TÜYAP Diyarbakır Kitap Fuarları 2010 yılından bu yana her yıl Mayıs ayının üçüncü haftasında yaklaşık bir hafta süreyle gerçekleşiyor. Beş yıldır hiç aksatmadan fuarlara katılıyor, katkı sunuyor etkinlik ve imzalarımla ne gerekiyorsa yazar ve entelektüel kimliğimle elimden gelenin fazlasını yapmaya gayret ediyorum.
Bu yıl fuar yetkililerden öğrendiğim bilgi kadarıyla 98.500 kişi fuara giriş yapmış. Son beş yıldır doksan binle yüzonbin arasında gidip geliyor fuarın izleyici, okur bandı. Yani fuar yüzbin bandını pek aşamıyor. 130 dolayında yayınevi ve kurum katılım gösteriyor fuara. Ortalama altmış dolayında söyleşi ve panel düzenleniyor. Sergiler, ödül törenleri ve resepsiyonlar. Tabi fuarların olmazsa olmazı yazar imzaları.
Şehre sekiz kilometre uzak olmasına rağmen okur bütün fedakârlığını göstererek fuar alanına gidiyor. Genellikle kitapla dönüyor ve etkinliklere de mutlaka katılım sağlıyor.
Bu yılki fuar daha iyi olabilirdi. Bu mümkün. Peki, neden olmadı. Bunu derinlemesine konuşmak gerek. Birkaç başlıkla değinip geçmek gerekirse şunları söylemek gerek.
Dicle Üniversitesi kurumsal kimliği ile bir felaket. Adeta kültür ve kimlik anlamında “lanetli” bir kurum olarak suyun öte yakasında duruyor. Soruyorum öğrenci gençlere diyorlar ki “Hocam fuar zamanları bizim de finallerimize denk geliyor. Ve maalesef bir taraftan ders bir tarafından sınav, fuarı kaçırıyor yetişemiyoruz.” Öğrencisini kitaptan ve fuardan uzak tutmaya gayret eden bir yapı gibi Dicle Üniversitesi, bırakınız ziyaret etmeyi etkinliklerde de yoklar. Oysa öğrenci ve akademisyen nüfusuyla yirmi bin dolayında bir kitleye hitap ediyor. Ve kaynakları olanakları var. Fuar süresince servis araçlarını ücretsiz olarak günün değişik saatlerinde fuara yönlendirse çok mu zor olur. Fuarda Dicle Üniversitesi bir stant açsa, Eğitim Fakültesinin hocalarını ve kurumsal temsiliyeti bulundursa Dicle Üniversitesini tanıtsa çok mu zor. Dicle Üniversitesi Öğrenci Derneği vardı ve hakkını cesaretle kullandı. Peki üniversite kurumsal kimliğiyle neden yok. Sorgulamak gerek.
Bakın bunu kentin Ticaret ve Sanayi Odası hiç de asli görevleri olmadığı halde çok özenle yapmışlardı ve fuar süresince de ikramlarında temsiliyetlerinde eksik kalmadılar. Kurumsal temsiliyet budur. Üniversite beş yıldır Diyarbakır Kitap fuarlarında sınıfta kalıyor.
Milli Eğitim Müdürlüğü yaklaşık 17.000 öğrenciyi doğru planlaması ile fuara taşımış, kutlamak gerek. Kentte kurumsal işbirlikleri ile bu sayı en az beş kat arttırılabilir.
Büyükşehir Belediyesi kentin muhtelif alanlarına tanıtım afişlerinin asılmasında ve fuarın açılışında iki eş başkanın da açılışta bulunması ve stantları gezmesiyle ve de fuar süresince araç tahsisiyle başarılı oldu. Ama daha çok katkı sunmalı. Örneğin bu kentte devasa festivallere imza atmış ve önemli bütçeler ayırmış bir kurum ve kentin ev sahibi. Çevre illerden Mardin, Elazığ, Batman, Urfa ve ilçelerinden fuara özellikle hafta sonu iki gün insanların gidiş dönüşü için gelecek yıldan itibaren ücretsiz servisler koydurtmalı. Ve belediye kurumsal kimliğiyle etkinliklerde daha çok görünmeli. Çünkü belediye dediğim gibi kentin ev sahibi.
İş Şahsiyetleri örgütlenmeleri, yani paranın yönetiminde olan kurumsal kimlikler, lütfen paranızı biraz daha fazla kültüre, sanata kimliğe harcayın. Mesela kitap fuarlarının görünürlüğünü arttırmak için bütçe ayırın. Yoksul ve devlet okullarında okuyan kitap alma şansı olmayan çocukları kitapla buluşturmak için paranızı lütfen harcayın. Otel lobilerinde yemeklere para harcamak dönemi bitti artık. Biri size bunları söylemeli.
Kentin kültür sanat kurumları, bir sözüm de benim de içlerinde yer aldıklarıma. Bu fuarları bir fırsat sayıp kentin ruhuna yedirmek gerek. Mesela akşamları genellikle boş geçiyor. Üçerli beşerli gruplar halinde eş dost arkadaş muhabbetleri yapıyoruz. 2008 Frankfurt Kitap fuarına davetliydim. Her akşam bir özel mekânda yazar okumaları, söyleşileri yapılıyordu.
Şunu önersem ve yapsak çok mu zor: Surp Giragos Ermeni, Meryemana Süryani Kadim, Mar Petyun Keldani Kiliseleri, Hasan Paşa ve Sülüklü Hanları, Esma Ocak, Cahit Sıtkı ve Ahmed Arif evleri, Cemilpaşa konağı ve daha nice mekânlar akşamları o kadar güzel görüntü veriyor ki! Buralarda akşamları “fuardan esintiler” başlığı altında dem’lenmeler yapsak ne hoş olur. Ve elbette final akşamı Ongözlünün üzerinde bir fuarı uğurlama serenadı…
İstersek olur. Biz bu coğrafyada iktidarız. Biz yapmayacağız da kim yapacak…