Anlam ve estetik temelleri üzerine kurulmuş sanat dalları önceden kodlanmış göstergeleri yıkarak ve yeni göstergeleri anlamlandırarak varlıklarını sürdürür. Her sanat dalının kendine özgü göstergeleri vardır. Şiirin de dize ve imge aracılığıyla kendini sürekli yenileyen ve taşıyıcısına estetik anlamlar kazandıran, hazlar yaşatan göstergeleri anlatım nesnesi olan sözcükler ve o sözcüklerin anlam estetiğidir!
"Konusuz mutsuzluğa" diyerek yeni yayımlanan "Kendinin Ağacı" şiir kitabına giriş yapan Seyyidhan Kömürcü, dizeleri aracılığıyla yeni bir anlam estetiği oluşturma serüvenine taze bir tomurcuk daha kattı. Everest yayıncılık tarafından yayımlanan "Kendinin Ağacı" kitabın adı dahil olmak üzere ilk sayfadan itibaren okuru imgesel çağrışımların ve göstergelerin yoğun olduğu dizelere çağırıyor. Kömürcü'nün şiirlerini bir solukta okuyabiliyorsunuz, ama dizelerindeki anlam yoğunluğu ve yaşanmışlık okurda paydaşlık yaratarak tekrar okuma arzusunu kışkırtıyor.
Şiir; eşyayı ve düşünce dünyasını sadece estetize etme değil, aynı zamanda yeniden anlamlandırma çabasıdır. Estetize edilmemiş anlam ve anlamlandırılmamış estetik yarı canlı göstergelerdir. Seyyidhan Kömürcü, şiirlerinde anlam ve imge terazisini abartıya kaçmadan, okurun zihnini yormadan ama estetikten de taviz vermeden işleyebiliyor. "Tekini kaybetmiş bir şey gibi / tek ama yepyeni kaldım..." dizesindeki sadelik, dizenin taşıdığı imgesel zenginlik okuru bir anda yoğun duygulanımlara sevk edebiliyor.
Kömürcü'nün şiirlerinde bir devamlılık olduğu da aşikar. Daha önce yayımlanmış Hasar Ayini (2003) ve Dünya Lekesi (2012) şiirlerindeki bazı izlekleri sürdürüyor. Şairin ûslubunda yer etmiş; dünya, ev, gitmek, dönmek, bakmak gibi kavramlar "bir şey" ve "her şey" arasındaki cenderede kıvranıp duruyor. Bu, aslında şairin bilincindeki kalmak ve gitmek arasındaki huzursuzluğun, isyankârlığın dışavurumu gibi tanımlanabilir.
"Kendinin Ağacı" üzerinde ustalıkla yoğun çalışılmış dizeleri barındırıyor. Her ne kadar sekiz uzun şiirden oluşuyorsa da "Kendinin Ağacı" aslında iki tema ve tek uzun şiir gibi okunabilir. Kitabın ilk şiiri "Başının ucuna su bırak mektubu" ile son şiiri "gittiğin sabah mektubu" arasındaki düş kırılmaları, kırgınlıkları, yenilgileri, avuntuları, unutmalar ve hatırlamalar aynasında şairin ikiye bölünen yüzü gibi bir ağacın imgeleminden anlatılıyor.
Seyyidhan Kömürcü'nün şiirleri bir sohbet havası taşıyor. Sevgiliye ve hayata karşı bağdaş kurmuş bir şairin serenadıdır şiirleri. Dilin anlatım olanaklarını zorlayan, yer yer dize kırılmaları ile anlamı parçalayan, sözcükleri özenle seçilmiş şiirleridir. Onun şiirlerindeki her sözcüğün anlamını bilirsiniz. Size yeni sözcükleri dayatmıyor, elinize sözlük tutuşturmuyor. Kömürcü, bu tutumuyla gündelik yaşamda kullandığımız her sözcüğün hakkını vererek onları şiirinin yapı taşlarına dönüştürebiliyor.
"Kendinin Ağacı" ilk okuyuşta bir iç dökmenin şiiri gibi algılanabiliyor, ama derinliğine irdelendiğinde aslında bu iç dökmeyle birlikte derin bir politik içselliğin de imgeler arasına serpiştirildiğini fark edersiniz. Bu açıdan Kömürcü'nün şiiri bağırmıyor, çığlık atmıyor, ortalığı slogana, şovenizme boğmuyor. Aşkla serpiştirilmiş "elimi sürmek istemediğim / bu çağ geçsin / bu insan da..." naifliğinde dizelerle meramını dile getiriyor. Kitabın son bölümünde " üzerinde kazanacağız yazan bir duvarın dibinden / sana sesleniyorum..." dizelerindeki göndermenin imgesel çağrışımı "elbette kazanmayacağız / elbette kazanmayacaktık / kazanmak onların işi / iyi değiliz / iyi değil hiçbir şey..." dizeleriyle tamamlanarak Seyyidhan Kömürcü'nün şiirlerindeki naif ve mağrur duruşuna denk düştüğü gibi ülkemizin tarihsel politik akışına da bir yanıt veriyor.
"Kendinin Ağacı" yıl içinde yayımlanmış ve okuduğum yüzlerce şiir kitabı arasında "Kitap bitti." son dizesiyle okuru sarsan ve ruhunun ince kıvrımlarını "konusuz mutsuzluğa" çağıran değerli bir şiir kitabı olmuş. Şiirseverler, bu şiirlerde kendilerini bulacak, eminim!...
Son söz Seyyidhan Kömürcü'nün "Kendinin Ağacı"ndan olsun: "İnsan ağlayınca önce peygamber / yakasında bir gül ile gelecek sanıyor / insan ağlayınca / peygamber yakasında bir gül ile / hiç gelmiyor..."
Abdurrahim Kılıç