Ali Abbas YILMAZ/ ÖZEL
Merkezi İstabul’da olan İsmail Beşikçi Vakfının Diyarbakır Şubesi Başkanı Ahmed Kani, Vakfın çalışmaları ve Kürt dili üzerine önemli açıklamalarda bulundu.
İsmail Beşikçi’nin arşiv çalışmalarının koruma altına alınarak gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla vakfın kurulduğunu belirten Kani, “Biz vakıf olarak bağışlara elbette ki ihtiyaç duyuyoruz ama daha çok hizmet ile proje ile insanlarımıza gitmeyi esas alıyoruz. Kendi bünyemizde organize ettiğimiz etkinliklerle halkımıza gitmek ve onların desteğini kazanmak istiyoruz” dedi.
Vakfın çalışmaları hakkında bilgi veren Kani, her hafta Kürt filmleri gösterimi yaptıklarını söyledi. Kani, “Film gösterimlerinin yanı sıra, Kürtçenin lehçeleri üzerinde kurslar düzenliyoruz. Kurmanci, Sorani, Zazaki olmak üzere Kürtçenin üç lehçesinde kurslarımız mevcuttur ve çok sayıda kursiyere dil hizmeti verdik. Özellikle önümüzdeki hafta başlayacak olan Sorani lehçesi çok büyük bir ilgi gördü. Şuanda Sorani lehçesi kursuna 50 kişi başvuruda bulundu. Kurmanci ve Zazaki lehçeleri üzerine kurslarımız da devam etmektedir” şeklinde konuştu.
2012 yılında İstanbul’da kurulan İsmail Beşikçi Vakfının Diyarbakır Şubesi 2014 yılında açıldı. Sosyolog İsmail Beşikçi’nin yaptığı arşiv çalışmasının korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla kurulan vakfın Diyarbakır Şubesi Başkanı Ahmed Kani ile vakfın kuruluşu, çalışmaları ve Kürt dili üzerine konuştuk.
Merkezi İstabul’da olan İsmail Beşikçi Vakfının Diyarbakır Şubesi Başkanı Ahmed Kani ile yaptığımız röportajın tamamı şöyle:
“Kitap gazeteden çok ciddi bir arşiv…”
“Bu vakıf sosyolog İsmail Beşikçi adına kurulan bir vakıftır. Merkezi İstabul’da olan İsmail Beşikçi Vakfı 2012 yılında kuruldu. Vakfın kuruluş öyküsü şöyle başlıyor: İsmail Beşikçi, yıllar süren çalışmalarının sonucunda çok zengin bir arşiv oluşturuyor. 1970’lerden günümüze kadar kendisinin yaptığı araştırmalar üzerine yazılan kitapları arşivliyor. Beşikçi’nin bir bilim adamı olarak arşivlendirme çalışmaları çok boyutlanıyor. Birkaç bin kitap ve gazeteden çok ciddi bir arşiv oluşuyor. Daha 2011 yılındaki kuruluş aşamasında şöyle bir arşiv dökümü kayda alınmıştı: 11.758 kitap, 800 farklı dergi, 92 farklı gazeteden oluşmuş 3000 e yakın ciltli gazete ve az miktarda da nadir eser yer almaktadır.
“2012 yılında İsmail Beşikçi Vakfı kuruldu”
İsmail Beşikçi, kendi dostlarıyla görüşürken, ilerleyen yaşını göz önünde bulundurarak arşivleri korumasının zorlaşacağını söylüyor ve arşivlerin korunması ve gelecek kuşakların yararlanmasına sunulması için bir yol bulunması gerektiğini dile getiriyor. Beşikçi, dostlarıyla birlikte bu konuyu değerlendiriyor. Arşivlerin bir kuruma bağışlanması ya da arşivlerin korunması amacıyla bir kurumsallaşmaya gidilmesi üzerinde değerlendirmeler yapılıyor ve sonunda bir vakıf fikri ortaya çıkıyor. Şuan İsmail Beşikçi Vakfı mütevelli heyetinde de bulunan İbrahim Gürbüz, vakıf fikrini ortaya atıyor ve bu öneri kabul görüyor. Bu öneri çok gerçekçi bir öneri, şöyle ki, aynı zamanda öneriyi ileri süren kişi vakfın kuruluşu için ciddi bir bağışta da bulunuyor. İstanbul Beyoğlu Ayhan Işık sokakta bir bina vakfa bağışlıyor ve böylece İsmail Beşikçi Vakfı kurulmaya başlanıyor. Vakfın maddi zemini oluşturulduktan sonra da resmi kuruluş süreci başlatılıyor ve 2012 yılında İsmail Beşikçi Vakfı kuruluyor.
