Sessiz, ancak, sorgulayan bekleyiş var Diyarbakır’ın yaşam atmosferinde.
Durumu;
Çatışmalı zeminden uzak, yeniden formatlanmaya hazır bekleyişle buluşan bir yaşam trafiği olarak tanımlıyorum. Bu algı üzerinden normale dönüşün sinyalleri olarak özetliyorum.
Her şeye rağmen ‘yaşama devam’ denilmiş ancak, ‘Kerhen’ ‘yaşama devam’ izlenimi edinmek mümkün. Sur içinden yansıyan, kentin diğer yaşam alanlarını etkisi altına alan bu durum daha ne kadar devam eder diye düşünüyorum.
Farklı alanlarda, farklı kişilerle konuşuyorum çatışmalı zeminden ‘Kerhen’ yaşama dönüşün geleceğe yansıma biçimlerini. Bugüne kadar olanlar kanıksanmış, ancak olanların tekrarı söz konusu olursa tepkilerin zirve yapacağı bir zeminin varlığını hissediyorum konuşma biçimlerinden.
Konuşmasa da, konuşan bakışlar var ‘Kerhen’li yaşam biçimlerinde.
Ne olacak bakışları arasında sorgulayan gözler, ‘iyi olacak’ kelimesine ihtiyaç duyar gibi vakur bir duruş sergiliyor ‘kerhenli’ yaşam biçimini normal yaşama dönüştürme adına.
Sahi, ne olacak?
Hem devlete, hükümete
Hem de PKK, HDP’ye
Soruyorum
Ne olacak?
‘Kerhen’li bir yaşam biçimi mi?
Normal yaşam biçimi mi?
Vatandaş, kendisine reva görülen yaşam biçimini, standartlarını gerçekten merak ediyor.
**
Yurttaşın siyasetten umudunu kesme noktasına gelmiş olmasının bu ‘kerhen’li yaşam biçimine etkisi son derece önemli bir durum.
Siyaset kurumunun uzlaşıdan uzak, çatışmaya yakın tarzının varlığının etkisindeki yaşam biçiminin sıkıştığı noktada, toplumsal patlamalara dönüşmeden, olumlu anlamda etkisiz hale getirilerek etkili ve normal yaşam biçimine dönüştürmek, sosyal devlet olmanın gereği ise, vatandaşı ‘kerhen’li yaşam biçimine mahkûm etmek de neyin nesi?
**
Çatışarak mı?
Uzlaşarak mı?
Bu soruyu sormak durumundayız.
“Hiç bir sorun yok, anlaşalım, uzlaşalım, demokrasinin gereği yerine gelsin’’ demenin, ilk etapta demokrasiye temel teşkil ettiği düşünülebilir. Ancak, tam da burada ‘toplumsal mutabakat’ unsuru yok ise durum samimiyetsizliğe hitap eder.
Mevcut durumda; ne yeni Anayasa konusu ne de Kürt meselesi ile ilgili çözüm arayışları toplumsal mutabakat ekseninde seyretmiyor.
Birilerini özgürleştirmek için başka birilerini öldürmek gerekmiyor.
Müştereklerde, olmazsa asgari müştereklerde buluşmak, uzlaşmak, toplumsal bir mutabakat sağlamak, sorunların çözümünün anahtarı olabilir. Siyaset kurumu da henüz tamamen kaybetmediği güvenini yeniden tesis eder.