Vakti zamanında ülkenin birinde bir imparator yaşarmış. Bu imparatorun adı ikinci claudius imiş. Claudius’un garip bir inanışı varmış, evli askerlerin ülkenin askeri gücünü zedeleyen kötü askerler olduğunu düşünen claudius, bu sebeple ülkesinde evliliği yasaklamış.
Aziz Valentina adında ihtiyar bir din adamı ise, Evliliğin, tanrının insana bahşettiği bir hak olduğuna, tanrının evliliğin kurucusu olduğuna inandığı için, imparatorun evlilik yasağını çiğniyor ve Hıristiyan gençlerin evlenip yuva kurmalarına yardımcı oluyormuş. Bunun açığa çıkması sonucu ise bir 14 Şubat günü Aziz Valentina idam edilmiştir.
Böylesi manidar bir gün nasıl oldu da kapitalist düzenin bir parçası haline gelerek ticarileşti. İnsanların sosyal ve duygusal algılarıyla oynanarak, sevgililer gününün, bir çiçekçi, giyim yada mücevher dükkanlarına girilmeden kutlanılamaz bir gün olduğu algısı nasıl yaratıldı, bireylerde.?
Platon’un şölen isimli kitabında sevgi birbirini arayan iki parça olarak tanımlanır. O dönemlerde Androgynous adında bir insan türü yaşardı. Cinsiyetleri Erkek ve kadın olan bu türün, yuvarlak sırtları ve göğüsleriyle iyice toparlak bir şeydi. Her birinin dört eli ve bir o kadar da bacağı vardı. Yuvarlak boyunları üzerinde birbirine tıpatıp eşit ama ters yöne bakan, iki yüz bulunan kafaları; dört tane de kulakları vardı. Bütün organları ikişer taneydi.
Androgynous’lar zamanla tanrılara karşı gelmeye başlayınca Zeus ve diğer tanrılar tarafından cezaya çarptırılmışlar. Zeus bu yaratıkları ikiye bölüp hem zayıf düşüreceklerini hem de çoğalarak daha faydalı olacaklarını söyler. Böylece iki bacak üstünde daha rahat yürüyeceklerini anlatır, aynı zamanda tanrılara karşı gelmenin cezasını da çekmeliydiler.
Zeus, kesilen yerlerini görsünler ve bundan ders alsınlar diye Apollon ’a kestiği yaratıkların yüzlerini, boyunlarını tersine çevirmesini söylemiş. Ve yaralarını iyileştirmesini buyurmuş. Her bir parçayı dünyanın farklı bölgelerine atmış. Dünyanın farklı bölgelerine atılan Androgynous’ların parçaları sürekli birbirlerini arıyorlarmış.
Günümüzde ise bu parçalar fiziki olarak birbirine yakın olduğu halde parçaları birbirlerinden koparan, mesafeleştiren kapitalist anlayışla karşı karşıyayız. Sevgiyi bir gün ile sınırlandırmak yetmiyormuş gibi bir yandan dünyanın farklı yerlerine atılan parçaların birbirlerini araması gibi saf, duru bir sevgi varken, şimdi ise sevgiyle aramıza, pırlantaların, mücevheratların girdiği kapital sevgi’yi yaşıyoruz.
Sevgili okuyucular,
Sevgi insanın yaratılışından beridir var olan ve Allah’ın bireylere bahşettiği bir duygudur. Bu duygu mücevheratlarla, pırlantalarla perçinleştirilmez. Birbirlerinize karşı sergilediğiniz saygı ve hürmet çerçevesinde vücut bulur. İnsanın sevdiğine, imkânı çerçevesinde hediyeler sunması elbette ki güzel bir şeydir. Fakat kapital sevginin aranıza girmesine asla izin vermeyin!.
Ercan Çağlayan / Köşe yazısı