Ezanla tanışılmamış ülkenin birinde, bir köyüne imamın yolu düşmüş.Namaz vakti girince imam dama çıkmış ezan okumaya başlamış. Damda bir adamın bağırdığını gören yaşlıca köylü kadın koşa koşa imamın yanına gelmiş.
-Ne bağırıyorsun damda? - Ezan okuyorum.
-Niye?
-insanları namaza çağırıyorum.
-Bu bağırmanın bizim keçilere herhangi bir zararı olacak mı?
-Hayır, deyince
-Ha anladım. İstediğin kadar bağırabilirsin, demiş.
Uluslararası yapılar tarafından mafya çöplüğüne dönüştürülmeye çalışılan Türkiye'de muhalefet ve iktidarın arasındaki iletişim bundan ibarettir.
Son 15 yıldır alanda bağımlılık çalışan biri olarak yazıyorum. Bir dönem Yeşilay Şube başkanlık görevini yürüttüm.2017 yılından beri de Yeşil Yıldız Bağımlılıklarla Mücadele Derneği Başkanı olarak alanda olmaya gayret ediyorum.Yüzlerce basın açıklamamızda şiddetin temel kaynaklarından birinin de madde ve alkol kullanımı olduğunu,madde kullanım yaşının hızlıca düştüğünü, alkol kullanmanın medeniyet ve gelişmişlik nişanesi olmadığını,kumarın felaket, hezimet yaşattığını defaeten dile getirdik.Sosyal medya kullanımının çocuklar üzerinde olumsuz etkilerini yazarken yöneticiler sadece kulaklarını tıkayıp geçtiler. Önlem alınmaz ise gelecek günlerin karanlık olduğunu dile getirdiğimizde, zatı şahanelerin 'kendin çal kendin oyna toplantılarına' doğrucu davut sen misin denilerek engellemelerle karşı karşıya kaldık.
Toptancı bir yaklaşımla herkesi suçlamak istemiyorum.Lakin alanda olmayan,birçok Sivil Toplum Kuruluşunun, aslında kuruluş amacının eğitim,sağlık, huzur ve barıştan öte kağıt üzerinde çalışmaları takdim ederek maddi kazanç ve statü elde etme olduklarını dile getirirken bize şamar oğlanı rolü biçildi.Burada bir kez daha afaki rakamlarla toplumu yanıltan STK'lara diyorum ki "Bu ciğer ise kedi, kedi ise ciğer nerede?"
Son birkaç yıldır Türkiye'de yaşanılan şiddetin,cinsel, istismarın, dolandırıcılığın, boşanmaların temel sebeplerine inilmediğine müşahede ederken, yapılan çalışma ve çalıştaylarda konuyla alakası olmayanların davet edilmiş olmaları,sırf birilerini memnun etmek için yapılan sohbetlerin zaman kaybı olduğunu görmek için müneccim olmaya da gerek yoktur.
Şiddet hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir olay değildir. Ne insana (erkekler de bu gruba dahil ) ne de herhangi bir canlıya karşı şiddet tasvip edilebilir değildir. Cinsel istismar vakalarının artışı bizi ciddi manada tedirgin etmektedir. Türkiye'de üzülerek söylemeliyim ki fiili cinsel saldırı dışında bir kaos yaşanmaktadır.İyi dokunma, kötü dokunma ayırt edilmeksizin bir çocuğun başını okşamak bile cinsel istismar olarak kabul edilmektedir.Ebeveynler çocuklarını kucaklarına almaktan korkar oldular. Okulda öğrencisinin başını okşayan öğretmen, cinsel istismardan rahatlıkla cezaevini boylamaktadır. Evet öğretmen çocuğun başını okşamamalı diyen olsa da sevgisini dokunarak dile getiren bu toplumun geleneğinde öğrencinin başını okşayan öğretmen de sapık olarak ifşa edilmemelidir.
Elbette ki hastalıklı, sapkın ruh haline sahip olanlar en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Özellikle şiddeti ele almak, sonuç endeksli olmamalıdır.Bu, çözümsüzlük getirir. Eğitim, sosyoekonomik-psikolojik sebepler dahilinde ele alınmalı, şiddete meyilli davranışların dışa vurumunda kolluk kuvveti ve adli merciler büyük bir hassasiyet göstermelidir.
Şehrin suç oranının düşük olmasını bir kazanç olarak görenler, vakaları gizleyerek üst amirine yanlış ve eksik bilgi veren yetkililer hakkında da yaptırımlar olmalıdır.
İstatistikler kadına karşı şiddetin boşanma ve boşanma sonrasında daha fazla olduğunu gösteriyor.Ciddi bir külfetle evlenen bireylerin yürümeyen evliliklerinde, uzun süren ve psikolojik anlamda harap eden boşanma gerçekleştiğinde tabiri caizse donuna kadar soyulan erkeğin ekonomik kaybı, yaşadığı ruh hali, şiddeti tetiklemektedir.Ne acıdır ki birçok evliliğin temelinde kötü niyetli kadınların aile kurmadan ziyade resmi evlilik akdini kazanç kapısı, erkeği sömürme aracı olarak gördüğü acı gerçektir. Boşanan çiftlerin çocukları, birbirini terbiye etmede, intikam almada, cezalandırma aracı olarak kullanıyor olması daha vahimdir.Her şeyini kaybeden erkeğe psiko sosyal destek verilmez ise şiddet kapısı, çıkış kapısı olarak görünmektedir.
Şiddetin sebepleri arasında başı çeken madde ve alkol kullanımı, istatistiklerde önümüze çıkıyor.İktidar ve muhalefetiyle madde ve alkol kullanımının önüne geçilecek her türlü yasal zemin hazırlanmalı, denetleme mekanizması devreye konulmalıdır.Özellikle alkol ve sigara satışının yasak olduğu yaş gruplarına yönelik ticari kuruluşların suistimallerine ağır cezalar getirilmelidir.
Bireysel ekonomik kayıplar,ülkenin içinde bulunduğu ekonomik dar boğaz ki milletçe yaşanılan rahatlamadan sonra ekonomik kayıplar çok daha fazla zorluyor.Emeksiz zenginleştirilen bireylerin, bütün değer yargılarını parasal artı değer olarak görenlerin daha fazla kazanma hırsı toplumun başına beladır.
Kumarın her türlüsünün önü alınmalı,millileştirilen ve reklamı yapılan şans(!) oyunlarının önüne yasal bariyerler konulmalıdır.
Suç makinesi haline getirilmiş,onlarca dosyası olanların, toplum içerisinde elini kolunu sallaya sallaya dolaşıyor olmaları,adalet mekanizmasının tıkır tıkır işliyor yönünde kimse beni ikna edecek değildir.Ceza infaz kurumlarında ıslah çalışmalarının güdük kaldığını artık görmenin zamanı geldi geçiyor..
Yine söylüyorum ve söylemeye devam edeceğim.Sizler rahatınızdan taviz vermelisiniz ki toplum rahata kavuşsun. Olumsuzluklar karşısında huzursuz bir şekilde başınızı yastığa koymalısınız ki toplum huzura erişebilsin.
En alt bürokrattan en üst bürokrata koltuklarınızdan kalkmalı, son model zırhlı araçlarınızdan inmeli, sizleri yanlış bilgilendiren danışmanlarınızdan bağımsız topluma karışmalı, halkın yaralarını, ailelerin acılarını yerinde görmeli, hissetmeli ve reel çözümler sunmalısınız.
Sizi ve keçilerinizi rahatsız ettiysem ne mutlu bana.