İslam Savaş Hukuku

Yahya ÖGER
Modern dünyanın gözü önünde Siyonist İsrail Devleti'nin yaşattığı vahşet, Ortadoğu'da yaşanılan soykırımın sebep/sonuç olarak sorgulanması gerektirirken maalesef aklı evvel birçok insanın islam dinini örgütler üzerinden sorgulaması elem vericidir. Vahşi kapitalizmin Orta Doğuyu sömürmesi beraberinde insanların yönetimlere karşı savunma mekanizmasını ya "Eyvallahçı" yapmış veya bir şekilde radikal davranışların ortaya çıkmasına vesile olmuştur.
Ortadoğu'da cirit atan sömürgeci batı medeniyeti ve iş birlikçileri tarafından etnik milliyetçilik baz alarak yönetilen devletlerin din kisvesi altında yaşattığı katliamlar birçok insanın kafasında dinin, devlet, siyaset, insan ilişkisini sorgular hale getirmiştir. İslam libası altında bu kadar vahşi bir şekilde kişilik bozukluğu olanların davranışı dinle alakadar olan olmayanın, dinin temel kaidelerini araştırmadan sorgulama cüreti kazandırmıştır. Modern dünyada savaşın hiçbir şekilde adabı ve ahlakı yoktur. Ama savaşın kendine göre bir hukuku olmalıdır.
İslam dininde kendine ait bir savaş hukuku vardır.
Aslında bu iki kelimeyi yan yana getirirken önce bir çekincem oldu, zira İslam savaş dini değil barış dinidir. Ama var olan bir gerçeklik; Siz ne kadar barış taraftarı olursanız olun bir yerde savaşmaya zorlanılırsınız.
Peygamber yaşayan bir Kuran’dır. Ahlakını Kuran’dan almış, dolayısı ile onun ahlakını soranlara Hz.Aişe :siz hiç kuran okumadınız, diye soruya soru ile cevap vererek insanları tekrar Kuran okumaya teşvik ettiği gibi onun(s.a.v) Kuran’dan beslendiğini de bizlere bildirmektedir. Bunu yazmamın sebebi peygamberin tebliğ metodunu, yaşayışını örnek alanlar için bir defa daha hatırlatıcı olmaktır
Peygamberin risalet görevi olmakla beraber beşeri görevleri de vardı. Baba olması, eş olması, komşu olması, tüccar olması, yönetici olması ve bununla beraber aynı zamanda ordu komutanı olması,
O (as) ordunun sevk ve idaresinde iyi bir komutan olmuştur.
Ama her şeyden önce bilinmesi gereken şu hakikat vardır. Peygamberin zamanında asla saldırgan taraf Müslümanlar olmamıştır.
Ya kendilerine karşı bir saldırı hazırlığı haberi alınmış, onu bertaraf etmek için yola çıkılmış ya da nefsi müdafaa noktasında kendilerini savunma zorunda bırakılmışlardır. Böyle olunca İslam’ın savaş hukuku ortaya çıkmıştır
Şu kesinlikle unutulamamalıdır. İslam’da amaç tevhit bayrağını dalgalandırmak insanları İslam’la şereflendirmek olmuştur. İslam’ın asıl amacı, İnsanların can ve mal güvenliğini teminat altına almaktır. Ünlü bir Fikir adamının tespiti ‘ Cihat katletmek, kişiyi ortadan kaldırmak değil. Kul ile Allah arasında bulunan engelleri kaldırıp kulun Allaha varıp, varmama noktasında onu bağımsız kılmaktır; ‘bu tarif pek çoğunun hoşuna gitmese de İslam’ın barış yüzünü bir daha deklere etme noktasında yerine oturmuştur
İslam’da ana prensip öldürmek değil yaşatmaktır. Önderin kesin talimatı; Savaşta kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve din adamlarına dokunulmaması konusunda talimatıdır. Bu destur Sahabe için öncelikli prensip olmuştur. Savaşmadan öncede karşı tarafa İslam’a girmeleri konusunda tebliğde bulunulmuş, Müslüman olmaları durumunda kesinlikle kendileriyle savaş yapılmayacağı garantisi verilmiştir. Onların canlarının, mallarının Müslümanlarla aynı kutsiyet içinde olduğu kendilerine garanti edilmiştir. Bu,karşı taraftan kabul görülmez ise o zaman İslam orduları veya yönetimi kendilerini güvenceye almak için karşı taraftan ilerde ola bilecek saldırıları bertaraf etmek için cizye talebinde bulunulmuştur. Cizye verme noktasında karşı tarafın ret cevabına binaen; yaşlılar, kadınlar, çocuklar, din âlimleri cenk meydanından uzaklaştırılmasını ve savaşçılarıyla savaşmayı kendine şiar edinmiştir
Sivil halka zarar vermeme noktasında duyarlı olan din, aynı zamanda hayvanların telef edilmesi, ekinlerin talan edilmesi, ormanlık alanlarında yakılmasını asla kabul etmemiştir
Yine İslam hukukunda savaş esirlerine karşı muamele ise başlı başına İslam’ın barışçıl yüzünü göstermede bizim için iftihar kaynağıdır ve lütfen bu konuyla ilgili biraz kitap karıştırma zahmetinde bulunalım
Sözün kısası, Avrupa da oluşturulamaya çalışılan islamofobya ya karşılık bir Batı medeniyetinin kanlı tarihini karşılaştıralım. Kirli ve kanlı tarihleri ile birde İslam’ın şanlı peygamber tarihini, modern dünyanın çok bilmiş, utanma duygusundan mahrum olmayanlar için biraz yüz kızarması olacaktır.
Ama maalesef; peygamberin metodundan yoksun olanlar, sünnetti anlama noktasında, sünneti sadece sakal ve kıyafetle sınırlandıranlar, Cihat ve tebliğ metodunda sünnetti almayanlar, kan içici emperyalistleri başımıza barış havarisi kıldılar.
Sömürdükleri ülkelere demokrasi getirme vaadi ile kan ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen sömürgeci topluluklar uyanan topluluklar karşında karşısında çaresiz kalmış ve bu çaresizliğin faturasını sivil halka modern dünyanın en büyük silahlarını deneyerek kendini güçlü ve yenilmez olarak milletin kafasına yerleştirmeye çalışmıştır.
Elbette ki kişinin canını, malını, namusunu savunması elzemdir olması gereken de budur. Savaşın insanı zalimler insanı zalimleştirme gibi bir tepkisinin de olduğunu unutmamak lazım. Ama islam ahlakı ile ahlaklananlar hiçbir zaman savaşın acımasızlığıyla, getirdiği yıkımla övünmemiştir. Övünmemelidirler.
O kadar çok şey var ki yazılacak..Gözümüzün önünde sadece coğrafyamızda değil, Dünya'nın her noktasında zulmün ve zalimin karşısında dik durmak,insani ve İslami bir görevdir.
En nihayet bilge kralın deyişi ile “Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.