Kalkın Sultan Sahak’a gidelim…

Zülküf Kışanak

Çermik’ten Siverek’e doğru yol alırken birden yolun sol tarafında eğri böğrü yazılmış bir tabela gözlerime çarpıyor. Kendimi bildim bileli yol boylarındaki böyle tabelalara dikkat ederim, muhakkak okurum, zamanım varsa ve aklıma da yatarsa arabamı sürerim tabelanın gösterdiği yöne doğru, merakımı giderene kadar yoluma devam ederim. Yine öyle yaptım. Bu defa arabayı kullanan Mamo’ydu, sakin sakin yolumuza devam ederken yamuk direğe asılı tabelayı okumaya çalışıyorum. Geçerken zar zor okuduğum tabelada, “Sultan Sahap Ziyareti” yazıyordu. Birden, “Hele dur dur…” dedim. Geri döndük, bu defa sağımıza düşen yola, yazının altındaki ok yönüne saptık, birkaç yüz metre sonra yayvan bir vadide, etrafı çevrili iki devasa meşe ağacının olduğu yere geldik. İlk ağacın altında bir sürü eski, kirli namazlık üst üste atılmıştı. Onu geçtik. Taş duvarla çevrili ikinci ağacın altında ise küçücük bir mezar bulunuyordu, yeşile boyalı demir kapının hemen üstünde aynı yazı, “Sultan Sahap Ziyareti” yer alıyordu. Toprak mezarın üzerinde yükselen meşe ağacı inanılmazdı, ilk defa bu kadar büyük bir meşe ağacını görüyordum. Bir süre kime ait olduğu belli olmayan mezarın başında durup sohbete daldık, hatta bölgedeki diğer ziyaretleri konuştuk. Bir ara daha aşağıda bulunan kuyuya kadar gittik, etrafı iyice dolaştık. Vakti zamanında büyük bir yaşam alanı olmalı bu yer. Dahası her bir tarafında kimi kurumuş, kimi ise belli belirsiz akmaya devam eden gözesi bulunan bu yayvan vadi, bir buluşma mekanı olmalıydı…

*

Yaz sıcağı adeta kavuruyordu insanı. Sanki güneş en tepeden vadiye ateş püskürtüyordu. Ziyaret yerinden ayrılmadan az ilerimizde, altında durulmayan güneşin aşırı sıcağına rağmen tamamen buharlaşmadan vadi tabanında ince ince akmaya devam eden dere boyunca dizili ağaçların gölgesinde oturan çoban çocukların yanına gittik, Mamo’nun şaşkın bakışları arasında, çoban çocuklara ziyaret hakkında ne bildiklerini sordum. Çocuklar kendi aralarında anlaştıktan sonra, içlerinden biri ana yolun öbür tarafına düşen köylerini bize göstererek ziyaretin halk arasında bilinen hikayesini anlatmaya başladı, “Biz Bahser köyündeniz. Zamanın birinde birbirini seven Sultan adlı bir kadınla, Sahap adında bir erkek köyümüzde yaşıyormuş. Köylüler, Sultan’la Sahap hakkında zina yapıyorlarmış diye dedikodu yapmaya başlamış. Üç beş kişi derken sonunda tüm köylü dedikoduya katılmış. Günlerden bir gün yine toplanıp dedikodu yapmaya başlamış köylüler. Hiç bir şeyden haberleri olmayan Sultan’la Sahap köylülerin yanına gitmiş. Kendilerini iyice dedikoduya kaptıran köylüler, zavallı Sultan’la Sahap’a saldırmış, onları linç etmek istemişler. Her nasıl olmuşsa köylülerin elinden kurtulmayı başarabilmişler, ancak buraya kadar kaçabilmişler. Bakmışlar kurtulacakları yok, bu defa Allah’a yalvarmaya başlamışlar, ‘Yarabbim bizi kurtar’ demişler. Allah, sevdiği bu iki kulunun isteğini geri çevirmemiş, anında onlara yardım etmiş. İlk ağacın olduğu yerde Sultan sır olmuş, ikinci ağacın olduğu yerde ise Sahap sır olmuş. Onların sır olduğu yerlerde bu iki ağaç yeşermiş. Sultan’la Sahap’ın ağacını kesmek, yakmak günahtır. Köylüler, ağaçların kalınlaşıp yere doğru sarkan dalları kırılmasın diye altlarına kalın kütükleri yerleştiriyor. Diyorlar ki eğer bu ağaçların dalları kırılacak olursa Sultan’la Sahap’ın kolu, bacağı kırılmış olacak, yok eğer odun olarak yakılacak olursa bu defa bedenleri yanmış olacak…”

