Buradan atıldı İbrahim, bu tepede kuruldu mancınık.Kalbim hâlâ burada sıra bekliyor. Burada bekliyor atlı karıncanın ayağına dolanmış ağ, burada bekliyor Zeliha’ya ayan olan dağ.
Yolu yarılamış sayılır ol hikâyete inanan. Buyruk büyük yerden “Ey ateş, serin ve selâmetli ol!”Sokağı yasak bir kente aşk yaraşır, dedim. Aşk yaraşır, dedimaktığım sulara.Günlerin rengi varmış, o renklere de aşk yaraşır. Ateş bile beni yakamaz! Zeliha yaksın…
Urfa’nın etrafında dumanlı dağ yok. İçimi kibarca oymuşlar yıllarca. Taşlarımı kırmışlar,Bazda mağarasında atlarımı vurmuşlar, Fırat kıyılarında güllerin ırzına geçmişler. Sonra avuçlarıma bırakıp kinlerini dergâhlarına gitmişler.Çakır dikenlerinin diline, çöl yılanlarının zehrine alışmışlar.
İçimde çukur, içimde çamur büyüyor.Asfalt sonlarında kaybolan şarkılar gibi Habur da kurudu. Yüksek surların ardından herkes kendine bakıyor. Evlerine telaş kapılar, ömrüne yoksul kapılar hep maviye boyanıyor, Urfa’da her kederiçindeki yoksula kapanıyor. İbrahim sen en yoksulusun bu dünyanın, kalbine kapan sen!
İbrahim borçtur üstümüzde.Hayat desen zaten gerilmiş bir mancınık ve bizim İbrahim, adaşım, kandaşım ol hikâyette yenik bir kahramandır. Mağarasına giren ilk ışığa âşık olan İbrahim’den ne beklenir ki?Ancak kayalara kardeş bir sancı, uzaklara sırdaş bir düş olur aşk.
Yaşamak bir olasılıksa ölmek deha gerektirir. Mucizesi olmadan ölen peygamberler gibi deha gerektirir. Üç vakti beklemeyen kelebekler gibi deha gerektirir. Ölmek benim neyimdir ki! Urfa benim neyim ki? Zeliha benim neyim ki, gecemin şakağına dolunay gibi düşsün?
Aşk sokakların gizli dilidir burada. Gözlerimden şiir imgeleri dökülüyor, bunu bilmiyorlar. Bahçedeki şeftali çiçeklerinin çılgınlığını da bilmiyorlar. Hatta bir kelebeğe aşık olduğuma da inanmıyorlar. Sana da inanmıyorlar Allah’ım!
Eyüp sadakat istiyor senden. Yerde bulduğun bir düğme, çekmecede unuttuğun bir bilye gibi sadakat istiyor senden.Kırdan koparılan bir papatya, kaleden yuvarlanan bir taş gibi sadakat istiyor senden. Zeliha başka bir yürekte dem çekiyor, İbrahim sana da inanmıyorlar!
Demlikte kaynayan anlardır zaman, hiç ateşle tanışmamış sulardır. Gazete kâğıtlarından daha zarif bir yaşamak düşledim. Kengerin dikeni dilime batıyor, Siverek’te turuncu yaşmağıyla taze bir gelin, hiç ateşle tanışmamış bir aşiret kızı serin sulara iniyor. Ah, dergâhına kırk adak adadığım İbrahim hani benim sularım! Hani benim Nemrut’tan sakındığım kızlarım? Göç yollarında parçalanan canlarım hani?
Ezan ve zan burada karışır birbirine. Kitaplarımın iman ettiği beyaz olan her şey kanıma giriyor. Şiir ve yumruk, İbrahim ve Nemrut, aşk ve nefret kanıma giriyor. Sen olan o Zeliha, ben olan mağaradaki giz, bulutlardan kopan o damla,hiç olmayacak anda, hiç olmayacak yerde kanıma giriyor. Kanıma giriyor Kepez’de açan kır çiçekleri.
Nuh’un gemisi Cudi’ye emanet, Eyüp’ün sabrı Karacadağ’a. O gemiden inen kimdi, sabrına dökülen kim?
Sin gecenin ortasında yokluğunu arıyor Harran harabelerinde. Tarihin kirli yüzünde duru bir ırmak akıyor.Irmaktaki yarık, bir damla gözyaşıyla onarılamaz ki! Harran yokluğun ortasında bilmez ki kırgın bir Süryani olduğunu.
Halfeti kara bir gülün kalbine gömüldü epey zamandır. Adım da bilinmesin su defterinde. Yaban tende rüzgâr ürpertisiyim. Şafağın sesiyim Fırat’ın dalgalarında. Battığım girdaplarda sadece suskunluk vardı, o girdaplarda gördüğünüz eğri minareyim.
Kasr-ulBenat’ta bir Süryani çığlığı işlenir duvarlara. Kırmızı yazların gölgesinde gece salâsı okunur. Susun, kimliğimi değiştiriyorum, İbrahim duymasın! İbrahim duymasın, Zeliha’nın bir Süryani ağıdından döküldüğünü.
Gümrük Hanı’nda kaçak çayın sırdaşıdır aşiret çocuklarının kaçamak bakışları. Kaçamak gözleri koyu ve acı. Vakur duruşları yalnız ve katıksız aşiret çocukları, bakışları kaldırımlara taşan aşiret çocukları…
Siverek Kalesi’nde tütün kokusu yayılır Paşa Konağı’ndan Karakeçi düzlüğüne.Hava hep soğuk buralarda İbrahim, hava hep gergin.Sanırsın ki mancınıkla atılan her İbrahim Sivereklidir.
Ceylanpınar’da avcının merhametine sığınmış bir ceylan, bereketli memelerinden emziriyor katilini. Kimse görmüyor burada bir başkasının kederini. Yüzü yanmış bir işçinin ederi nedir ki yüreği yanmış İbrahim’in yanında?
İbrahim hep göç yollarında, yenildin yine İbrahim, yine yenildin…