Gelişimi engellenmiş, baskıların yoğun olduğu bölgemizde, hele çevremizde, hele de iyi bir insan isen, ağzınla kuş tutsan değer göremezsin. Bir Kürt atasözümüz: “Giyayê hewşê tehl e!” (Avlumuzda yetişen ot, acıdır!) der. Kompleksin açığa çıkarıldığı muhteşem bir saptama.
MARTILARIN HAZAR’I
dalgalar yakamozları vuruyordu kıyıya/ adnan yalnız ve yalnız kendisinin bildiği bir danstaydı/
ben yıldızların belirişini izliyordum gökte/ demek ki akşam/
kendini anlatamayanlara ay doğuyordu/ ay kendini anlatabilenlere de görünüyordu/
ibo pis pis uyuyordu/ elindeki şarap şişesi cesetleriyle gölde yıldız avlıyordu memet/
yeşil gözlü memet üstelik yeşil yıldızlar arıyordu/ ben ikide bir “hey” diye bağırıyordum/
çünkü ay beni kışkırtıyordu/ cırcır böcekleri de ha bire çocukluğumu düşürüyorlardı aklıma/
o muhteşem estiğim, kızgın mavi günleri.../ sonra içimizde en ayık olan zeki’nin önerisine uyduk/
başladık van gogh’un kesik kulağını aramaya hazar’da /sular sır vermiyordu/
mehtabın gözyaşları çiseliyordu üzerimize/ halimize gülüyor muydu, ağlıyor muydu, bilmiyorum/
biz ne van gogh’un kesik kulağını bulabildik sularda/ ne de gasp edilen en güzel on yılımızı/
cırcır böceklerinin serenatı sürüyordu.../
gölün hışımla açılan yelpazeleriyle irkildik/
hazar’ı kızdırmış mıydık ne/ rüzgârları keskin ıslıklarla işliyordu içimize/
çiçekçi aydın’ın hele kolları kanatlanıyordu titremekten/ biz ayaklarından tutup havalanmasını önlüyorduk/
ibo’nun rüyasında bile kesmeyi sürdürdüğü bıyıkları savruluyordu/
gariban ibo, kristal şarkılarının içinde ezik uyuyordu
adnan, yalnız kendisinin bildiği dansı sürdürüyordu ve yalnız
ben ikide bir “hey” diye bağırıyordum/ acayip memet adına da/
sahi o deli şair, tel örgülerine nasıl katlanıyor acaba/ remzi adına da/,
sahi avusturya’da dağlar var mıdır/
ramazanoviç heeeyy//getirdiğin cinler tılsımını yitirdi// bizi uzak düşlere götüremez artık/ ve unutmak adına dilimde eski bir şarkı// “öyle sarhoş olsam ki…″/
ben bilerek hiç ″of ″ çekmiyordum, dağlar yıkılmasın// roma’yı yakmış neron’a dönerdik/ kazara o anda bir deprem olsa// her yer allak bullak olurken bizi kahkahalarımız sarsardı…/
ay yaşaran gözlerini üzerimize dikmişti/
martıların hazar’ı da yakamozlarını vuruyordu kıyıya/
biz geceyi mi tüketiyorduk/ hayatı mı/ kendimizi mi/ bilmiyorum
cırcır böcekleri serenatlarını sürdürüyordu temmuza/ belki amadeus’un kemiklerini sızlatan
ama şairlerin mutlak yüreğini burkan bir sesle söylüyordum/ ‘öyle sarhoş olsam ki...’/
yıldızlar ve hazar baskındı/ gecenin yumuşak göğsüne sokuldular arkadaşlar//
fantazya dördümüz de ağlamaklı/ duruyordu gökyüzünde/ dostumuz suların çirkin prensi de sarayına çekilmişti/
cırcır böceklerinki bir bitmez çingene düğünü... /
insanların sonsuz uykusuna tanık olan göl
seni ben uyuttum bu gece/ ritmik horlayışını dinledim sabaha dek/ sigaramın ucundaki yıldız sönmek bilmedi/
gözlerim alev alev, baş ucunda bekledim/ martılarının da balıklarının da haberi yoktu/
acılar ülkesinin hazar’ı ey/ bir şair kıyında hüznünden ölüyor/ /gamsız hazar, ruhsuz hazar/
sudan başka nesin ki sen/yıldızların bile küskün duruyor.../
ay kayboluyordu ve artık güneş// bizi bir başka güne savuruyordu...
AYDIN ALP
YÜREĞİM ÜLKEM GİBİ CEM YAYINEVİ 1993
RUHLAR MAHŞERİ (TOPLU ŞİİRLER ) JJ YAYINLARI 2015
Bizim burada, susuzluktan kavrulmuş insanlara çölde vaha olsan, gider bir kaktüse sarılırlar! Aşağılanmaya alışmış bir insana dostça yaklaşsanız, o kişiden tepki de görebilirsiniz! Halbuki onun korktuklarını bile buharlaştıracak birisiniz! Düşene, bir de siz vurmak istemezsiniz! |
Sözün, senetlerden daha geçerli olduğu zamanlarda biçimlenmiş yüreğim. O hayır ve bereketli günler adına diyorum: Ben kendi payıma, hiçbir alçak ve alçaklık yüzünden kişiliğimi değiştirmem! Ama bu durumu da asla göz ardı etmem!
İnsanlar, Tanrı’nın kendilerini takdir etmelerini beklerler. Tanrı, insanları pek de takdir etmez! Bu çaresizlik; karşılarına çıkan ve onları aşağılayan güçleri, insanların gözünde büyütür. Uşak ruhluluk, böyle boy verir. Bir toplumda demokrasi yoksa, diğer birçok disiplin gibi eleştiri de kurumsallaşmamış demektir.
Aykırı görünebilir; ama baskıcı toplumlarda insanları hor gören, aşağılayan tipler; zayıf kişilikli insanların gözünde büyür! Çünkü böylesi toplumları yönlendiren, korkudur! Ve insanlar, kimler güçlüyse onlardan yana olurlar. Ve bileşik kaplar örneği, her disiplinde tiranlıklar oluşur. Ciğeri beş para etmez diktatörlerin ve diktatör bozuntularının da varlık sebebi budur. “Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler!” Hani Ahmed Arif, uşak ruhlu insanlar için diyor ya:
“Hazır ırzını vermeye
Yiğitler vuruldukça…”
Ve yiğitler de baskıcı toplumlarda sürekli vurulur! Ve milyonlar da sürüleşir!
Toplumların eşitliğe ve özgürlüğe ulaşamamalarının nedeni çoktur. Çürümüşlük, yıllardır süregelen
bir bozulmanın sonucudur! Ve bu bozulma, bugünden yarına da değişmez; ama toplum, birikim sonrası
irkilip silkelendiğinde ışıklı bir ufka yolculuk başlamış demektir! Yıkılmaz görünen taşlaşmış sistem,
üfürüldüğünde dağılan bir kabuk tozuna dönüşür! Nitelik, biraz da öyle görünür olur.
(HAZİRAN 2018)
AYDIN ALP
AŞKI OLMAYANIN ŞİİRİ OLMAZ (GAZETE VE EDEBİYAT DERGİLERİ YAZILARI 1994-2018)
Mutlu, umutlu, huzur içinde bir hayat dileğimle yeni bir yazıda buluşmak adına sevgiler, saygılarımla…