*

Bahserli bilge çoban çocuğu dinlerken Ehl-i Hak, Yâresânizm, Kakailik* olarak da bildiğimiz dini öğretinin kurucusu Sultan Sahak, Güney Kürdistan’ın şirin kenti Aqre’de katıldığım Dünya Kürt Edebiyatı günleri sırasında tanıştığım Kürdistan Bölge Yönetimi Kültür Bakanı Felekeddin Kakai, özellikle de Sofu Baba’mın arkadaşı Mahmut Amca’yı sessizce andım, az kala etrafım Beşinci kaynıyormuş gibi “Kalkın Sultan Sahak’a gidelim…” diyecektim. Sofu Baba’mın bitmek bilmeyen ısrarına rağmen bir defa bile camiye gitmeden, iki rekat namaz kılmadan öldü Mahmut Amca. Ölünce cehennemlik olduğuna inanmasına rağmen çok sevdiği Mahmut Amca için günlerce eve kapanmış, arkadaşını cennetine kabul etmesi için Allah’a dua ederek geçirmişti Sofu Baba’m. Mahmut Amca, halk arasında ‘Beşinci Mezhep’ olarak bilinen bir öğretiye sahipti. Çocukluk arkadaşım, mahallemizin efsane delikanlısı, cesarette üstüne tanımadığım Zeki Dağlıkan’ın babası Mahmut Amca, tam olarak neye inanırdı, ibadetini nasıl yaşardı, hiçbir zaman öğrenemedim. Bahser’in az ötesindeki Keloşk köyünden olan Mahmut Amca’yı düşünürken birden Beşinci Mezhep aklıma geldi. Aradan geçen bunca yıldan sonra, kendi kendime “Doğru ya Mahmut Amca, Zaza bir Kürttü. Çevresinde Beşinci olarak bilinen Mahmut Amca, hizmet dili Kürtçe’nin Gorani lehçesi olan Kakai, Yaresan yada Ehl-i Hak olarak bilinen öğretiye göre yaşayan biri olabilir. Bu ziyaret onlara ait olmalı…” diye geçti içimden. Bir daha anladım ki aslında ziyaretler birer kültürel değerdir, sır olunan mekanlardır, içinde yatanı belli mezarlarla, yatırlarla, türbelerle alakası yoktur. Din değişse de bu değerler öyle kolay kolay değişmiyor, bir şekilde varlığını sürdürüyor…

*

Çoban çocuğun konuşmasını dinleyip teşekkür ettikten sonra ziyaret yerinden ayrıldık. Yolda, Mamo’yla köylüler tarafından iki aşık olarak bilinen Sultan ve Sahap adının nereden gelmiş olabileceğini, Sultan Sahak’ın aslında kim olduğunu, nasıl bir dini öğretiye sahip olduğunu, bu dini öğretinin hangi bölgelerde yaygın olarak yaşandığını anlatıp, Beşinci Mezhep’le Kakilik arasında olması muhtemel ilişkiden konuşmaya, uzun uzun anlatmaya başlayınca, “Aman ha, bu bilgileri kendine sakla, kimseye bir şey anlatma. İyi ki durduk yere çocukların aklını çelmedin. Söylemedi deme, sonra ziyareti rahat bırakmazlar” deyince sustum, bu yazıyı yazana kadar…

-------

*Ehl-i Hak, Yâresânizm yada Kaka'ilik olarak bildiğimiz dini öğreti, 14. yüzyılın sonlarında İran’ın doğusunda, bugünkü Kürdistan Eyaleti’nde Sultan Sahak tarafından kuruldu. Kutsal kitapları Kelâm-ı Serencam, 15. Yüzyılda yazılmıştır. Kakai, yada Ehl-i Hak olarak bildiğimiz Kürt Yaresanlar genellikle Sorani konuşuyor. Kürtçe’nin Gorani, hatta Zazaki lehçesiyle konuşanları da vardır. Kakilik öğretisine göre güneşle ateş kutsal varlıklardır. İnanç kökenleri Mitraikliğe dayandığı düşünülen Kakiler, eşitlik, saflık, doğruluk ve birlik ilkelerini takip ediyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.