Güveni kendi içinde sağlama alan, güvensizliği dışarıda bırakan;
‘Bu devirde babana bile güvenmeyeceksin’ ‘özlü’ sözünden yola çıkarak, mevcudun güven ve güvensizlik sorununu az buçuk konuşalım, ha ne dersiniz?
Doğrusu ben babamla çok erken yaşlarda veda ettiğim için böyle bir testi yapma şansım olmadı. Ve zaten o nedenledir ki, çok zaman kandırıldım, hem de dost algıladığımız güruhlar tarafından.
İnsanlara olan güvenimi kaybettim mi?
Kaybetmedim, ancak güvende seçiciliği tercih etmeye başladım.
Güvensizlik üzerine kurgulanmış bir yaşam pratiğinin başarı şansı azdır.
Kişilere yönelik güvensizliğin alternatiflerini yaratmak söz konusu olabilir.
Çevre değişikliği, il, ilçe, ülke değişikliğiyle yeni bir yaşam şansı yaratmak,
daha güvenli ortamlar bulmak ve test etmek mümkün.
Bu tamamen bireylerin kendi tercihleriyle ilgili bir durum.
Güvenle ilgili yapacağınız tercih bireysel değil de, toplumsal ise ve Devlet ise;
Ne yapacaksınız?
Ne yapacağız?
Ne yapmalıyız?
Ne yapmalılar?
Tedirgin edici bir durum, çık çıkabilirsen işin içinden. Aşağıda zaten güvensizlik vardı, devir öyle bir devirdir denilerek babaya karşı da güvensiz salvolar yapan bir toplumsal ruh hali yaşanıyordu.
Pat bir de ‘Devlet baba’ güvensizliği çıktı ortaya!
Hadi kendi babamızdan vazgeçtik, harcadık, güvensiz ortamın mahkûmu yaptık diyelim.
Devlet babayı ne yapacağız?
Ahhh. Ahhh.
Bu hırsızlar yok mu?
Koskoca ‘Devlet babayı’ ne hale getirdiler.
Ele ayağa düşürdüler.
Yapılmış anketten ne çıktı?
Devletin tepesi için güvensizlik.
Cumhurbaşkanına güven azalmış.
Hükümete güven ise, 17 Aralık’tan sonra malum.
Yargıya, polise olan güven ise yerlerde.
Özeti; vatandaşın Devlete güveni yok.
Devlette iletişim alanındaki sansür ile yurttaşa güvenmediğini ortaya koydu zaten.
Peki, ne olacak?
Hakem kim?
Devletin hakem olmadığı bir toplumda geleceğe nasıl güvenle bakacağız?
Çok sayıda soru işaretli bir yazı oldu farkındayım, ama bu.