Aziz Erim
İstasyon o kentin insan profilinin göstergesidir, kentin ekonomisini ve insan profilini istasyonlardan analiz edebilirsiniz…
Geniş bir alanı ve yapıların yerleşkeleri kartpostal seyrindedir, istasyon alanına ilk girdiğinizde sizi bir taksi durağı karşılar, göğe yükselen selvi ağaçları insana bir ruh ve huşu dinginliği verir…
Ne çok severim istasyonları, bana hep huzur verir, iki katlı veya tek katlı, yüksek iç-tavan, taş duvar ve kendine özgü mimarisi, kartpostal seyrinde, görecelik, çift kapılı içe-dışa açılan Amerikan kapılar...
İşte, köşede bir büfe, sebil bir çeşme, restaurant sakız gibi beyaz masa örtüleri, duvarda asılı trenler ve istasyonlarla ilgili tablolar, çay bahçesi tahta çitlerle çevrili, göğe uzanan bakımlı ağaçlar gövdeleri kireçle boyanmış, tahta sandalyeler bir anda dolup, bir bir anda boşalan kalabalıklar!
Vedalar, hüzünler, ayrılıklar, kavuşmalar, gözyaşları, gülüşler, özlemler, hengameler, saatler boyu bekleyişler, gidişler-gelişler, tek katlı bahçeli lojmanlar...
Makasçı-işaretçi memur, trenin gelişinde meydana çıkıp elindeki tahta işaret amblemi yüz hizasına tutup bekler, makinist-vatman işarete uyup treni durdurur...
Gar alanı birden anlamsız insan desenleriyle kalabalıklaşır, tren perona yanaşır, birden insanlar birbirlerini ezercesine, yüzlerce renkli giysili insanlar, aceleci ve telaşeli, birileri biner, birileri iner, mütemadiyen!
İşte hep böyle oluyor; birileri gidiyor, birileri yolculuyor, birileri iniyor, birileri karşılıyor, sarılıyor birileri, vedalaşıyor birileri...
Yüzün onda kalıyor, yüzü sende kalıyor, gözler enselerde kalıyor…
Tren istasyonlarını izlediğimde hep filmlerdeki Haydarpaşa karesi gözlerimin önüne gelir nedense; tahta bavullu, sırtında yatağı elinde sazı, kaplumbağa misali yoksul insanlar merdivenden inişleri şaşkın-şaşkın etrafı gözlemleri, ya da şık giyimli sevgililerin kavuştuğu film kareleri...
Kaç şehir gördü acaba bu tren, kaçıncı seferi kimbilir, Kurtalan-Haydarpaşa Ekspresi!
Çiçek satan Çingeneler, su-gazete satan simitçi çocuklar, yerden bitiverircesine trenin kompartmanını sararlar.
Yankesiciler, dolandırıcılar, imitasyon saat satanlar, pezevenkler, herkes birbirini kolluyor, herkes birbirinden kuşkulanıyor!
Arka fonda yedek vagonlar, arızalı lokomotifler, tren mezarlığını andırıyor…
Sivil polisler insanları süzüyor, inzibatlar asker kaçağı veya firari avındalar, kimlikler soruluyor, insanlar tedirgin, gestapo film karesini andırıyor, nerdeyse birbirlerine yapışmış insan figürleri ne tuhaf görüntü, az ilerde birbirlerine sarılmış insanlar, arka fonda tren!
İlk zaman tren kovalardık, sen hiç tren kovaladın mı?
Demir parçaları tren rayının üstüne bırakır, trenin geçmesini beklerdik, tren demirin üstünden geçince mıknatıs olacağını bellerdik...
Ben trenleri özler ve severim o yüzden sık-sık izlemeye giderim cuf-cuf ve siren sesinden haz alırdım!
Ezber eder yolları, uzakları yakınlaştırır, vuslatları var eder, insan seli taşır trenler, dağları ovaları aşar da gider, manzarası harikadır, köyleri, kasabaları, tünelleri yılan kıvraklığıyla aşıp ayrılıkları kavuşturur...
Âşıkların romantik yolculuğudur, pekiştirir, anıları zenginleştirir, insan raydan çıkmayınca aşk oluşur mu?
Raydan çıkmalı insan, aşk gelmez yaratılır, bir şeyleri zorlamalı…
Ben tren kovaladım nefesim tükenircesine, Niko vardı beraber kovalardık treni o hep treni yakalardı, kontükdörle sobe oynardı, Kurtalan yapıp dönerdi!
Tren diyetini Niko’dan aldı; diyeti ağır oldu bir bacağını vererek!
Sen yine de tren kovalama ben kovaladım canım yandı, anlıyor musun?