“vakıf ciddi hizmetler veriyor”
Vakfın kuruluşunda sonra bir televizyon programında İsmail Beşikçi’nin vakfın kuruluşu ile ilgili yaptığı konuşmayı izledim. Beşikçi, vakfın kuruluşundan bahsederken gözlerinin içi gülüyordu ve bu beni çok etkilemişti. İsmail Beşikçi konuşurken müthiş haz alarak konuşuyordu çünkü yılların emeği koruma altına alınmıştı. İsmail Beşikçi Vakfının İstanbul Beyoğlu’ndaki beş katlı binanın iki katı bir araştırma kütüphanesi şeklinde hizmete sunuldu. Vakıf şuanda İstanbul’da akademik çalışmalar konusunda araştırmalar yapanlar olsun, ders çalışan öğrenciler olsun herkese ciddi bir hizmet vermektedir. Vakfımızın İstanbul merkezinde çok ciddi bir çalışma ortamı oluşmuş durumdadır.
“Evin restorasyonu için gerekli olan finansman desteği arayışımız sürmektedir”
Vakfın merkezi İstanbul’da ama İsmail Beşikçi çalışmalarını daha çok Kürt toplumu üzerine yapmış, ciddi araştırmalar ve bilimsel tespitleri olan bir sosyologdur. Haliyle çalışmalarının merkezinin de Diyarbakır’da olması gibi bir doğal sonuç ortaya çıkıyor. Diyarbakır’da Beşikçi’yi sevenler, onu gönülden destekleyen insanlar bir araya geliyor. Hatta o dönem Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı Osman Baydemir idi ve Suriçi’nde Beşikçi Vakfına bir ev tahsis edebilir miyiz gibi arayış içine de girildi. Bu arayış içinde birtakım çalışmalar yapıldı ve vakfın kullanımına sunulabilecek eski Diyarbakır evlerine bakıldı. O dönem Diyarbakırlı işadamları da bize destek sundular hatta Büyükşehir Belediyesinin çalışmalarından bir sonuç çıkmadığı görülünce işadamları kendi aralarında belli bir meblağ topladı. Ve Diyarbakır Suriçi’nde Behrampaşa Camisinin de içinde bulunduğu Sülüklü sokakta bir ev satın alındı. Ev satın alındı ama evin ciddi anlamda bir restorasyon çalışmasına ihtiyacı vardı. Biz vakıf olarak geçen sene Karacadağ Kalkınma Ajansına da bu konuda bir başvuruda bulunduk. Evin restorasyonu için gerekli finansmanın sağlanması talebinde bulunduk ama henüz bu konuda bir gelişme sağlanmadı. Halen de evin restorasyonu için gerekli olan finansman desteği arayışımız sürmektedir.
“2 yıldır İsmail Beşikçi Vakfının Diyarbakır Şubesi olarak hizmet vermekteyiz”
İsmail Beşikçi’nin sosyolojik araştırmaları bu bölgede yoğunlaştığı için vakfın Sülüklü sokakta bulunan evinin restorasyonu ve biran önce kullanıma sunulması bizim için çok önemlidir. Çünkü İsmail Beşikçi çalışmalarını burada, Diyarbakır’da sürdürmek istiyor. Tabii ki, Suriçi’ndeki evin restore edilmesi için destek arayışları sürerken, İstanbul ve Diyarbakır’daki Beşikçi dostları, sevenleri bir araya gelerek 2014 yılında şuan içinde bulunduğumuz büroyu satın aldık. Vakfın kendi imkânlarıyla satın alınan bu büroda biz 5 arkadaş bir araya gelerek vakfın yönetim kurulunu oluşturduk. 2 yıldır da İsmail Beşikçi Vakfının Diyarbakır Şubesi olarak hizmet vermekteyiz.
