Tigris’in Değerli Okurları,
3 Mart rahmetli babamın ölüm yıldönümüydü. Bugünkü yazımı babama ve babalarımıza armağan ediyor, aziz ruhları şad olsun diyorum…
Kirivom Can Babam
Usum hayalim gözlerin
Rengi solukça yeşilin
Yazarım sana mısram var
Canım, can babam nerdesin?
Çalsın davullar susmasın
Anan elin kınalasın
Faytonlar hazır sünnet var
Kirivom nerdesin?
Tirşikle pilav pişirin
Zavaya espap giydirin
Bu gün de düğünümüz var
Bekledik sağdıç nerdesin?
Kenan Temiz ile giryan
Kahire'den gelir kervan
Soframızda çiğköfte var
Di gel can babam nerdesin?
Yolunuz hep açık olsun
Uçaklar kabrinden uçsun
Birsen derki: Yardanım
Kirivom rahat uyusun
Babam Mustafa KILIÇ
-Oy oy qurban oluram ben bu paşşaya. Oğlım yarın tam erkek olaacağ.
-Qız ana ben çox korxîyam! Qacacağam Vallah, sen görürsen! Bahan nesî.
-Kele anam siz bu oğlanî niye bugüne qeder sünnet etmediz? Heçme değil küçükken oladî aqlî kesmîdi, bu gün de bêle korxmazdî.
-Ne bilem qomşî babasi bêle istedi. İçinde qalmîş, onî dayîsının toyunda sünnet etmişler. “Ben oğlumın sünnetini êle bî yapacağam ki; senelerce qonuşılacağ.” dedi dedi oğlanın sünneti işte bugüne kaldî.
-Ê bî şê olmaz, her işte bî xer var. Yanlış değilsem senin küçük qaynın da sünnet olmadî êle degil?
-He doğrîdır, qaynım doğdığî zaman pexember sünnetlimiş. Sünnet derisi kesikmiş zatanî. Qaynanam dêyîdi, kanî tezeymiş hetta çaputî kanlanmîş.
-Qız qaynın evlendi degil? Pexember sünnetli olanların çoğî qızoğlan olîmiş.
-Ê Vala bilmîyem, evlenmiş, eltim de heyatta bîşê sölemez. Çox ketumdır. Gerçi uşağlarî olmadi ama barabar yaşîlar, gidiler işte.
-Yanımızda yunumuzda bêlesi çoxtur çox, baxma bizim qızların ağzî yumıxtır, fıqaralar êzep gelirler, êzep ölürler mala minê. Bî kısmî da hêç bî şê yaşamadan qızoğlan qocalari tarafından bî şekilde pozılır.
-Oy hele dur lê, utanîyam.
-Ma niye utanîsan? Bu bêledir, gerçektir ama gün yüzüne çıxmîyan bî gerçektir.
-Tamam tamam, biz hazırlığımızî yapağın. Axşama xınnamız var.
-Kirvez kimdir lê?
-Ma bilmîsen lê? Ênzele mehlesinin kirvesi bellidir, hem de bizim heriften birbirlerini çox sevîler.
-Vi vi tamam, bilîyem kimdir, Kiriv Mustafa’dır. Bizim mehlenin hem kirvesi hem de sağdıcîdır. Zatanî bu yüzden ona Kiriv dêyîler.
-Ne getirdîler size?
-Bî koç getirdiler, qoluncuna da bi beşibirlıx taxmîştîlar. Boxçasî da çox güzeldî. Hem bahan hem bizim herife iç dış taxım elbiselığ, oğlana da bî kat elbise, qondursaına qeder ne desen vardî. Allah var xatrî sayılır hazırlıx yapmîşlar. Biz de altında kalmanığ, daha çox götürürem ben. Kirvenin xanımî altun çox sevî. Niyetim var ona hesir bilezik götürem.
-Doğrî sormağî unuttum, sen oğlana eteklığ tiktin?
-He vî, bî buçux metre mavi setenden eteklığ yaptım ki sünnetten sora don gêyemîyecağ ya o zaman gêysin.
-Bax qonuşurken üç sini sargî burma yaptığ.
-Axşama da mezelerimiz, çerezlerimiz, her bî şêmiz hazırdır.
-Ki paşşa, ki paşşa, ki zava, ki zava? Hêêêê!
-Ha işte Kiriv de geldi.
-Ne yapîsız meftune xanımlar?
-Ne qeder henekçisen Kiriv abê, axşama bî şeler yaptıx. Bilîsen qomşî, Mustafa abê sevdığlarına meftune xanım söler.
-Siz qaxın ben devam edecağam. Size bî bostana yapayım ki barmağızî da barabar yêyesiz. Biberimî özel olarax Urfa’dan getirmîşem.
-Hade xanım senden qomşî xanım başka işe baxın, Kiriv qardaşım geri kalanî yapar.
