Yakın günlerde Diyarbakır’a ağırlıklı olarak çevre politikaları ile ilgili bir sivil toplum kuruluşu gelmiş, bölge illerinden gelen aynı alanda çalışan sivil toplum kuruluşları ile bir çalıştay düzenlemişlerdi.
Çalıştayın bir önceki gününde de günler öncesinden mutabık kaldığımız üzre kısa bir şehir turu yapmıştık.
Şehrin kendi ilgi alanları çerçevesindeki mekanlarını dolaşarak bilgilendirmiş / bilgilenmiştik.
Son uğrak yeri Mardinkapıdaki Keçi Burcu ve Hewsel Bahçelerinden sonra akşam çayını Erdebil Köşkünde içme önerimi kabul etmişlerdi.
Önceden anlaştıkları üç minibüs 50 dolayındaki kentin konuğunu biraz nazlanarak üç aracın sürücüsünün birbirleriyle telefon muhabbeti sonrasında geç de olsa gelip almışlar ve Erdebil köşküne bırakmışlardı.
Erdebil köşkünde çay muhabbetinden sonra araçlara binerken üç aracın patronu olup araçlardan birinin sürücüsü olan araçların manevrasını hayli ağırdan alınca gelen konukların grup sorumlusu olan arkadaş ilgili araç sürücüsünü uyarmış ve “yemeğe geç kalıyoruz” mealinde sözler etmişti.
Buraya kadarı normal! Normal olmayan bundan sonrası!
Patron konumunda olan sürücü birden öfkelenmiş ve ses tonunu hayli yükselterek; “Bana bakın üç araç için sizinle 300 liraya anlaştım. Bu araçların bir tek tamponu 4.000 lira. Zaten buraya gelmeden de diğer şoför arkadaşlarla bir an evvel bu köşke gelmek için tartışmışsınız! Hesabınıza gelmiyorsa alın verdiğimiz 300 lirayı ve inin araçlardan” diye gürledi.
O anda buz kestim. Bu kentin bilinen konukseverliğinin dışında bir davranışla karşı karşıyaydık. Başka biri anlatsaydı sanırım inanmazdım. Ve bu şehirde böyle bir davranış asla olmaz derdim. Ama olmuştu işte, tanığı da bendim. Adamın arabası her şeyin üstündeydi ve yapacak bir şey de yoktu. Sakin durmak ve hiç uzatmadan araçlara binmekten başka!
Bu yaşanmışlığı niye yazdım! Şunun için.
Bir kaç gün evvel; Dünya Seyahat Gazetecileri ve Yazarları Federasyonu (FİJET) üyesi Turizm gazetecileri yazarları Derneği (ATURJET) Diyarbakır’da yaptığı bir toplantıda kenti “Turizm Oskarı” ile ödüllendirdiklerini bir basın toplantısı ile açıkladılar.
Doğrusu üç yıl önce “Surlar ve Hevsel Bahçeleri” ile UNESCO kültürel miras listesine üye olan ve bu heyecanını bir kaç ay yaşayamadan hendek-barikat ve hâla kısmi olarak devam eden suriçindeki sokağa çıkma yasaklı hâl ile cehennemi yaşayan kent için sanki bir “soluk alma” hâli gibi olmuştu bu oskarlık durum.
Kentin kendi dışındaki alanlarda görünür olma ve albeni sunma ilişkilenmeleri açısından bu tür ödüller elbette anlamlı ve kıymetli.
Ama öte yandan da bu ödül verilen alanın kimi muhatapları da örnek olayda görüldüğü gibi ortada ve bütün çıplaklığı ile kendini ele veriyor.
Elbette turizm sektöründe rüştünü ispat etmiş işinin ehli kurumlar var. Ama böyleleri de var.
İşimiz hayli zor ez cümle.
İnsana dair hizmeti kendine iş edinenlerin eğitimi şart.
Ödül iyi de. Önce davranışlarla ödülü hak etmeli. Bu gibi işlerde kervan yolda düzülmüyor maalesef...
Mayıs 2018 Diyarbekir