‘KADINLAR GÖKYÜZÜNÜN YARISIDIR’

Mümin Ağcakaya

Mümin Ağcakaya

DÜ. Eğitim Fakültesinde kadın akademisyenlerin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ dolayısıyla yapılan panelde; Diş Hekimliği Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Zelal Seyfioğlu Polat konuşmasında; Newyork Times yazarlarından Nicolos Christop Sharon’un yazdığı bir makalesine atıfta bulunarak; yazarın;’ Kadınları gökyüzünün yarısı’ olarak tanımladığını hatırlattı. Çok çarpıcı bir tanımlama’ Yazar neden böyle bir tanımlamaya ihtiyaç duymuştur? Çünkü erkek egemenlikli dünyada her şeyin öncelikli kendini hak sahibi gören eril anlayış, eğer hâkim olabilme gücüne erişmiş olsaydı, gökyüzünün de tek sahibi olacağına ince bir vurgu yapıyor.

Erkek egemenliği insanlığın başlangıcından beri var olan bir egemenlik sistemi değildi. Sonradan gelişen bir durum oldu. Bu sürece nasıl evrildi?

Doğal toplum önce kadın erkek eşitliği üzerine kurulu olan eşitlikçi düzendi. Erkek bu düzeni önce aşındırılıp; sonra yıkarak sadece kendisinin egemen olduğu ve on binlerce yıl sürecek olan yeni bir düzenin temellerini attı. Ortaya çıkan bu yeni düzen bir sınıfsal farklılaşma yarattı. Yeni düzende her şey egemen erkek anlayışına göre şekillendi. Sınıflı toplum anlayışı; öncelikle aile içinde yaşam buldu. Toplum ve aile içerisinde eski konumunu kaybeden kadın; yeni düzen kurumlaştıkça, yaşam ve ilişkilerde ötekileştirilmeye, dışlanmaya başlandı.

Sınıflı ve sömürülü düzeni içinde rol ve işlevi belirlenen kadın bu kısır döngü içinde geleneklerin devam ettirilmesinin hem esiri hem de devam ettiricisi haline getirildi. Kadın; erkek egemen anlayışıyla şekillenen sistem ve onun en temel yapı taşı olan aile içinde; hem insan olarak hem de cins olarak çifte sömürüye uğradı.

Kadının, kendi cins ve insani kimliğini bulması, kendini ifade edebilmesi; eve, mutfağa, yatağa olan hapisliğinden yani ikinci sınıf insan konumundan kurtulması; geleceğini belirlemede söz, karar ve örgütlenme hakkını alabilmesi için zor ve bedelleri ağır olan bir mücadele yürüttü. Bu mücadele geçmişi sonucunda önemli bir siyasal bilinç düzeyi kazandı.

1800’ler sonrası Avrupa’da kapitalizmin gelişmesi sonucu atölyelerdeki ağır çalışma koşullarına karşı kadınların yaşam koşullarının iyileştirilmesi için mücadele ettiler. Kadın mücadelesinin yoğunlaştığı ülkelerden biri de ABD oldu. 8 Mart 1857’de New York’lu dokuma işçisi kadınların ağır çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerinin arttırılması için greve gittiler. İşveren, işçiler arası dayanışmayı engellemek için fabrikanın kapılarını kilitlerler. Çıkan kuşkulu yangın sonucunda 129 kadın yanarak ölürler. Kadınların mücadelesi sonrasında; 1908 yılı Şubat ayının son Pazar günü Newyork’ta kadınların oy hakkı, politik ve ekonomik hakları için yürüyüş günü olarak kabul edilir.

ABD’de kadınların bu mücadelesi ve özellikle sendikal çalışmaları Avrupalı kadınları da etkiler. 1910 yılında Kopenhag'da toplanan II. Uluslararası Kadınlar Konferansında, Clara Zetkin'in dünya kadınlarının ortaklaşa kutlayacakları gün önerisi kabul edilir.

Daha sonra kadınlar; verdikleri mücadele sonucu; tüm dünya kadınlarının renk ve ırk farklılığı gözetmeden sahiplenecekleri 8 Mart’ı bir onur ve mücadele günü olarak kabul ettirdiler.

Eril anlayış aile ve toplum içinde kendisine sağlanan avantaj ve ayrıcalıklardan vaz geçmek istemiyor. Yeryüzünde bu anlayış egemenliğini sürdürüyor. Yeryüzünde eril anlayış tek egemen olarak kalmak istiyor. Buna gücü yetse gökyüzünün de tek hâkimi olarak ilan edecek. Bu kadar hırs fazla değil mi? En azından gökyüzünü paylaşmaya razı olması gerekmiyor mu? Yeryüzünde olmadı hiç olmazsa, gökyüzünün yarısı kadınların olsun.

Kadınların ırk ve renk farkı gözetmeden kutladıkları, onur ve mücadele günü olan 8 Mart’ları kutlu olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.