Dağıtmak, yok etmek, toplumsal sahiplenmeden vazgeçip bireysel yol haritası çizmek en kolayı. Zor olan bunların tamamının tersini yapmaktır. Dağıtmadan, yok etmeden, var etme çabası içinde olan, terk etmeden, varlığını sürdüren, toplumsal sahiplenmeden vazgeçmeyerek direnenlerin yaşadığı bir coğrafyanın tam da ortasındayız.
Demokrasi dediğimiz şey süreç işidir. Sürece inananlar başarır. Bu başarı elbette ki bireysel değildir. Bugün verilen mücadelenin sonucunu görme şansımız olmayabilir, ancak bugün atılan demokrasi tohumlarının yeşermesine torunlarımız tanıklık edebilir.
‘Her şey benimle başladı, benimle var olacak, benimle bitecek’ anlayışı, demokrasilerle bağdaşmadığı gibi, demokrat düşünen bireylerin ruh haline de uygun değil.
Seçimler, sandıklar, partiler, parlamento, demokrasinin araçlarıdır. Mesele bu araçları doğru, anlamlı, amacına uygun bir şekilde halkın yararına kullanmaktır. Bütün kesimler demokrasi mücadelesi verdiğini söyler, ancak, uygulamada yol haritalarının zik-zaklı olduğu görülür.
Demokrasi evrenseldir; bireylerin ya da toplulukların kendi keyfi davranışlarıyla yönlendirdiği bir yol haritasına teslim olmaz.
Cumhuriyetle yönetilen bir ülkeyiz, ancak siyasiler sürekli ‘Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandıracağız’ dediğine göre, demokrasi adına eksiğimiz, eksikliklerimiz var demektir.
Siyasal İslam, ‘Demokrasiyle işimiz olmaz’ diyor, ancak ‘İşimiz demokrasiyle’ diyenler kendi içinde ne kadar demokrat, demokratik uygulamalara ne kadar sadık?
Seçimler bitti, herkes alacağını aldı, kazanç ya da zarar, her neyse, ancak bütün kesimler, kazananlar da kaybedenler de kendilerini gözden geçirmeli, tepeden tırnağa demokrasi chek-ap’ı yapmalı diye düşünüyorum.
*
Kemal bey’e içeriden dışarıdan saldırıyorlar.
Seçim öncesi ile seçim sonrası fotoğrafa bakıyorum; Büyük çoğunluk sonuçlar üzerinden saldırıyor, oysa seçim öncesi iktidar yolculuğunun bireyleri olarak trene binmiş, el sallıyorlardı. Öngörüsüz muhterisler, sonuçlar üzerinden yaptıkları yorumlarla, analizlerle kendilerine haklılık alanı yaratırlar.
Öngörülerimiz tutmayabilir, düşündüklerimiz gerçekleşmeyebilir. Böyle olmadı diye, birlikte yol yürüyenlerin birbirlerini terk etmeleri ne demek?
‘Ben demiştim’ kelimesinin arkasına sığınanların sayısı her nedense bu tür zamanlarda, yani son seçim sonuçlarından sonra nasıl da tavan yaptı.
Çok şaşırdım!
Kemal beyi içeriden, dışarıdan satan satana, danışmanlardan MYK üyelerine kadar.
Sürekli görevde kalmak isteyenler, kıdemliler; milletvekili, parti meclisi üyesi, il, ilçe başkanı oldukları sürece her şey güllük gülistanlık, CHP çok iyi. Görev değişikliği ya da dinlenme önerildiğinde, yönetim kadrosundan uzaklaştırıldığında, ‘Böyle parti mi olur, rezalet, başaramazlar, kazanamazlar’ gibi bir güruhun varlığı devam ettiği sürece parti uzun soluklu yol yürüyemez.
Şimdi de değişim deniliyor, ancak, içeride ‘Virüs’ var, değişime izin vermez.
Hayata geçirilmesi gereken ‘Yapısal değişiklik’ için Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun önünde çok uzun bir zaman vardı, heba edildi, bugünlere gelindi. Hiç kimse yerine bir başkasını hazırlamadı, geleceğe alternatif olacak genç bir yönetim kadrosu hazır hale getirilebilirdi, ancak 5-6-7 dönem yöneticilik ve Milletvekilliğini garantiye alanlar buna izin vermedi. Parti Genel merkezinde, Meclis grubunda gelecek için hazırlanan bir tek kişiye dahi tanık olmadım.
Kurultay’a ya da yerel seçimlere kadar samimi bir durum yaratılabilir mi?
Çok emin değilim, ancak umutsuz da değilim.
Her gecenin bir sabahı vardır, yarınlar her zaman bir umuttur.
Yarının ne olacağı belli olmaz.
Bence Kemal Bey yerinde kalmalı, ancak, danışmanlarda dâhil olmak üzere, partiyi yukarıdan aşağıya bir daha gözden geçirmeli. Check-up şart. 13 ya da 14, sayılar çok önemli değil. Rakamlar değişir, şahsiyetler kalıcıdır.