İnsanın kalbi, denizdir.
Dili ise uçsuz bucaksız göz alabildiğine kıyı.
Kalp dediğin, ne ki!
Hepi, topu; avuç içine, aya’ya sığacak kadar.
İşte o kalptir, insana dünyayı dar, ya da var eden...
Kalbin yolu dile açılır.
Dille, dile gelir kalp...
Kalp hükmeder ve söz çıkar ağzınızdan, dökülür dilinizden...
Ya, çıktığı kıyıdan yol alır, yol bulur, yeni yollar açar kendine söz...
Ya da, denizden kıyıya çıkmaya yeltendiği an, çarpar sert çıplak kayalara, dilden dökülüp döküldüğüne bin pişman, paramparça olur söz...
Sonrası, evet sonrası her ana değen / dokunan pişmanlıktır.
Adeta figân ve firak misali; ey dil, ne durursun, demidir başla figane! makamında.
O sebeple benim şehrimin şarkılarından birinde dile düşen nağmedir:
Sana dil verdim ise,
Yık da harab et mi dedim!
Nar-ı hicre cigerim,
Yak da kebab et mi dedim!