“Evde kal” çağrısına uyulmasının ve sosyal izolasyondan en ufak bir taviz verilmemesinin önemine değinen Dr. Öner, virüs salgınının yaşlılar ve kronik hastalar üzerindeki ölümcül etkilerine dikkat çekerek, “Yaşlılar, gebeler ve küçük çocukların bağışıklık sistemleri normal erişkinlere göre daha zayıftır. Dolayısıyla bu gurupların risk dereceleri daha yüksektir. Örneğin kronik hastalıkları olanlar, kanser hastası ve immunosupresif (Bağışıklığı baskılayan) ilaçları kullananlar yaşları ne olursa olsun, riskin tepesindeler” diye konuştu.
Kadın Doğum Uzmanı Dr. Genceddin Öner, koronavirüs salgınıyla ilgili Tigris Haber’in sorularını yanıtladı.
Uzmanlık alanı olmadığı için virüse karşı alınması gereken önlemleri genel bir çerçevede değerlendiren Dr. Genceddin Öner, bir hekim olarak virüsün yayılmasını önleme noktasında topluma mesajlar verdi.
Gündem çok hızlı gelişiyor. İnsanlığı tehdit eden koronavirüs salgını dünyanın her yerinde hayatı felç etmiş durumda. Hayatımızın tamamını adeta vesayet altına almış bu virüs işgaline bir hekim olarak ne söylemek istersiniz; nedir başımıza musallat olan bu Corona belası? Başımız gerçekten ciddi dertte mi?
Dr. Öner: Evet, sizinle gündemi işgal eden bazı konular hakkında düşüncelerimi açıklamıştım. Endişenizde haklısınız. İşi ciddiye almayıp yeterli tedbir almadığımız taktirde başımız -daha doğru bir ifadeyle insanlığın başı- çok ciddi bir şekilde belada. Corona, bir virüs ailesinin tıbbi ismi. Bu virus insanlık tarihi kadar eski olup bu familyanın suşlarının bir kısmı burun, ağız, boğazımızda zaten var. Bu suşlar normal şartlarda hastalık yapmadan birlikte yaşarız. Ne zamanki vücudun bağışıklık sistemi ve direnci zayıfladığında kendine has hastalık yaparlar. İnsanlar bunu bir nezle ve daha ağır formu olan gribal enfeksiyon veya pnömoni(zatüre) şeklinde seyredebilir. Fakat Corona'ının Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından adlandırılan Covid-19 suşu diğerlerine göre çok daha patojen ve agressif. Ayrıca pandemi (Global salgın) yapıyor.
Bu virus nasıl yayılıyor?
Dr. Öner: Bu sorunuzun detaylarına girmeden önce, bir konuya açıklık getirmem gerekir. Ben virolog veya enfeksiyon hastalıkları uzmanı değilim. Bildiğiniz gibi doğum uzmanıyım. Ama nihayetinde tıp okumuşuz. Bu çerçevede sorularınıza cevap vereceğim. Güncel bilgilere göre Covid-19, sadece insandan insana geçen bir hastalıktır. Çeşitli hastalık etkeni diğer virüsler, insana ara konaklarla geçip hastalık yaparlar. Yani bir kısmı bitkilerden bir kısmı da hayvanlardan insana bulaşır. Görünen o ki, Covid-19 ara konak kullanmaz, direkt insandan insan geçer. En fazla geçiş yolu da burun, boğaz ve ağız yoluyla havaya saçılan partiküller vasıtasıyla bu salgıların (Hapşırık, tükrük ve balgam) canlı ve cansız yüzeylere temasıyla geçebilir. Bu virüs konusunda fazla tecrübemiz olmadığı için virüsün biyolojik davranışları konusunda fazla bir şey bilmiyoruz. Mesela oral-fekal (Dışkı artıklarının kirlettiği yiyeceklerin alınması) yoluyla virüsün bulaştırabileceği yönünde iddialar vardır. Onun içinde sosyal izolasyonun burada çok büyük önemi olduğu açıktır.
