Göçebe toplumlarda, daha doğrusu köylü anlayışının egemen olduğu toplumlarda tarih bilinci olmuyor; bilgi, belge ve nesneler saklanıp korunmuyor, aile büyüklerinin anlatımları kayıt altına alınmıyor. Şehir ya da kasabalarda yaşamış olsak bile anlayış olarak köylü anlayışına sahip oluşumuzdan olacak ki, benim kuşağım ve öncesi aynı davranışı gösterdi. Belgeleri, nesneleri koruyamadık; olaylara, mekânlara, şahsiyetlere dair anlatılanları kayıt altına al(a)madık. Açıkçası akıl edip düşünmedik bu gibi şeyleri. Geçmişimizin yok olup gitmesine bir nevi seyirci kaldık. Örneğin, Ergani Tren İstasyonu’nda kaval çalan Hafız Zülfi Yokuş ile ilgili doğru dürüst ne bir yazı kaleme alabildik ne de O’nu fotoğraflayabildik. Şimdi, iş işten geçtikten sonra elimizde yeterli bilgi, belge ve fotoğrafların olmayışından yakınıyor, üzülüyoruz. Yakınmak ve üzülmek geçmişimize dair yitirilen bilgileri maalesef geri getirmiyor.
Oysa tarihi her malzeme, tarihi her kaynak çok önemlidir. Bu nedenle, geçmişi anlatırken ya da tarih çalışmalarında en başta yapılacak iş bilgi, belge ve malzemelerin toplanmasıdır. Mevcut bilgi, belge ve malzemelerin yanında farklı yeni kaynaklara ulaşmakta çok önemlidir. Sonrasında toplanan bilgi, belge ve malzemenin tümünün dikkatlice tasnifi yapılmalı, incelenmeli ve kullanılacak olanlar ayrılmalıdır. Böyle yapıldığı zaman inandırıcı yeni bilgilerle esaslı bir çalışma ortaya çıkarılmış olunur.
Ama her zaman böyle olmuyor. İnsan yanılabiliyor. Anlatılanlar ya da bilgi alınan şahısların verdiği bilgiler doğru olmayabiliyor. Kavalcı Hafız Zülfi Yokuş’u tanıtmaya çalıştığım yazılarımda böyle bir hataya düştüm, yanlış bir bilgi ve fotoğraf aktarımında bulundum.
Hafız da kim diye sorabilirsiniz? Hafız’ın gerçek ismi Zülfi Yokuş’tur. Resmi kayıtlara göre 01.07.1912 tarihinde Diyarbakır-Ergani’ye bağlı Birsin köyünde doğmuş, 15.09.1995 tarihinde Ergani’de vefat etmiştir. Ergani Tren İstasyonu’nda kaval çalan garibanın biriydi. Yaşar Kemal O’nun hakkında, “Ömrümde ben böyle harika bir ses daha duymadım,” der. Öykücü Osman Şahin ise “Bozkırda Vivaldi” olarak tanımlar. Ve birçok gazeteci, yazar, şair hakkında yazı ve şiirler yazmış gerçek bir halk sanatçısıdır.
2005 yılında yazdığım Çayönü’nden Ergani’ye Uzun Bir Yürüyüş kitabımda “Hüznün ve Gurbetin Sesi: Zülfü Yokuş” başlıklı yazımda Hafız’ı tanıtmaya çalıştım. Yazıyı kaleme almadan önce Hafız’ı tanıyan birçok şahısla görüşüp bilgi aldım. Sonrasında yazımda, kısaca: Hafızı görmeyenler, O’nu tanımayanlar; halkımızın yiğit bir evladı ve gerçek bir sanatçı olan Yılmaz Güney’in Sürü filmini izleyebilir. Film, Ergani İstasyonu’nu gösterirken, sadece hırsızların kara vagonlardan koyunları tek tek aşağıya atıp, ardından rayların kenarında atılan koyunları taksilere tıkıştıran hırsızları, kasapları göstermiyor, kaval çalan Hafız’ı ve küçük bir kız çocuğunu da gösteriyor. Sürü filmini bir de bu gözle izlemenizi öneririm diye yazdım. Ve Sürü filminden indirdiğim fotoğraflardan kaval çalan şahsı Hafız, küçük kız çocuğunu da Hafız’ın kızı Xacê diye sundum. Kitabın yayımlanmasının üzerinden 15 yıl geçti, hiç kimseden bir uyarı ya da bu fotoğraflar Hafız ve Xacê’ye ait değil diye bir şey duymadım. Bu şunu gösteriyor: Ya okumuyoruz ya da bu tür şeyleri önemsemiyoruz.
Yakın zamanda DİLOP Dergisi’nde yayımlanacak “Anıtı dikilesi bir derviş: KAVALCI HAFIZ” başlıklı yazımı kaleme alırken biraz analitik düşünmeye başladım. Anlatımlarda Hafız hep sakalı, yaşlı olarak betimlenmekte, filmde ise sakalsız ve yaşlı gözükmemekte. Bir yanlışlık olmasın diye kalktım Sürü filminden indirdiğim fotoğrafları yine birçok tanıdığa, özellikle de Dicle Öğretmen Okulu mezunu öğretmenlere gönderdim. Kaval çalan şahısın Hafız ve küçük kız çocuğunun da Xecê olup olmadığını tekrar tekrar sordum. Gelen yanıtlar “Evet” oldu. Neticede DİLOP’ta yazım benzer ifadeler ve Sürü filminde kaval çalan şahısın fotoğrafları Hafız olarak yeniden dergide yayımlandı. (Dilop, 12. Sayı, Ocak-Şubat 2020)
Dilop’ta yazım yayımlandıktan sonra bunun doğru olmadığını öğrendim. İlk uyarıyı sevgili dostum Yılmaz Varol yaptı. Babasının Devlet Demir Yolları’nda çalışması nedeniyle sık sık istasyona gittiğini, Hafız’ı gördüğünü, yaşlı ve sakalı olarak hatırladığını söyleyince içime yeniden kuşku düştü. Sonrasında uzun uğraşılar sonucu Ergani’de Bağür Mahallesi’nde Hafız’ın kapı komşusu olan zabıta emeklisi Ali Aslan’a fotoğrafları ulaştırdım. Sonrasında yaptığımız telefon görüşmesinde (11 Ocak 2020): “Müslüm, fotoğraftaki kesinlikle Hafız değil. Hafız kısa boyluydu, yaşlıydı, sakalıydı, gözlük kullanmazdı, hele hele pantolon hiç giymezdi. O hep şalvar giyerdi,” diye açıklamada bulundu.
Hafız’ın kapı komşusu Ali Aslan’ın bu beyanı ile böylece yapılan yanlışlık açıklığa kavuştu: Sürü filminde Ergani İstasyonu’nda görüntülerdeki kaval çalan şahıs Hafız değil; Hafız ve Xacê oyuncular tarafından canlandırılmışlardır. Ve yine Ali’nin anlatımından çıkardığım: Filmde Hafız biraz “medeni”leştirilmiş; sakalsız, siyah gözlüklü ve şalvar yerine takım elbiseli olarak gösterilmiş. Bu düzeltmeyi sorumluluk duyan biri olarak yapıyorum. Hata benim, hiç kimseyi suçlayamam. Demek ki bir şey yazarken çok titiz olunmalı, ayrıntılı bir biçimde araştırılmalı ve kılı kırk yarmalıyız.
Not: Verdiği bilgiler için Ali Aslan arkadaşıma çok teşekkür ederim. Selamlarımı gönderiyorum.
Müslüm Üzülmez