Halkların kimliği kadar bazı kentlerin de kimliği son derece önemlidir.
Bazı kentler vardır ki; kendi halkının belirleyici en önemli unsurlarından biridir.
Bu anlamda belirleyici özellik taşıyan kentlerden biri de DİYARBAKIRDIR.
BDP’li Belediyelerin ‘Kentimiz kimliğimizdir’ sloganı, bu belirleyici özelliğe hitap eden slogan olarak yerine oturuyor.
Slogan anlamlı da, kent ne kadar slogana uygun bir güzergâhta duruyor?
Kimse kusura bakmasın, gerçek olan şu;
Diyarbakır kent kimliğinden süratle uzaklaşıyor.
Kenti, Diyarbakır’ı öne çıkardığımız alan o kadar az ki, zaman, zaman Diyarbakır’da yaşadığımızı, hayatımızın bu kentte devam ettiğini bile unutuyoruz. Ve de bu kentin günlük sorunlarını, tıkanmışlıklarını aşmanın yolları ile ilgili çok fazla bir çabamız olmuyor!
Bu kentin Tarihi, kültürü, geçmişi ile ilgili sahiplenmeyi bir tarafa bırakıyorum, bu noktada bu kentin kimseye ihtiyacı yok. Bu kentin tarihi ve kimliği o kadar güçlü ve köklü ki, 10 bin yıllık direngenliği ile kendini her fırsatta bize hatırlatabilecek kadar algısı oturmuş bir kent.
Bütün olumsuzluklara, göçlere, nüfus artışına rağmen, hala direnen bu kentin en büyük sorunu nedir, biliyor musunuz?
Biz bu kentin günlük yaşamına, buradan kaynaklanan sorunlarına dokunmuyoruz, konuşmuyoruz, tartışmıyoruz ve çözmüyoruz. Sağlık’tan, trafik sorununa, eğitim alanından çevre sorununa, düzenli bir kent görünümüne kadar her şey sorun.
Tabela kirliliğinden, trafik sıkışıklığına, düzensiz parktan, cadde ve kaldırım kenarlarındaki düzensiz seyyarlardan, döner ve ciğer kokusundan rahatsız olmayan biri var mı? Yok.
Peki, karşılığında değişim ve dönüşümle ilgili bir çabamız var mı?
Sanırım hep birlikte yok demek durumundayız. Bu kentin mevcut durumu bizim kimliğimiz değil. Bu kentin asıl kimliği kendini kendi çabasıyla ayakta tutan Tarihi, kültürü, köklü ve güçlü geçmişidir. Bu köklü geçmiş, bizden geleceği ile ilgili katkı bekliyor. Bu kent kimliğimiz ise, kimliğe katkı sunmalıyız ki, giderek kimliksiz duruma düşmeyelim.
**
Bu yazı masa üstünde bir süredir duruyordu. IŞİD, Ortadoğu, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili yoğunluktan dolayı gündeme uygun düşmez diye okuyucu ile paylaşamıyordum. Ancak, dün hiç tanımadığım halde, facebook sayfasında takip ettiğim, cesaretine ve adaletli belirlemelerine hayran olduğum Sayın Didem Deniz Arslanoğlu’nun bu konu ile ilgili çarpıcı çağrısı ve belirlemelerini okuyunca yazıyı paylaşma gereği duydum.
Arslanoğlu’nun yazısının üstüne daha fazla bir şey yazmaya gerek yok dedim, paylaşmak istedim. Zaten yazı kentin kimliği ile ilgili son noktayı koyuyor.
‘İlgilisine mektup’ tadındaki yazı şöyle;
Sayın Kandil
Çadırını kapan kampını Diyarbakır a kurmuş. Bir parça şeker düşünün ve üzerine üşüşen binlerce karınca, sinek düşünün. Bu mahşeri kalabalıkta dönen ayak oyunlarını, komplo ve entrikaları da düşünün; saray entrikaları ne ki...!?
Kendi memleketlerini AKP’ye, CHP’ye kaptıranlar Diyarbakır yönetimlerinin başköşesi. Antep’li, Urfa’lı, Batman’lı, Dersim’li, Siirt’li ve daha muhtelif şehirlinin Diyarbakır da işi ne ola? Ortamları çöp dağına çevirdiler, memleket bu kiri kaldırmaz! Diyarbakır konumu gereği belirleyicidir, buradaki siyasal kirlilik mücadelemizi sakatlar, sizinde bizimde kafamızı ağırtır. Ait olmayanları toplayın ki sular berraklaşsın. Haydi canım! herkes kendi memleketine...(didem.d.)