Sosyal izolasyonun öneminden bahsettiniz. Sosyal izolasyon nedir? Nasıl Uygulanır?
Dr. Öner: Sosyal izolasyon, İnsanlarla bir araya gelmekten, onlarla yakın temasa geçmekten sakınmak demektir. Sosyal izolasyonun en etkili uygulaması, insanların evlerinde kalmasıdır. Hatta ev içinde bile, Virüs ile zorunlu yakın temasta olan insanların (Özellikle sağlık personelinin) giysilerinin virüsten arındırılması tedbirleri (60 derecenin üzerinde yıkama, giysilerinin ailenin diğer giysilerinden ayrı tutulması) sabunla bütün vücudunun banyo edilmesi. Hanım bana bunu abartılı bir şekilde uyguluyor. Hastaneden çıktığım zaman, zaten ellerimi sabunlu suyla yıkıyorum eve geldiğinde de hanımın zoruyla tekrar ellerimi yıkıyorum ve banyoya giriyorum. İlerleyen saatlerde tekrar banyo. Vücudum kızarıp tahriş olmuş durumda. Ama okuyucularımız lütfen bu evhama kapılmasın. Gereksiz yerde kocalarının evden kaçmasına neden olabilirler.
Evde kalmak, koronavirüsten korunmaya yeterli midir? Bu evde kalmanın süresi ne olmalıdır?
Dr. Öner: Valla çok daha ilginç durumlar var. Eğer bu belayı atlatır ve insanlar bu zorunlu izolasyon dönemini sansürsüz anlatırlarsa, hem komik hem de trajik çok hikayeler çıkar. Eminim sizde buna benzer anektodlarınız vardır. Son paragrafta, evde kalmanın aile bireylerinin de bir şekilde birbirine bulaştırmasını önlemenin kurallarını uygularlarsa evet çok etkili olur. Evde kalmanın süresi, o ülke genelinin bu şartlara uyması ve gerek kişisel gerekse genel hijyene olan itaatlerine bağlıdır. Virüsün ısıya olan duyarlılığı olumlu bir şey. Temassızlığa riayet edip mayısı devirirsek onu yeneceğimize inanıyorum.
Bir de karantina olayı var. Halk olarak karantinadan çok korkuyoruz. Karantina kimler için ve ne kadar süreli olmalıdır?
Dr. Öner: Karantina, başka insanlara hastalık bulaştıracağı düşünülen ve yüksel hastalık riski taşıma ihtimali düşünülen insanların, toplumla geçici bir süre ilişkisinin kesilmesi. Karantina, başkalarına zarar vermeyi önlemeye yönelik bir tedbir olduğu gibi, kendisinde varolabileceğinden şüphe edilen hastalığın olup olmaması, olduğu taktirde gerekli tedavilerin yapılmasını da içerir. "Karantina" kelimesi şüphesiz ki sevimsiz bir kelimedir. Karantinanın süresine gelince; Hastalık etkeni taşıdığı düşünülen kişinin olası etken biliniyorsa, onun kuluçka süresiyle ilgili bir durumdur. Covid-19 için kesinleşmiş bir kuluçka süresi bilinmiyor. Konunun otoriteleri bunun 15 ila 21 gün olabileciğini söylüyorlar.
Sosyal medyada, görsel ve yazılı basında bu hastalığın sadece yaşlıları öldürdüğü gibi bir algı yaratıldı. Bu konuda biraz bilgi verir misiniz?
Dr. Öner: Bu türden salt ifadelerin yanlış olduğu, ülkelerdeki Corona istatistikleri bu düşünceyi çürütmüş durumda. Olay vücut direnci yani bağışıklık sisteminin güçlü ya da zayıflığıyla ilgilidir. Yaşlılar, gebeler ve küçük çocukların bağışıklık sistemleri normal erişkinlere göre daha zayıftır. Dolayısıyla bu gurupların risk dereceleri daha yüksektir. Örneğin kronik hastalıkları olanlar, kanser hastası ve immunosupresif (Bağışıklığı baskılayan) ilaçları kullananlar yaşları ne olursa olsun, riskin tepesindeler.