“Kürt tarihi alanı üzerinde yoğunlaşan çalışmalarımız vardır”
Vakıf olarak burada daha çok Kürt tarihi alanı üzerinde yoğunlaşan çalışmalarımız vardır. Vakıfta düzenlediğimiz seminer, panel ve söyleşilerle tarih bilincimizin diri kalmasına katkılar sunmaya çalışıyoruz. Geçen haftalarda Ağrı isyanında yer alan Ferzende ve eşi Besra üzerine, Ankara Hacettepe Üniversitesinden gelen bir akademisyen arkadaşımız Kürt tarihi alanında bilimsel bir sunum gerçekleştirdi.
“İsmail Beşikçi’yi Türkler arasında tanıtmayı amaçladık”
İsmail Beşikçi bilindiği gibi bir Türk sosyologdur. Bu anlamda acaba Türkler arasında onu bilen var mı diye, Ankara Üniversitesinden bir Doçent arkadaşımız, Barış Ünlü buraya geldi. Ünlü, burada ‘Türklük sözleşmesi ve İsmail Beşikçi’ konulu bir sunum yaptı. Ünlü, özellikle Güney Afrika ırkçı rejiminin siyahîler üzerindeki baskısını anlatan bir kitap yazmıştı. Orada Steve Bico adında siyahî liderin çalışmasını derlemişti. Ünlünün bu kitabı, beyazların sahip oldukları imtiyazların farkında olmadığını anlatıyordu. Ünlü, bu kitap üzerinden Türklerin Kürtlere karşı imtiyazlarının farkında olmadığını ve Kürtleri anlayamadıklarını söylüyordu. Yani, egemen olan bir toplum sahip olduğu imkânların farkında değildir. Ünlü bu durumu siyah beyaz ilişkisi üzerinden çok güzel ortaya koydu. Biz de bu seminer ile İsmail Beşikçi’yi Türkler arasında tanıtmayı amaçladık, çünkü Beşikçi’yi Kürtler zaten tanıyor. Türkler, İsmail Beşikçi’nin yaptığı bilimsel çalışmaların ne kadar farkındadır diye Ünlü’den böyle bir seminer talebinde bulunduk. Barış Ünlü de bunu bir seminerde bize sundu.
“Her hafta Kürt sinemasından bir film gösterimi sunuyoruz”
İsmail Beşikçi Vakfı olarak bu tarz panel, seminer ve söyleşileri sunarken bir yandan da kültür sanat üzerinde de yoğunlaşıyoruz. Bir toplumun bilinçlenmesi, kendi haklarına sahip çıkması için önemli etkinliklerden biri de kültür sanat çalışmalarıdır. Hemen hemen her hafta Kürt sinemasından bir film gösterimi sunuyoruz ve filmin ardından da filmi seyreden arkadaşlarla filmin kritiğini yapıyoruz. Filmin konusu, anlatım biçimi vs üzerine sohbetler yapıyoruz.
“Sorani lehçesi kursuna 50 kişi başvuruda bulundu”
Film gösterimlerinin yanı sıra, Kürtçenin lehçeleri üzerinde kurslar düzenliyoruz. Kurmanci, Sorani, Zazaki olmak üzere Kürtçenin üç lehçesinde kurslarımız mevcuttur ve çok sayıda kursiyere dil hizmeti verdik. Özellikle önümüzdeki hafta başlayacak olan Sorani lehçesi çok büyük bir ilgi gördü. Şuanda Sorani lehçesi kursuna 50 kişi başvuruda bulundu. Kurmanci ve Zazaki lehçeleri üzerine kurslarımız da devam etmektedir. Kurmanci ve Zazaki kurslarını vakfın yönetiminde olan Rojhan Lezgin ve ben birlikte veriyoruz. Dil kurslarının ayda 50 100 TL gibi cüzi bir ücreti vardır. Tabii ki, burası bir vakıftır ve bağışlar üzerinde ayakta kalmaktadır. Bağışta bulunmak isteyenler zaten bağışlarını yapıyorlar. Amacımız Kürt toplumuna hizmet etmektir.
