‘Görünen köy kılavuz istemiyor’ diyorlar ya.
‘Görünen köye artık yazı da istemiyor’ mu diyeyim diye içimden geçirdiğim oluyor.
Öyle uzun, tumturaklı,
Entelektüel, çok süslü, püslü,
Çooook çok analizli, derin analizli yazılarla ‘şöyle olursa böyle olur’,
‘O öyle yaptı da aslında böyle olması gerekirdi’ gibi yazılar mı?
Yoksa ‘eh zaten herkes her şeyi biliyor, yazıya ne gerek var’ (mı) desek.
Sonra bir bakıyorum/bakıyoruz;
Kılavuz karga!
Kafamız kumda!
Etraf yolgeçen hanı!
Kafa kumdan çıktığında etraf biber gazı
Savaştan çıkmış ilçe/kent görüntüleri
Yerde yatan yaralılar
Genç bedenler morgda bekliyor,
Ayak başparmaklarına takılmış sonsuzluğa kesilmiş biletlerle
Yolculuk var mı yarına?
Bilemiyoruz ki!
GALİBA KILAVUZU DEĞİŞTİRMEK,
KAFAMIZI DA KUMDAN ÇIKARMAK GEREKİYOR
Yarına yolculuktan kasıt ‘iç göç’ ise, o var.
O yolculuk hiç bitmedi ki, yabancısı değiliz.
O nedenle yarına yolculuk sınıfından değerlendirmiyoruz.
Galiba bu yolculukta uzun sürecek
Yarınları arayanlar için
O zaman yazmaya devam etmek gerekiyor ahval ve şartlar uygunluk arz etmese de.
Hendek-Deve meselesi de var
‘İşte hendek
İşte Deve’ diyorlar
Subaşlarını devler tutmuş
Ya atlayacağız, ya da düşeceğiz
Atlamaya da takat yok
Düşe düşe zaten yok olduk
Geriye kalan ne?
Teslimiyette zor iş be kardeşim
‘Başka yazacak konu bulamadın mı’ deseniz de geçerli değil, yazdım, gitti.
İŞTE HENDEK, İŞTE DEVE
Ya okursun
Ya da…
Neyse gerisi sizin bileceğiniz iş
Serbest piyasa ekonomisi geçerli