Bir cinnet hali! Ülkede son zamanlarda yaşanan durumu anlatmaya yeter mi bilmiyorum ancak ben öyle görüyorum mevcut durumu. Kaos ortamının getirdiği sorunlar, sıkıntılar o denli arttı ki ne zaman ne olacağını kestiremiyorsunuz. Önce halkın iradesi gasp edilerek alınan belediyeler, sonra da buna karşı iradesinin gasp edilmesini kabul etmeyen halkın direnişi… Bu direnişe gösterilen şiddet! Daha sonra da bir süredir ülke de sıklıkla görülen kadın cinayetlerinin bir yenisi. Emine Bulut cinayeti ya da ‘cinneti’! Kızının ağzından dökülen yüreğimizi dağlayan sözler. Tüm bunları nereye oturtabiliriz. ’’Şiddet iktidarın yanlış kullanıldığı, yıkıcı olduğu yerde ortaya çıkar.’’ diyor ‘Şiddetin Eleştirisi Üzerine’ adlı kitabın bir bölümünde. Aynı kitabın farklı bir sayfasında da ;’’ Şiddet iktidar siyasetinin bir parçasıdır.’’ diye de ekler. Bu belirlemeleri ölçü alıp yaşanan durumu değerlendirmeye çalıştığımızda her şey bütün açıklığıyla görülüyor.
Ülkede yaşanan şiddeti bu yönüyle devlet, iktidar ve zor kavramları ile ilişkilendirerek doğru tanımlamak konunun anlaşılmasını da kolaylaştıracaktır. Şiddet kültürü egemenlerin temel yaşam dayanağıdır. Kaynağını da devletin ve iktidarın kökeninde bulunan zor kavramından alır. Şiddeti bir yaşam biçimi haline dönüştüren iktidarlar egemenlikleri altında bulunan geniş kesimleri de bu çerçeve de şekillendirmeye çalışırlar. Günlük yaşamın her anına o denli sirayet eder ki, şiddet artık; yaşamın önemli bir unsuru haline gelir. Günlük yaşamın her alanında hakim olan ilişki tarzı buna göre şekillenir. Her alanda, bu yönüyle iktidarı meşrulaştırmaya hizmet eder.
AKP iktidarı döneminde bu şiddet eğilimleri o denli arttı ki artık günlük yaşamı doğrudan etkileyen bir düzeye geldi. Bunun nedeni AKP iktidarının izlediği politikalardan başka bir şey değildir. Farklı iddialarla ortaya çıkan ancak bugün çıplak bir zor ve şiddet eğiliminden başka iktidarını koruyabilecek hiçbir silahı olmayan iktidar bu şiddet sarmalının müsebbibidir. Burada hamaset yapmaya gerek yok. Son yıllarda kadın ölümlerinin ne denli arttığına dair verilen bir bilançoya bakmak bile yeterlidir.2008 yılında bu rakam seksen kişi iken her yıl katlanarak artmış;2015 yılında bu sayı üç yüz üçe çıkmış;2018 yılında ise dört yüz kırk rakamına ulaşmıştır. Hiç kuşkusuz bu cinnet halini salt bu bilançoyla anlatamayız. Ancak bu bilanço bile bize önemli veriler sunmaktadır. AKP iktidarının ‘’barış, özgürlük, kardeşlik vb. vb.’’ söylemlerinden vazgeçerek sadece iktidarını korumaya çalıştığı dönemden itibaren kadın ölümlerinin arttığına da tanık olmaktayız. Egemen sistem, ataerkil toplumsal yapı, insanların giderek yoksullaşması gibi birçok faktör sayılabilir bu konuda. Ancak göz ardı edilmemesi gereken önemli konulardan biri de savaş olgusudur. Barış ve çözüm arayışlarının bitirildiği, ülkenin bilinçli bir şekilde bir şiddet sarmalının içine itildiği dönem aynı zamanda kadın ölümlerinin de kendisini katlayarak arttığı bir dönemdir. O halde kadın ölümlerini bu savaş gerçekliği içinde ele almalıyız. Ülkeyi bu hale sokan iktidar aynı zamanda bu kadın ölümlerinin de sorumlusudur. Hukukun bu denli araçsallaştığı, toplumsal dokuyla oynanarak şiddet eğiliminin körüklendiği bir toplumsal düzen inşa edildi mevcut iktidar döneminde. Bundan dolayı da savaş çığırtkanlığı yapan iktidar ve ona yakın basın yayın kuruluşları bu ölümlerin gerçek nedenidir. İçerde, dışarıda karşılaştığı bütün sorunları tehdit ve savaş naraları atarak çözmeye çalışan bu zihniyetin günlük yaşama yansıması kadın ölümleri, en basit sorunların dahi ölümle sonuçlanan kavgalara dönüşmesi, futbolda şiddet şeklinde olmaktadır. Şiddeti bir yaşam biçimi olarak topluma dikte etmeye çalışan bu zihniyetin kendisinden kaynaklı bu sorunları çözebilme basiretini göstermesini beklemek safdillik olur. Kaldı ki AKP iktidarının hiç öyle bir derdi de yok. Çünkü şiddetten beslenen bir iktidar gerçekliği ile karşı karşıyayız. Hükümete yakın çevrelerin bu konularda verdikleri fetvalar da işin cabası.
Doğru teşhis bizi doğru sonuçlara götürür. Bu şiddet sarmalından kurtulmanın yolu da geniş kesimleri kapsayan bir mücadeleden geçer. Bu mücadelenin ortak payda da buluşturan bir stratejik hedefi olmalıdır. Farklı kesimlerin mağduriyetlerini de dikkate alan, şiddet karşıtı geniş bir muhalefet ancak kadın ölümlerini durdurabilecektir. Bu yapılmazsa AKP iktidarı kendi iktidarını sürdürme adına bu ülkenin başına daha çok çorap örecektir. Bize de kalan şu an yaptığımız gibi ölen her kadının arkasından birkaç gün yas tuttuktan sonra günlük yaşamımızı bütün kirlilikleriyle, olumsuzluklarıyla beraber sürdürmek olacaktır.
Yaşamı yok etmek güçsüz iktidar ve güçsüz insanların işidir. Yeni bir yaşamı inşa etmek ise güçlü ve bilinçli kitlelerin varlığıyla mümkündür. İktidara mahkum bu zihniyeti aşmadan arpa boyu yol alamayacağımızı unutmayalım. EMİNELER ÖLMESİN!