Koronavirüsün insanlar üzerindeki sosyal ve psikolojik etkileri üzerinde biraz bilgi verebilir misiniz?
Dr. Öner: Bunu atlatsak bile, ülkede post viral pandemi sonrası psiko-sosyal travma kaçınılmazdır. İnsan tabiatı gereği, iradesi dışında getirilen kısıtlamalara doğal olarak reaksiyon verir, tepki gösterir. 21. yyı'ın ilk çeyreğini devirdiğimiz bu günlerde, teknolojik gelişmelerin ve komünikasyonun pik yaptığı bu çağda, insanlar çok daha bireyleşti ve bencilleşti. Yardımlaşma, empati merhamet ve erdemlilik gibi ulvi insanlık değerleri "aptallık" olarak görülmeye başlandı. Bencillik batağında debelenen insanlık, birkaç metrekarelik bir alan içine mahkum edildiğinde daha önce hasbelkader akşam olunca aynı evin çatısı altına girmek zorunda kalan gerek ebeveynler ve gerek çocukları arasında çatışmalar kaçınılmaz olur. Bence en ileri gelişmişlik düzeyinde olan ülkeler bile şu an olabilecek bu olayın farkında değiller. Bu konuda özellikle görsel medyanın çok önemli rolü vardır. Psikolojik travmayı az bir sarsıntıyla geçirmek için, skeçler, tiyatrolar, hikaye ve dramalar düzenlenmeli, dayanışma ve yardımlaşmayı öne sören tiyatroların televizyon kanalları vasıtasıyla topluma yansıtılması son derece önemlidir. Kendi alanında yeterli ve bilgili psikologlar, insani ilişkileri geliştirme yönündeki proğramlar yapmalı, bunlar insanları sıkmayacak şekilde topluma yansıtmalıdır. Bu tedbirler ihmal edildiğinde, mükemmel bir şekilde virüsten kurtulmuş olsa da, psikolojik dengesi bozulmuş epeyce insan yığınlarıyla karşı karşıya gelmek kaçınılmaz olur. Gerçi toplum zaten hasta. Ama biz, hasta olduğumuzu kabul etmiyoruz.
Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de bu salgın ciddi boyutlara tırmanınca insanları evde tutmanın tedbirlerini yeni yeni almaya başladı. Hemen her ülke bu iş için devletin kaynaklarından bir bütçe oluşturdu ve sosyal izolasyondan zarar görecek esnaf, serbest çalışan ve imkanı olmayan dezavantajlı vatandaşlarının bu olaydan az etkilenmeleri için bu bütçeden parasal yardım yapılacağını ilan ettiler. Türkiye’de alınan tedbirler ve yapılan destekler yeterli mi?
Dr. Öner: Bu durum, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kronik hastalığıdır. Bu ülkelerin politikacılar ve devlet adamları, ağızları açıldığında ne kadar büyük bir devlet ve millet olduklarını anlatıp dururlar. Gerçek bir musibetle karşılaştıklarında, bu söyledikleri demagojiler pratikte tuzla buz olur. İşte o zaman suspus olurlar. Benim bir oğlum Kanada da. Baldızım da Avusturya’da. Bu iki ülkede de kendi vatandaşlarına uygulamış oldukları sosyal izolasyon nedeniyle işine gidemeyen gerek kamu, gerekse özel şirket çalışanları ve iş yerlerine normal şartlarda kazandıkları maaş ve gelirlerinin yüzde 60'ını devlet onlara veriyor. Türkiye böyle bir tahhütte bulunmadığı gibi, vatandaşlarından yardım talep etti. Kendine ciddi bir devletim iddiasında bulunan bir ülkeye yakışmayan bir durumdur. En beğenmediğimiz 12 Eylül anayasasında bile, devletin tanımını yapılırken; "Demokratik ve sosyal bir hukuk devleti" olduğu yazar.
Vermiş olduğunuz bilgiler için teşekkür ederiz.
Dr. Öner: Ben teşekkür ederim.
Haber Merkezi