İsrail’in Suriye ve Irak Politikalarının Arka Planı

Oktay Güvener

Orta Doğu'da istikrarı sadece kendi güvenliği sanan ve baltalayan aktörlerinden biri olan İsrail, son yıllarda Suriye ve Irak üzerindeki stratejilerini belirgin şekilde genişletti. İsrail’in bu iki ülkedeki mevcut iktidar yapılarını değiştirmeye yönelik dolaylı veya doğrudan çalışmaları, kendi güvenlik kaygılarından ve bölgesel nüfuzunu artırma hedeflerinden kaynaklanıyor.İsrail'in Orta Doğu’daki güvenlik stratejilerinin merkezinde, kendi sınır güvenliğini sağlama ve bölgedeki kendine göre belirlediği düşman unsurları sınırlandırma hedefi bulunmaktadır. Özellikle İran’ın,Rusya Ukrayna Savaşı sonrasında Rusya’nın Suriye’den çekilmesi sonrası Suriye ve Irak’taki etkisini artırması, İsrail için ciddi bir tehdit algısı oluşturuyor. İsrail, bu iki ülkede hem askeri operasyonlar hem de diplomatik yollarla etkisini artırmaya çalışırken, aynı zamanda iç politik dinamikleri de dolaylı olarak şekillendirmeye yöneliyor.

İsrail, Suriye iç savaşının başlamasından bu yana bölgedeki İran varlığını azaltmaya yönelik birçok hava operasyonu gerçekleştirdi. Bu operasyonların temel amacı, Suriye’deki İran destekli milis güçleri ve Hizbullah’ın silahlanmasını önlemek ve bu grupların İsrail sınırına yaklaşmasını engellemektir. İsrail, Suriye’de doğrudan askeri müdahaleden kaçınsa da istihbarat ve hava saldırıları yoluyla bölgedeki İran varlığını sınırlı tutmaya çalışıyor.

Suriye’nin güneyinde, özellikle Deraa ve Kuneytra bölgelerinde, İsrail destekli grupların varlığı dikkat çekmektedir. İsrail, bu bölgelerde kendi güvenliğini sağlamak amacıyla tampon bir alan oluşturarak, Suriye’nin güneyini kontrol etmeye çalışmaktadır. Bu bölgeye İsrail’in tank mevzileri oluşturarak yeni çatışma alanlarının sinyalini vermektedir. Söz konusu mevzi yakınındaki Tel Hara Tepesi'nde Rus askerlerine ait nokta bulunuyor.Hizbullah ile İran destekli gruplar, Dera ve Kuneytra illerinde az varlık göstermesine rağmen, BeşşarEsed rejimi ordusu kıyafetleriyle sınır hattında keşif ve gözetleme faaliyetleri yaptıkları bilinmektedir.

İsrail’in bu bölgede iktidarı değiştirme çabaları ise doğrudan değil, yerel muhalif grupları desteklemek ve güçlendirmek yoluyla yürütülmektedir. Ancak bu hamle, Suriye hükümeti tarafından da karşı adımların atılmasına neden olmakta ve bölgesel istikrarı tehdit etmektedir.

Irak, İran etkisinin güçlü olduğu bir diğer ülke olarak İsrail’in dikkatini çekiyor. İsrail, Irak’taki merkezi hükümet üzerindeki İran nüfuzunu dengelemek için Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile yakın ilişkiler geliştirmekte. IKBY ile kurulan bu ittifak, İsrail’in İran’a karşı dolaylı bir cephe oluşturmasına ve Irak üzerindeki etki gücünü artırmasına olanak tanıyor. Bu bağlamda, İsrail’in IKBY’yi destekleyerek Irak hükümeti üzerinde dolaylı bir baskı unsuru oluşturduğu görülmektedir.

Irak’ta Kürt yönetimi ile olan ilişki, İsrail’in bölgesel etkisini artırmak için kullandığı en önemli araçlardan biridir. İsrail, bağımsızlık arayışındaki Kürt gruplarına diplomatik ve askeri destek sağlayarak, hem Irak içinde hem de İran sınırında bir güç dengesi oluşturmayı amaçlıyor. Kürtlerin Irak’ta daha fazla özerklik kazanması, İran destekli hükümetin gücünü zayıflatabilir, ancak bu da Irak’ın toprak bütünlüğünü tehdit edebilir.

İsrail’in bu iki ülkedeki iktidar değişimi çabaları, büyük ölçüde ABD ve Batılı ülkelerle kurduğu stratejik ittifaklara dayanmaktadır. ABD’nin Orta Doğu’daki varlığı, İsrail’e Suriye ve Irak üzerindeki politikalarını uygulamak için bir manevra alanı sağlıyor. Özellikle ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlar ve askeri gücünü bölgeye konuşlandırması, İsrail’in İran’a karşı oluşturduğu cepheyi güçlendirmektedir. Batılı ülkelerin de İran karşıtı politikaları, İsrail’in bu iki ülkede daha etkin olmasına olanak tanıyor.