“Bilim, nesnel olguları, olayları görmeyi emreder”
İstanbul’daki merkezimizle irtibat halinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. İstanbul dünyaya açılan bir penceredir ve İstanbul üzerinden zaman zaman Avrupa’ya, Amerika’ya açılıyoruz. Mesela İsmail Beşikçi Haziran ayının 15 ile 22’si arasında Avustralya’da olacak. Avustralya’da yaşayan Kürtlerin talepleri üzerine Beşikçi, orada sunumlar gerçekleştirecek. Burada bir anekdotumu da paylaşmak istiyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 2010 yılı içindeydi, şimdiki Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Başbakandı ve Almanya’ya gitmişti. Almanya’da çalışan Türk işçilerinin çocuklarının orada dil sıkıntısı çektiklerini ve asimilasyonun insanlık suçu olduğunu söylemişti. Bizim de o dönem Ankara’ da çocuk hakları üzerine bir seminerimiz vardı. Semineri sunan Orhan Derman, profesör arkadaşımız çocuk hakları üzerine birçok örnek verdi. Sayın Başbakanımızın Almanya’ya insanlık dersini verdiğini, asimilasyonun bir insanlık suçu olduğunu söyledi. Ben de Derman hocamın konuşması bittikten sonra ona bir soru sordum. Asimilasyonun insanlık suçu olduğunu söylediğiniz doğrudur da ama neden Türkiye’de yaşayan ve asimilasyona maruz kalan Kürtlerle ilgili bir çift laf etmediniz diye sordum. Derman hocam, iki ellerini kaldırarak dedi ki, ‘Ahmetçiğim kusura bakma, ben İsmail Beşikçi gibi cesur değilim ki 20 yıllık hapsi göze alayım.’ Ben de hocama dedim ki, İsmail Beşikçi cesaret için bunu yapmadı, bilim gerçekleri söylemeyi gerektirir. Bilim, nesnel olguları, olayları görmeyi emreder.
“Kürtleri hiç kimse hak alanında gündeme getirmiyor”
İsmail Beşikçi diyor ki, Kürtler gündeme gelirken hep terör ile anılıyorlar, Kürtleri hiç kimse hak alanında gündeme getirmiyor. Uluslar arası alanda da Kürtlere yaklaşım budur. Geçen haftalarda gündeme gelen Sykes Picot anlaşması ile Kürtler dört parçaya bölündü. Birinci dünya savaşından sonra Fransızlar ve İngilizler Kürtlerin yaşadığı yerlerde mandalar oluşturdular. O zamanlarda Osmanlı’da Kürdistan diye bir bölge vardı ama sonrasında bu isim tamamen ortadan kaldırıldı.
“Kürtlere karşı uluslar arası alanda gizli bir anlaşma var”
Tabii ki, Kürtlerle ilgili yapılan bilimsel araştırmalar, uluslararası Anti Kürt nizamını da deşifre ediyor. Kürtler Sykes Picot’tan sonra öyle bir hal aldılar ki, artık sömürgenin bile statüsüne sahip olamadılar. Sömürge de olsa Kürtlerin bir toprağı, sınırları, ülkeleri olurdu. Şimdi Kürtler öyle bir durumdaki, ne toprakları var, ne adları var, ne ülkesi var, ne de eğitim hakları var. Bu İsmail Beşikçi’nin tezidir, ‘Uluslar arası Anti Kürt Nizam.’ Kürtlere karşı uluslar arası alanda gizli bir anlaşma var. Dünyayı dizayn eden uluslar arası güçler halen daha Kürtlere karşı ‘Anti Kürt Nizamı’nı gündemde tutuyorlar. Bakın buna güncel bir gelişme üzerinden bakalım; geçtiğimiz günlerde Almanya parlamentosunda Ermeni soykırımı onaylandı. Alman Parlamentosunda kabul edilen tasarı içinde Ermeni, Keldani, Süryani ve diğer azınlıkların da soykırımdan geçirildiği dile getirildi. Ama bu tasarıda Kürtlerden hiç bahsedilmedi.
