha bugün yeni yapılan düzenleme, neymiş efendim ihraç edilen doktorlar özelde de çalışamasın. Bunu öğretmene yapmışlar, işçisine yapmışlar. Toplumda bu konuda ciddi rahatsızlıklar var ve bu bize farklı hastalıklar olarak geri dönecektir. Bir şehrin yeşil olması dahi o şehirdeki suç oranını etkiliyor. Çevre dahi insanları bu kadar etkilerken bugünkü siyasi baskı insanları nasıl etkimlesin. Hava kirliliği toplum sağlığımızı etkiliyor da peki siyasi kirlilik toplumu etkilemiyor mu? Avukatım diye biraz rahat konuşuyorum ama millet konuşamıyor. Konuşuyoruz ama biz de rahat değiliz evimize kadar polis geliyor, davalar açılıyor, mahkemelerimiz var. Geçenlerde Twitter hesabımda yazdım; ‘Aday değilim eve polis göndermeyin’ diye. Bir gecede yüz HDP’li gözaltına alınıyor, yani potansiyel olarak aday olacaklar ya da belediye meclisine girebilecekler, seçim döneminde çalışabilecekler alınıyor. Hal böyle olunca insanlar neden susuyor diye kimseyi ayıplamıyorum. İnsanlar ekmeğinden mi olsun ne yapsınlar. Korkudan kimse partilere uğramıyor. Biz kendi üyelerimizi öne çıkaramıyoruz; işçi, öğrenci, memur ne yapsın. Mülakat diye bir şey icat etmişler insanlar kendi görüşlerini ifade etmekten çekiniyor. Babasının 30 yıl önceki meselsinden dolayı çocuğunu işe almıyorlar. Çocuklar babalarının yaptıklarından sorumlu tutulabilirler mi?
Özel Haber: Ali Abbas Yılmaz / İlyas Akengin