İnanılır gibi değildi! Hitler, ağır silahlar eşliğinde, Gestapolarıyla halkın üzerine panzerleri sürüyordu! O ara çanlar çalıyordu! Çanların bu aşağılık zalimler için bir son olduğunu düşünüyordum! Hitler’i protesto etmeyi sürdürüyorduk: “Kahrolsun Faşizm”, “ Halklara Özgürlük” İşte o anda, o lanet yaratık ve güruhu, silahları doğrulttular üstümüze ve aşağılık Hitler; biz sivillerin üzerine, ateş emrini verdi. O aşağılık Almanca konuşuyordu; ama nasıl oluyorsa ben de anlıyordum. Emrindeki kullara: “Ezin bunları, diyordu. Artık zamanı geldi, sınırları geçiyoruz! Diğer ülkeleri, içindekileriyle birlikte ezeceğiz!” Üzerimize çevrili silahlar patlayınca, birden sıçradım! Yatakta kan ter içinde kalmıştım! Bütün aşağılık diktatörlerin de, onlara biat eden namussuz yaratıkların da canları cehenneme! Zulüm arttıkça diktatörlerin ömrü azalır: Tik tak, tik tak, tik tak…
Dün akşam, arkadaşlarla oturuyorduk. 12 Eylül sonrası İstanbul’da yaşadığım bir iki anımı anlatmıştım. Bu anılar; bir yanıyla insanı kahkahalarla güldürüyordu, bir yanıyla da insanın içini kanatıyordu! İşte arkadaşlara anlattığım anılarım:
“Diyarbakır’ın dışına bile hiç çıkmamış genç biriyle İstanbul’dayız. Ben Kemal Sunal filmlerinin niye bu kadar çok izlenegeldiğini yaşayarak öğrenme “talihsizliğini’’ yaşadım. Düşünün Taksim’de yiyip içtik ve Dostlar Tiyatrosu’ndaki “Yalın Ayak Sokrat’’ oyununu izlemek için yola koyulduk. Çiçek Pasajının içinden geçtik ve sanki birden bir ses bu çocuk nerede? Döndüm o koyu aksanlı konuşan, köyden indim şehre değil; mezradan indim megapole havalarındaki bu çocuk nerede? Saçlarımın tümü havalanmıştı! Tiyatrodan vazgeçtim, bunu nasıl bulacağım? Telaşla gerisin geriye, o mahşeri kalabalık yerde, insanlara çarpa çarpa döndüm! Gördüklerim inanılmazdı! Çiçek Pasajı’nın girişindeki meyhaneler için çığırtkanlık yapan biri vardı. Çok seri konuşuyordu: “Buyurun mezelerimiz var, çerezlerimiz var, balıklarımız var…’’Sürekli tekrarlayıp duruyordu. Bizim alçak; adamın karşısına dikilmiş, sanki konuksever bir dostudur, kendisini ısrarla ziyafete çağıran bir tanıdığıdır da elini göğsüne vurarak “Allah razı olsun, az evvel yedığ içtığ…’’ diyordu. Adam, bizim alçağın ses tonundan ne dediğini anlamadığı için herhalde delinin biri deyip kendi işini sürdürüyordu. Ben, ulan pis herif; ne yapıyorsun, dedim. Gözlerime bakar bakmaz: Aydın Abi, kızma bana, ben Diyarbekir’i çok özledim, dedi.
Bir anısını daha anlatayım da gözlemlediklerimi bir sonuca bağlamış olayım! Salonu, İstiklal Caddesinde olan bir tiyatroya gittik: “İçinden Tramvay Geçen Şarkı’’ oyununu izlemeye. Halıların serildiği basamaklardan ikinci kata çıkıyorduk. Bir baktım ki bizim hanzo dönmüş, beti benzi atmış, gözleri fal taşı gibi açılmış, panik halinde benden yardım bekliyor! Feci korktuğu anlaşılıyordu. Ben de bu güzel, besili insanların olduğu yerde ne olabilir? Olsa olsa bir bayanın elindeki süs köpeğinden korkmuştur diye düşündüm. Süratle basamakları tırmandım, bir de ne göreyim? Gencecik kızlar, erkekler; Nazi kostümleri içinde “ İhre Ausweis bitte? ’’ diyor, kimliklerine baktıkları insanların bir de üstünü başını arıyorlardı! Ben bizim alçağa öyle kızgındım ki istem dışı, ÇIK ULAN, BİZİ SORMUYORLAR, dedim. Nazi kostümleri içindeki gencecik tipler, benim yabanıl bağırışım üzerine ürküntüyle geri çekildiler! Bizimki, biz Diyarbakır’dan gelmişiz ya, eylülün en kanlı günleri, Nazi filmlerinde insanları fırınlara attıklarına göre bizi de yakacaklar diye düşündüğünden ödü patlamıştı! Ta merdivenlerden çıkarken bile, konusu Nazi Almanya’sında geçen oyuna, insanları hazırlıyorlardı! Fuayede çay almıştık da bardak bizimkinin elinde şangır şangır titriyordu! Oyuna çok fazla angaje olmuştu alçak! Herkesin gözü üzerimizdeydi! Berbat bir durumdu! Fakat ben bizim gundiye kızarken, Diyarbakır’a döndükten sonra ne göreyim dersiniz? Gazetelerde çarşaf çarşaf resimler… O oyuncular, Nazi kostümleriyle Taksim’e çıkmışlar ve herkesi yere yatırmışlardı! Peki, İstanbullulara ne demek gerekirdi?” BAĞLAR GÜNEŞİ ÇOCUKLARI-PİHAHMO J&J YAYINLARI 3. Baskı Mart 2018
Bu anlattığım anılar, rüyama sızmıştı demek!