İsrail, Batı'nın İran karşıtı politikasını kendi lehine kullanarak, bölgedeki müttefikleriyle birlikte bu iki ülkede istikrar sağlamaya yönelik müdahaleleri artırmaya devam ediyor. Bunun en somut örneği, ABD’nin bölgedeki güçlerini korumak, İsrail’i savunmak, sözde "caydırma ve diplomasi yoluyla gerginliğin azaltılması" amacıyla taahhütlerini yerine getirmek üzere bölgede ek balistik füze savunma muhripleri, savaş ve tanker uçakları filosu ile ABD Hava Kuvvetlerine ait B-52 uzun menzilli saldırı bombardıman uçaklarının yer aldığı filosu konuşlandırılacağı bildirmesi olmuştur. Süreç çok hızlı gelişmekte ve İsrail’i destekleyen ülkeler her geçen gün Ortadoğu’ya yığınak yapmaya devam etmektedir.

İsrail’in Suriye ve Irak’taki iktidar yapılarında değişim yaratma çabaları, genellikle doğrudan değil, dolaylı müdahaleler ve yerel işbirlikleri üzerinden yürütülmektedir. İsrail, bu iki ülkede çeşitli silahlı gruplarla temas kurarak ve bazı yerel muhalifleri destekleyerek iktidar yapısına etki etmeyi amaçlıyor. Bu strateji, doğrudan müdahalenin getireceği riskleri azaltırken, uzun vadede İsrail’in istediği sonuçlara ulaşmasına olanak sağlayabilecek bir taktik olarak değerlendirilmektedir.

Türkiye’nin bu gelişmelere karşı atabileceği adımlar, çok boyutlu bir stratejik yaklaşımı gerektiriyor. İlk olarak, sınır güvenliğinin güçlendirilmesi önemli bir öncelik. İsrail’in Suriye’nin güneyinde oluşturmak istediği tampon bölge ve Irak’ta Kürt yönetimiyle ilişkilerini güçlendirmesi, Türkiye için sınır güvenliği açısından yeni riskler doğurabilir. Bu bağlamda Türkiye, sınır ötesindeki güvenlik tedbirlerini artırarak, sınırına yönelik tehditleri caydırabilir.

İsrail'in Suriye ve Irak'ta dolaylı yollardan gerçekleştirdiği bu iktidar dengelemelerine karşı Türkiye, İran ile dengeli bir ilişki sürdürerek bölgede bir karşı ağırlık oluşturabilir. İsrail-İran gerilimlerinin bölgedeki yansımalarına karşı Türkiye, İran ile diyalog kanallarını açık tutarak bu tür gerilimlerin kendi sınırlarına ve çıkarlarına yansımamasını sağlayabilir. Özellikle ABD ve Rusya ile sürdürülecek diplomatik temaslar, Türkiye’nin bölgedeki güçlü pozisyonunu destekleyecektir. ABD’nin Ortadoğu’daki varlığı ve Rusya’nın Suriye’deki askeri varlığını azaltması, Türkiye’nin bu iki aktörle ilişkilerini bölgedeki gelişmeler doğrultusunda yeniden gözden geçirmesini gerektiriyor.

Öte yandan, Türkiye, İsrail’in desteklediği bazı yerel grupların etkisini dengelemek amacıyla Suriye’nin kuzeyinde ve Irak’ın kuzeyinde güvenilir yerel güçlerle işbirliğini artıracaktır. Bu tür bir yerel işbirliği, İsrail’in bölgede yarattığı dolaylı etkinin sınırlandırılmasına yardımcı olacaktır. Türkiye, Ortadoğu’da sürdürülebilir istikrar için bölgesel işbirliğini artırmak adına, İran, Irak ve diğer bölgesel aktörlerle ortak güvenlik platformları oluşturabilir. Bu tür bir işbirliği, İsrail’in tek taraflı müdahalelerine karşı bölgesel bir denge oluşturacaktır. Bu süreçlerin bir kısmını yaşayarak gördük, bir kısmını ise yakın zamanda görebiliriz.

İsrail’in Suriye ve Irak’taki politikaları, kısa vadede güvenlik kaygılarını gidermeyi amaçlasa da uzun vadede bölgesel istikrarsızlığı artırma potansiyeli taşımaktadır. Suriye ve Irak’ta iktidar yapılarına yönelik bu dolaylı müdahaleler, etnik ve mezhepsel çatışmaları körükleyebilir ve yeni güç boşluklarının oluşmasına neden olabilir. Özellikle, İran’ın bölgedeki etkisini azaltmak adına sürdürülen bu çabalar, mezhepsel gerilimleri daha da artırabilir ve bölgeyi iç çatışmalara sürükleyebilir. Türkiye’nin bu hamlelere karşı göz yummayacağı ve karşı önlemleri alacağı düşünülürse önümüzdeki süreçte bizleri daha karmaşık bir Ortadoğu gündemi beklemektedir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.