Naci Sapan90’lı yılların Devlet jargonuydu;
‘Güvenlik güçlerinin havaya açtığı ateş sonucu /2-3-5/, her neyse kişi yaşamını yitirdi’ biçiminde açıklamalar yapılırdı. Masallar anlatılır, insanların da buna inanması için türlü zeminler hazırlanırdı.
Hava boşluğuna sıkılan kurşunların geriye sekme ihtimali kuşlarla buluşma olasılığı ile izah edilemeyeceğine göre, gel de çık işin içinden. Kuşun taşa çarpması gibi bir durum.
Bu jargonun emekliye sevk edildiğini sanıyorduk, yanılmışız!
Jargon meğer kendine göre biraz daha eğitimli bir şekilde yeniden işe başlamış, sınıf atlamış, duruma ‘Nereden geldiği belli olmayan kurşun’ tanımlaması yaparak ‘renk’ katmış.
İstanbul’da, ‘nereden geldiği belli olmayan kurşun’ yurttaşı ‘kim vurdu’ ya getirirken, bu tür söylemlerin, açıklamaların kamuoyu nezdinde hiçbir anlam ve öneminin olmadığını hatırlatmakta yarar var.
Çünkü
Polis bu konuda sabıkalı.
Ethem Sarısülük’ten dolayı sabıkalı
Ali İsmail Korkmaz’dan dolayı sabıkalı.
Berkin Elvan’dan dolayı sabıkalı.
Bu çocukların katil zanlılarının, görüntülerle sabit olmasına rağmen hala korunuyor olmasının yurttaşın zihnindeki ‘güvensizlik’ e hitap etmesi, ‘nereden geldiği belli olmayan kurşun’ tezini de çürütüyor.
İhtimaller üzerinden değerlendirme şansına sahibiz.
‘Nereden geldiği belli olmayan kurşun’ tezini, provokasyon ihtimalini de dikkate alarak değerlendirdiğimizde, doğruluğu söz konusu olsa bile, toplumun algısındaki polisle ilgili ‘sabıka’ duvarını aşmıyor.
Yurttaşını koruyamayan devlet olarak anılmanın ağır sorumluluğu giderek artıyor. Vatandaşı kurşunlanan Devlet, polisin orantısız güç kullanımı nedeniyle sürekli gol yemeye devam ediyor.
Polis ‘destan’ yazmaya devam ediyor!
Geride bıraktığımız bir yıllık süreç içerisinde katledilenlerin kimliğinin Alevi oluşu kafaları karıştırıyor. Özellikle hedef alınmış olmaları ihtimalini düşünmek istememekle birlikte, ölümle buluşan sonuçlar, yurttaşların Alevi-Sünni gerginliğine yönelik kaygıları ile buluşmaya devam ediyor. Eylemci olmamasına rağmen ki, olsa bile bir insanın yaşam hakkının elinden alınmasını meşru kılmıyor. Cemevi bahçesinde sakin bir şekilde dururken ‘Nereden geldiği belli olmayan’ kurşunla yere yıkılan Uğur Kurt’un ölümündeki ‘sır’ her neyse bir an önce ortaya çıkarılmalıdır. Çünkü toplum giderek artan gerilimin yükünün altında daha fazla ezilmeye tahammül etmemeye başladı.