Yedi Haziran 2015 seçim sonuçları netleştikten sonra Türkiye sağı gerçek yüzünü deşifre etti. Bu tespit sanıldığı gibi sadece hep faşizm atına oynayan MHP için geçerli değil! AKP'de aynı dertten muzdarip.
Seçim öncesi süreçte "girersiniz parti olarak seçimlere halkın takdiri, halk takdir ederse ne âla! Etmez de baraj altında kalırsanız o zaman da kaderinize razı olursunuz" dediler. Üstelik meydanlarda bar bar bağırarak!
Halkların Demokratik Partisi de aynen denileni yaptı, elden gelen düğün bayram misali parti olarak seçimlere girdi. Ve %13'le seçim barajını aşarak seksen vekille parlamentoya girdi.
Bu sonuç yaşamları boyunca Kürdü yok sayanların, politikalarını Kürt kimliğinin inkârı üzerine bina eden faşist siyasi güruhun, uykularını kaçırdı.
MHP alenen "biz mecliste HDP'yi yok sayacağız. Yoklarmış gibi davranacağız" diyerek düşmanlık yapacağını ilan etti. AKP ise MHP ile flörtü sıklaştırarak bu davranışa çanak tuttu.
İlk uygulama Meclis Başkanlığı seçiminde geldi. "HDP kime oy verirse biz ona oy vermeyeceğiz" diyerek MHP siyasetini faş etti.
Şimdi de Meclis Başkanlık Divanı Üyeleri tartışması gündemde. AKP partilerin aldıkları oy oranları ve temsiliyetlerine göre 18 üyeli bir başkanlık divanı programlıyor. 8 AKP, 4 CHP, 3 MHP, 3 HDP olarak. MHP buna da karşı çıkıyor. HDP ile eşit temsiliyet istemiyor. Oy yüzdesi fazla diye. Oysa aynı sayıda vekil çıkardıkları hatta Türkiye'nin kalbi ve nabzı sayılan İstanbul gibi bir şehirde HDP'nin gerisine düştüğünü unutarak! "Başkanlık Divanı sayısı 17'ye düşsün, HDP iki vekille temsil edilsin" istiyor.
Bütün bunlar olur mu, olur. Burası tuhaf bir ülke! Bütün varoluşu başka halkların yok sayılması üzerine bina edilmiş bir cumhuriyet reel politiğinden beslenen bir yüzyılı geride bırakmış bir tuhaf ülke.
İyisi mi böylesi günlerde tarihe ve de dillere pelesenk olmuş hikâye ve fıkralara gönderme yapalım.
Rivayet olunur ki; Osmanlı Padişahı Yavuz Selim İran seferine giderken Muş yolunda bir çeşme yaptırır ve üzerine şunları yazdırır:
"Kürde fırsat verme ya rab!
Dehre sultan olmasın.
Ayağını çarık sıksın
Asla iflah olmasın
Vur sopayı al haracı
Karnı bile doymasın
Bu çeşmeden gâvur içsin
Kürde nasip olmasın"
Padişah bunu deyince tebaa yerinde durur mu sanıyorsunuz!
Türk'le Kürt'ü sırasıyla idama götüreceklermiş, usuldendir sormuşlar önce giden Türk'e son bir isteğin var mı diye. Düşünmeden cevaplamış. "Kürt anasını görmesin"
Fıkra bu ya! Başarıyı ödüllendirmek isteyen bir padişah tebaasından Kürtle Türkü yanına çağırmış ve demiş ki; kendiniz için ne isterseniz isteyin vereceğim. Ama bir şartla size vereceğimin iki katını arkadaşınıza vereceğim.
Türk düşünmüş taşınmış, arazi, han, hamam her ne isterse sahibi olacak ama Kürt iki katına sahip olacak! Olacak iş değil demiş ve çıkmış padişahın karşısına; "Benim bi gözümü çıkarın padişahım" demiş.
Olacağı, bu ülkeyi yeniden kan gölüne çevirmeye yeltenen politikalar bilmeliler ki; bir kez kan akmaya görsün! Kan Seli önüne katınca kimlik hikâye olur. Kimseye de dökülen kanın hayrı olmaz.