KAPI

Aziz Aydınalp

Gençlik yıllarımızda yakışıklıklarıyla gündemde olan Tarık AKAN ile birlikte anılan iki aktörden biriydi Kadir İNANIR!
Türk sinemasında Yılmaz GÜNEY’in Çirkin Kral olarak ünlenmesinin ardından, sosyal içerikli filmler çekilmeye başlanmasıyla birlikte alışageldik film konuları da kendiliğinden değişmiştik .

Tarık AKAN Sürü, Maden gibi sosyal içerikli filmlerle ön plana çıkınca, bizim kuşağımızda Tarık AKAN solcu, Mafya filmlerde sert jön tiplerinde ısrar eden Kadir İNANIR ise sağcı olarak algılanmaya başlanmıştı.

Benim sahip olduğum bu önyargı Kadir İNANIR’ın başrol oynadığı KAPI filmini izlememle altüst olmuştu.

Filmde her şey; Kadir İNANIR’ın canlandırdığı Yakup ve Vahide PERÇİN’in canlandırdığı eşi Şemsa’nın yıllar önce kaybolan oğullarını bulmaktan ümidi kestikten sonra evlerini toplayarak, köylerini terk edip Kıllit’li Süryani bir aile olarak yerleştikleri Berlin’deki evlerinde memleketten aldıkları bir telefon ile başlıyor.

Telefondaki ses, memleketleri Kıllit’ten ayrılmalarına neden olan Kaybolan çocuklarının olduğu tahmin edilen kemiklerin köylerinin civarındaki bir su kuyusunda bulunduğunu haber vermekteydi.

Doksanlı yıllarda yörede yaşayanlar, kaybolan yakınlarından haber bekleyenlerin nasıl tedirgin bir ruh hali içerisinde olduklarını bilirler.

Filmde adı geçen Kıllit köyünü ve köydeki tarihi kiliseyi daha önce gezmiş görmüştüm.

Filmi izledikten sonra özellikle gittiğim Kıllit’te Yakup’ların kapısı sökülen evlerinin terkedilmiş hallerini de, Kilisenin bahçesinde Yakup’un oğlunun gömüldüğü mezarı da gördüm.

Filmin konusunun geçtiği 90’lı yılları yörede yaşamış biri olarak sevdiklerinden koparılanların acısı gibi Yakup’un acısını da yüreğimde hissettim, içim burkuldu.

Doğduğu, yaşadığı toprakları terketmek zorunda kalmış bir Süryani olan Feyyaz KERİMO’nun Kapı filminin Stokholm’da ki Galasını izlerken ıslanan gözlerini yanında bulunan eşinden saklamaya çalıştığını oysa eşinin çoktan kontrolünü bırakarak sessiz sessiz ağladığını fark ettiğini, gözlemlerini aktardığı Bianet’e okumuştum.

Filmde oğlunu arayan Şemsa’nın Manastır’ın rahibiyle birlikte oğlunun kemiklerinin bulunduğu kuyunun yanına gelince ‘’Anneeem, ay kurbane…’’ çığlığı ile, gala gösterisinin yapıldığı salondaki izleyicilerin hıçkırıkları birbirine karışmıştı.

Kapı filminde dramları anlatılan bu toprakların en kadim halkı olan Süryani’lerin bir zamanlar yaşadıkları köylerde, yerleşim yerlerinde, bugün bile ayakta kalmayı başarabilmiş taş evlerinin kapılarında, pencerelerinde taş ve ahşap işçiliklerin hala izleri var.

Sessiz sedasız topraklarından uzaklaştırılan bir aidiyetin, bir kültürün adı olan Süryani bir ailenin dramının anlatıldığı filmdeki üslup, yine tanıdığım Süryanilere özgü çatışmadan, kavgadan uzak bir ifade biçimi, bir durum aktarımı sanki.

Yıllar önce beraberimde konuklarımla birlikte, ziyaret için gittiğimiz Deyrulzefaran Manastırında defalarca üst kattaki salonda çayını içip sohbet ettiğimiz Metropolit Samuel’i hayli suskun, sıkıntılı bulunca sormuştum.

Sayın Metropolit rahatsız mısınız? Metropolit kendi içinde bir muhasebeden uyanırcasına çaylarımızı yudumlayan bizlere hitaben konuşmaya başladı.

‘’Belki de sizden önce ziyaretimize gelen konukların tavsiye ettiği gibi buralardan gitmeli, ya da dinimizi değiştirmeliyiz sizce de öyle mi?’’ Dedi ve ne düşündüğümüzü öğrenmek için tek tek yüzlerimize baktı.

Manastıra girerken girişte gördüğümüz iki araba ile bizden önce gelen ziyaretçilerin sözlerini aktardığını anlamış ve o ziyaretçilerin yerine de olmuş olmalı, çok ama çok utanmıştım.

Kapı filmini izledikten sonra da benzer duyguları hissetmiştim.

Bizlere asla unutmamamız gereken insani duygu ve düşüncelerimiz olması gerektiğini yine sanatla hatırlatan/anlatan büyük sanatçı Kadir İNANIR’a geçmiş olsun dileklerimle acil şifalar diliyorum…

Aziz AYDINALP

26.03.2024/DİYARBAKIR

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.