Kiriv, rahmetli babam Mustafa Kılıç’ın lakabıydı. Nerdeyse tüm mahallenin kirvesi olduğundan bu lakap verilmişti kendisine. Çok munis bir insandı. Ölünceye kadar bir karıncayı dahi incittiğini sanmıyorum. Kendisine kötülük yapan birine daima iyilikle cevap veren bir yapıya sahipti. Eğlenmeyi seven ve eğlendirmeyi çok iyi bilen ab-ı âlemlerin aranan bir ismiydi.
Kirve olduğu ailenin kirvelik gereğinin dışında sünnet düğününü de çok güzel yapardı. Eli çok lezzetliydi, yaptığı çiğköfteden bir yiyen bir daha yemek için, bir sonraki çiğköfteyi nerede yapacağını adeta takip ederdi. Düğünün yemeğinden salatasına, mezesine kadar kendi elleriyle yapacak mahirliğe de sahipti.
Kirvelik önde gelen örf ve adetlerimizden biriydi. Kirve, sünnet olan çocuk için adeta baba yarısıydı. Sünnet esnasında arkadan çocuğu kollarıyla güçlüce kavrayıp tuttuğu için o anda o çocuğun sırtını güvenle yaslayacağı bir dağ bir güç olduğu gibi çocuk üzerinde bazı kararlar alınırken de hak ve hukuk sahibi olurdu. Örneğin; gideceği okul, edineceği meslek, evleneceği zaman evleneceği kız için önce kirveye danışılırdı. Kirve olan kişiyle aile arasında namahremlik kalkar, iki ailenin kadınları kaç-göçden kurtulurdu. İki aile arasında yakın akrabadan öteye bir bağ oluşurdu.
Kirve sünnet giderlerini üstlendiği gibi çocuğun bundan sonraki sorumluluğunda da pay alırdı. Kirveler arası kız alıp verme olmazdı. Sünnet peygamber sünneti olup sünnet esnasında çocuğun kanı kirvenin eteğine damladığı zaman peygamber döşeğinde kardeş olunduğu inanışı günümüze kadar süre gelen köklü bir inanıştır. Kirve çocuklarıyla birbirimizi kardeş gibi bilirdik. Kirve her çocuk için ayrı ayrı seçildiği gibi bir kirve o ailenin tüm çocuklarına da kirve olabiliyordu. Kirveler dostluklarını sıkı bağlarla babadan oğula, oğuldan torunlara aile boyu sürdürerek kutsal bir miras gibi bu geleneğe sahip çıkarlardı. Kirvelikle Hiristiyanların vaftiz babalığı birbirine çok benzer. Diyarbekirliler gayri müslüm komşularını da çocuklarına kirve olarak seçerlerdi. Bu seçim yapılırken komşuluk ilişkilerini akrabalığa dönüştürmek amaçlanırdı. Zira asırlarca dostça, kardeşçe sevgi ortamında iç içe yaşadık komşularımızla, kirvelerimizle. Çok güçlü bağlarla bağlıydık birbirlerimize. Gittiler ama gidenler gittikleri yerlerden, kalanlar da kaldıkları yerden hala kirvelerini iyi niyetlerle yâd eder dururlar.
Eski Diyarbekir’de sünnet toyları hemen hemen evlenirken yapılan toylarımız kadar ihtişamlıydı. Sünnetten bir gün önce çalgılı kına gecesi yapılır sünnet olacak çocuğun eli tıpkı damat gibi kınalanırdı. Sünnet günü öğlen namazından sonra mevlüt okutulur, yemekler yenir, sünnet olacak çocuk atla şehir içindeki ziyaretlere götürülürdü. Bu gezi daha sonraları taksilerle konvoy halinde yapılmaya başlandı. Ziyaretler gezilip eve gelindiğinde sünnetçi Tillolu Hacı İbrahim Bülbül yüzünden eksik olmayan gülümsemesiyle sünneti yapmak üzere siyah sünnet çantasından tüm malzemelerini çıkarmış ellerini Hazro toprağıyla teyemmüm ederken bulunurdu. Kısa boylu, nur yüzlü, üniformaya benzeyen şalvar ceket ve beyaz gömleğiyle sünnet için en uygun mevsim olan sonbahar aylarından hemen hemen her gün bir küçe kapîsının şakşakosunu çalarken görmeye alışık olduğumuz Tillolu sünnetçi sünnet öncesi Hazro toprağıyla teyemmüm yaptığı için eski Diyarbekir’de sünnetçi axa Hezro yê binê diye anılırdı. Daha sonraları fenni sünnetçi Şaban Azizoğlu tercih edilmeye başlandı.
Sünnetçi alet edevatını hazırlarken sünnet olacak çocuk genelde saklanmış olurdu. Çocuk kirve tarafından bulunur, bin bir vaadlerle kandırılarak kirvenin kollarında salya sümük uyuşturulmadan ağzına koca bir lokum sokularak selavatalarla Diyarbekirlilerin tabiriyle xırt ederek kesimi gerçekleştirirdi.
Qurban başıza okurken hem gülün hem de duygulanın bi de gözüzî ve kulağızî Tigris Haberden ayırmayın J