KENTLER, YÜZLER, SESLER

Aziz ERİM

Kentler…

Kentler sadece yapılar topluluğu değildir; kendine özgü tarihi dokusu, mimari yapısı altyapı ve üst yapı, kamusal alanları, efsaneleri, öyküleri, sosyolojisi kentlerin belleği ve hafızası kentlerin bütünlüğünü oluşturur…

Mimari ve tarihi doku, kent kimliğinin göstergesidir!

Kentlerin yaşam alanları, parklar-yeşil alanlar-piknik alanları, bulvarlar, tiyatro salonları, sinemalar, sosyal alanlar, sanat galerileri ve olmazsa olmaz kent meydanları…

Kentler kendi kültürünü yaratır!

Kültür; toplumların düşünme, davranış, gelenek-görenek yaşam biçimini kapsayan, yaşamı düzenleyen, toplumsal süreci oluşturan, düşünsel ve sanatsal öğeler birliğidir, bu kültürel öğeler kentlerin mihenk taşlarını oluşturur.

Kentleri üç aşamada ele alıp, değerlendirebiliriz:

1) Eski yerleşim alanları…

2) Yeni yerleşim alanları…

3) Varoşlar…

Kentler; iktidarların kendilerini yapılar ile var etme alanlarıdır, aynı zamanda, toplumu şekillendirme aracıdır kentleşme, yapı tasarlamaları, bununla beraber toplumsal kültürün kendi yaşam tarzlarını dikte ettikleri alanlardır!

Eski yerleşim alanları; kendi döneminin şartlarına uygun olarak inşa edilmiş, tarihsel dokusu ve kendine özgü mimarisiyle bir bütünlüğü teşkil eder…

Kültürlerin birbiri ile kaynaştığı, yaşam alanları maneviyattan beslenir, komşuluk ilişkileri güçlüdür sosyaldır, o yüzden cümle kapısı kilitli olmaz gönül kapısıdır, çünkü komşular aileden sayılır kıymetlidirler, sosyal yaşam beraberce ve birliktelikle idame edilir, zahmetli ve ağır işler imece usulü ile halledilir, acılar, kederler, hüzünler ortak paydadır, sevinçler, neşeler de düğün şölenine dönüşür!

Eski yerleşim alanlarında insan biriktirilir, insanlar da anılar biriktirir, aslolan yaşamaksa; sevgi yaşamın temel taşıdır…

Yapılar insanlara benzer, yaşam alanları kalptir, mimarisi ruhtur, cumbaları gözdür, cümle kapıları gönüldür…

Kentlerin tarihsel dokusu gözbebeklerin iris tabakasıdır, görseli sanatsal objedir, dili ezgidir, güzelliği sevgilidir…

Daracık sokaklar, sebil çeşmeler, cumbalı evler, çıkmaz sokaklar, kentin dokusuna uygun çarşılar, hanlar, hamamlar, bedestenler, kervansaraylar bir çarkın dişlisini oluşturur…

Eski yerleşim alanları zaman tünelidir; tarihin nostalji gezisidir, yolları-yapıları-mimarisi yaşanmışlıkların izlerini taşır…

Yeni yerleşim alanları; betonarme dikey ucube yapılar, devasa yol genişlikleri, kaybolan sokak dokuları estetikten yoksun, ruhsuz, yaşanmışlıkların izi bile yok!

Akıllı evler rezidanslar; dikey yapılar, birbirilerinden kopuk insanlar topluluğu, kimse-kimseyi tanımaz, iplemez, herkesin elinde bir düdük, dedikleri dedik, çaldıkları düdük!

Çocuklar sokağı bilmez; sokağı bilmeyen çocuk hayatı bilmez, çoçukluğunu yaşayamaz, paylaşımı, yaşama tutunmayı, direnmeyi bilmez, egolu bir yaşam seçer, yaratıcılık, toplumsal hayallerden uzak, bireysel-tekçilik zihniyet beynine çip takılmış robotların dünyasına uyarlanır!

Kültür yozlaşmasının ağına takılan çocuklar-ergenler, toplumsal yaşamdan tecrit-bihaber, teknolojinin kirli bilgilerini yaşamlarına uyarlayan yeni bir nesil; yapay bir internet dili oluşturup edepten yoksun, ukala tavırlarla beden dilleri kendilerine göre gerzek bir lisanla hakaret sayılacak sözcükler sıralanır: “çüş-oha-wav” edepten yoksun!

Burada niyetim aşağılama ve hor görme değil, sadece acı da olsa gerçekleri göz önüne sermektir…

Giyim-kuşam ve saç-sakal stili o kentin kültür hafızası göz göre-göre yok olmada, internet diliyle reset çekilmede…

Bir insanı tanımak için giyimi-kuşamı ve dış görünüşü büyük oranda etkendir.

“Bir ülkeyi savaşlarla yıkmaya gerek yok, kültürünü yok edin o ülke yıkılmaya mahkumdur!”

Köy-kasaba kültürü kabadır ama o kültürün altyapısı sağlamdır, saygı-sevgi ön plandadır, atalarına, yaşlılarına biat ederler, sahiplenirler…

Kent kültürü naiftir; sorgulayan, aile kavramını ön planda tutan, paylaşmayı bilir, duyarlı ve yardımseverdir…

Kentli olabilmek için üç kuşak kentte yaşamak gerek!

Akıllı evlerde toplumsal bilinçten uzak egosu yüksek bir nesil yetişmekte, paranın nasıl kazanıldığını bilmeyen, hiç bir şeyden mutlu olmayan, hep isteyen-tüketen, üretim yoksunu asimile olmuş, kültürü mutasyona uğramış, ne hayatı sorgular ne de biat eder başına buyruk, bu başına buyrukluğu uyuşturucuda arayan bir zümrenin bireyi olur!

Yüzleri estetikli, dudakları silikonlu, yüzlerinde yaşanmışlığın izi yok, mermer gibi itki yok, tepki yok!

Yeni yerleşim alanı sakinleri, egolu yaşamlarda, yanlızlığa, bencilliğe itilmiş, tahammül ve şüphecilik had safhada, güven sorunu tekciliğe, bencilliğe davetiye çıkarır, kendine Müselman, asosyal!

Son dönemlerin yapılaşma modeli diye topluma sunulan TOKİ tarzı yapılar tek tip insan yaratmanın en önemli verisidir…

Tek tip binalar yaratılmaya çalışıldığı, dayatılan tek tip yaşam tarzları ve insan tipolojisını de beraberinde getirmektedir, bununla beraber globalleşen dünya sisteminde yaygınlaşan, internet kullanımının asimile edilmiş farklı bir gençlik tiplemesiyle karşılaşıyoruz…

Varoşlar; her kent kendi varoşlarını yaratır, kerpiç evler badanasız sıvasız duvarlar, derme-çatma yapılar, yolları çamur-derya, sosyal aktivitelerden muaf, yerel yönetim ve merkezi yönetimlerin arka bahçeleridir, sokaklar çocukları emzirtir, büyütür…

Her ideoloji varoşlardan beslenir; kimileri oy peşinde, anadili bilinmeyen bir dil sayıp, kültür yozlaşmasının önünü açar, düşük devşirme profil, ezan-bayrak-devlet söylevleriyle iki zıt kutup oluşturulup potansiyel suçlu yaratmak, emperyallerin ve erkin kirli işlerini üstlenirler…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.