Bir şairin, Faşizmi lanetleyen yazısına şiir eklememesini doğru bulmam! Şiir, otorite tanımama eylemidir. Verili olanla da yetinmez. Soluğunda özgürlük vardır şiirin! Gelecek vardır dokusunda şiirin! Geçmişi de yarınlara ular! Sözü uzatmanın anlamı yok! Şiirle yeniden buluşmak dileğiyle...
ZALİM KRAL VE KAWA’NIN ÇOCUKLARI MASALI (16)
Bir varmış bir yokmuş /Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde/Titreye titreye can veriyormuş/ Zalim kralın pençesinde bir ülke /Maiyetinde bir mumya, kafatasçıların reisi /Vız vız vızıldamakla görevli sivrisinek de /Onun muhalifi /Sahne ve oyuncular tamam da/ “Kart kurtlara…” ölüm de şiarları /Geliyorlar/Dağları ateşe verdiler, geliyorlar/Ormanları yaka yaka geliyorlar /Kentleri yıka yıka /İnsanları öldüre öldüre…
Yağmacı, hırsız ve katiller sürüsü/ Soykırımcıların sürdürücüleri bunlar/ Ülke bir mezarlık yeri/ Fısıltıyla konuşuyor herkes/ İpekböceklerinin bile soyunu kuruttular/ Dut ağaçlarını tümden/ Ne güller kaldı ne bülbüller/ Ülke tarumar, günebakanlar günsüz/ Duyulmuyor kutlu bir ses /Sadece gözleriyle konuşuyor herkes
Hiç kimse silemez, dut rengini ellerimizden/ Günebakanların aydınlığını, gözlerimizden hiç kimse!
Zalim kral/ Açlıktan nefesinin koktuğu günleri unutmuş/ Sonradan görme sülalesiyle/ Altınlar içinde yüzüyormuş/ Ortalık kemiklerden geçilmiyormuş/ Köpeklerin saltanatı zaten ondanmış!/ İmanı sarayından taşan kral/ Ülkeler fethetmeye çıkmış/ Dışarıdaki “pirinci” almakmış muradı/ Güç ve para adına insanlar ölüyormuş/ Ona biat eden güruh/ Huşu içinde eğiliyormuş krallarının önünde/ Ağaçlara tırmanan maymunlar misali/ Kıçları da açıkta duruyormuş!/ Ordusu da onun kadar imanlı/ Döktükleri kanları, sakallarıyla temizliyormuş/ Ne kadar kafa kesmişseler/ Ne kadar tecavüz etmişseler/ Hepsini, ilahları saltanat adına yapıyorlarmış!/ Ey insanlık!/ Ey kadınların/ Rüzgârla dalgalanan saçlarıyla gelen özgürlük/ Ey dünya, ey devletsiz ulus/ Ey şiir, ey felsefe/ Ey farklı renkte ve türde çiçekler bahçesi/ Ey çocuk gülüşleri ve hayat salıncağı
Ey âşk/ Ey güzelim sevişme/ Üzümün süzgün güzelleri şaraplar/ Ve şarkılar ve kahkahalar için/ Kralın da o marazi suratında/ Ve katil sürüsünün enselerinde patlayan bilim/ Ey gelecek özgür günler/ Ey kelebek inceliğinde hayat/ Yani kralın korktuğu ne varsa/ Hepsine sevdalıyız/ Biz Kawa’nın çocukları/ Dicle ve Fırat’ın martıları/ Katkımız olsun buncağız/ Kralı tez elden/ Taptığı servete kavuşturacağız/ Duyduk duymadık demeyiniz/ Leşini, kefensiz/ Altın madenine gömeceğiz! (25EKİM 2016)
AMED’İN KELEBEĞİ J&J YAYINLARI EYLÜL 2018 DİYARBAKIR
Emeğin, sanatın, bilimin, felsefenin, sevginin baskın olacağı günler dileğiyle sevgiler, saygılarımla…