“Amerika’nın Suriye’de Kürtlerle teması politik bir mecburiyettir, politik bir tercih değildir”
Suriye Kürtlerinin tarihi çok dramatiktir. Oradaki Kürtler o kadar ciddi bir yok etme politikası ile karşı karşıya kalmış ki, Arap kemerleri dediğimiz şeritler halinde Kürtlerin yaşadığı topraklar parça parça edilmiştir. Şuanda Azez, Cerablus dediğimiz alana Araplar sonradan getirilip yerleştiriliyor. BAAS rejimi Kürtlerin yaşadığı alanları parçaladı, tarıma elverişli alanlarının hepsine el koydu. Kürtlerin yaşadığı verimli topraklara Sünni Arapları yerleştirdiler. Dolayısıyla Amerika’nın bugünkü tercihini Kürtlere bir destek olarak okumamak gerek. Amerika, bugün o bölgede DAEŞ’e karşı sahada savaşacak tek etkili güç olarak Kürtleri gördüğü için Kürtlerle beraberdir. Dünyanın süper güçleri pragmatiktir ve Amerika’nın da bugün Kürtlere karşı tutumu bundan ibarettir. Amerika’nın Suriye’de Kürtlerle teması politik bir mecburiyettir, politik bir tercih değildir. ‘Uluslar arası Anti Kürt Nizam’ hala yürürlüktedir. Amerika, Kürtlerin hakkını tanıyan, onların haklarını kazanması için bir tutum içinde değildir.
“Uluslar arası Anti Kürt Nizam’ hala daha Kürtlerin önünde bir tehlike”
Kürtler Ortadoğu’da sahada yer aldıkça ve güçlerini korudukça uluslar arası güçler de Kürtleri dikkate alacaklardır. Yani, uluslar arası güçlerin Kürtlere ihtiyacı kalmadıklarında da Kürtlerin kendini savunacakları bir pozisyona, stratejiye sahip olabilirlerse ve bu yönlü ittifaklar içine girebilirlerse dikkate alınırlar. Yoksa yarın Amerika ve Rusya’nın Kürtlere ihtiyaçları kalmadığında ya da Suriye ve Türkiye Kürtlere karşı yeni bir ittifakın içine girdiğinde Kürtler kendi güçlerine dayanarak ayakta kalmayı başaracak güçleri yoksa kimse Kürtlerin haklarını önemsemeyecektir. Yani, ‘Uluslar arası Anti Kürt Nizam’ hala daha Kürtlerin önünde bir tehlike olarak durmaktadır.
“Telefon mesajları üzerinden etkinlik duyurularımızı yapıyoruz”
Vakfımızla irtibat halinde olanlara telefon mesajları üzerinden etkinlik duyurularımızı yapıyoruz. Tabii ki, etkinliklerimizin duyurusu için sosyal medyayı da etkin olarak kullanıyoruz.
“Büyük uluslar arası etkinlikler de yapıyoruz”
2015 yılının Şubat’ında Güney Kürdistan’ın Kültür Gençlik Spor Bakanı vakfımızın misafiri olarak geldi. Biz de etkinliğimizi Büyükşehir Belediyesinin Tiyatro salonunda yaptık. Burada Kürt filmleri gösterimleri düzenledik. Zaman zaman böyle büyük uluslar arası etkinlikler de yapıyoruz. Böyle durumlarda Büyükşehir Belediyesinden destek alıyoruz. Tabii ki, en başta da söylediğim gibi, eğer Suriçi’ndeki evimizin restorasyonu tamamlanırsa etkinliklerimizi daha geniş halk kesimlerine yapabilecek olanaklara da kavuşmuş olacağız.
“Hizmet ile proje ile insanlarımıza gitmeyi esas alıyoruz”
Son olarak şunu vurgulamak isterim, biz vakıf olarak daha çok bağışlardan ziyade kendi bünyemizde yaptığımız etkinlikler üzerinden ekonomik imkânlarımızı geliştirmek istiyoruz. Tabii ki, Diyarbakır’ın şu son 10 ayında yaşanan çatışmalı süreç yaşanmamış olsaydı daha kitlesel etkinliklerle halka buluşmayı planlıyorduk. Hatta stadyumda halkla büyük buluşmalar gerçekleştirip hem geniş halk kitlesine kültürel faaliyetlerimizi ulaştıracak hem de vakfımızın ihtiyacı olan ekonomik olanaklara kavuşmuş olacaktık ama süreç buna müsaade etmedi. Barış sürecinin sona ermesi ile halkta büyük hayal kırıklığı yaşandı. Kürtler arasında büyük kitleler tarafından sevilen sanatçı arkadaşları konuk ederek büyük etkinlikler planlamayı hala daha düşünüyoruz. Yani, biz vakıf olarak bağışlara elbette ki ihtiyaç duyuyoruz ama daha çok hizmet ile proje ile insanlarımıza gitmeyi esas alıyoruz. Kendi bünyemizde organize ettiğimiz etkinliklerle halkımıza gitmek ve onların desteğini kazanmak istiyoruz.