" Bir şafak vaktinde anlamıştım Henry . Güneşin tek başına tüm yıldızları yenebileceğini ."
***
Bu sözler , Kelimelerin Kıyameti adlı romanın gizemli karakteri Robin'e aitti .Kadim dostu Henry'e , bir şafak vaktinde söylenmişti . Malum barın penceresinden gökyüzünü izliyordu . Ne var ki ! O da , her insan gibi kendi penceresinden bakıyordu. Pencereyi değil , pencerenin içindekini görüyordu . Güneşi , tüm yıldızlara galip kılıyor ; kendi penceresinden bakmanın yanılgısına yenik düşüyordu .Güneşin ilk ışıkları Malum bar'ın içine "sızdığı"anda Robin meseleyi kendi penceresinden ele almaya devam etmişti. Ve de hakikatin ele alınır değil kalbe alınır bir şey olduğunu unutturan bir yalana hizmet etmişti. Söz ağızdan çıkmıştı bir defa ! Ve de bir yalan , yalan olduğu anlaşılana dek inananının gerçeğiydi . Robin tüm yalanların hakikate hizmet ettiğini iyi bilirdi . Bunu yalancının birinden öğrenmişti . Bu yüzdendi belki ; şafağı , güneşi ve tüm yıldızları yalanına alet edişi. Robin buna mecburdu. Hakikati anlatmanın yolu birazda buydu . Sözlerine devam etti . Yalanında diretti :
***
Şafak vakti hiç bir vakte benzemez , Henry .
Işığın inceldiği yerden koptuğu andır .
Öyle bir andır ki .
Küçücük bir ışığın ;
karanlığa nasıl meydan okuyabileceğini anlatır anlayana.
Masal gibidir.
Tam olarak bir masal gibi .
Bir varmış , bir yokmuş ;
bu masalın kahramanı çokmuş.
Kim ne isterse oymuş .
Şafağın anlattığını anlayanlar , karanlığa baş kaldırmış .
Karanlığa boyun eğenlere ise güneş hiç bir zaman doğmamış .
İşte hayat böyle bir masalmış .
Bir varmış , bir yokmuş .
Robin hayatı böyle tarif ederdi . " Hayat bir masaldı ve de uyutmak için uydurulan masallar hep yarım kalırdı ." . Robin çok masal dinlemişti , o da bizden biriydi . Hayat bir masaldı ve de masallar ancak yalanlarla söylenirdi . Masalın gereği buydu ve ışık karanlığı yenerdi . Robin masallara sırtını dönmeye karar verdi .Yalanlardan yüz çevirdi .Hem Malum Bar'ın penceresinden , hem de kendi penceresinden bakmamaya karar verdi . Robin gerçeği söylemeliydi . Kendi penceresinden bakmamalıydı . Çünkü hem pencereler , hem de kendi penceresinden bakanlar kördü . Henry'e döndü ve hakikatli bir hissediş ile şunları söyledi :
***
Bana bir karanlık lazım , Henry .
Şöyle zifirisinden .
Şafaksız bir gece .
Yıldızlar falanda olmasın .
Sabahı olmayan sonsuz bir gece işte.
En azından ışığın yalanından arınmış bir gerçekle örtülü .
Öyle doğup batan güneşlerle işim olmasın .
Ne öyle ! bir varmış bir yokmuşlar .
Masal kahramanı mıyım ben ?
Bana bir karanlık lazım .
Aşkın ışığından ; ışığın tuzağından
daha yakın ve hilesiz .
Sözlerini bitirir bitirmez bir şey fark etmişti . Hayretler içerisindeydi ! Işık karanlığı , karanlıkta ışığı yenebiliyordu .Kelimeler buna kadirdi . Bütün yalanlar kelimeler ile söylenirdi. Hakikat öyle bir şey değildi ama , ne yener ne de yenik düşerdi .Yenilir yutulur gibi bir şey değildi .Bu hayatın bütün kelimeleri faniydi .Ve de kelimelerin hükmü kıyameti koptuğu ana kadar idi .Bu da hakikat olamazdı .Kalemin insafına kalmıştı masalın seyri . Bu hayatın ışığı da karanlığı da gerçek değildi . Işık karanlıktan doğmazdı . Karanlığa doğardı .
Robin Hakikati yalanlardan öğrenmişti ama kafasına değil kalbine koymuştu gerçeği . Geceyi de gündüzü de reddeden bir kalple hissetti . Henry'e döndü ve de hakikati söyledi :
***
İşte böyle Henry .
Gece gündüzün ; gündüz gecenin üstünü örter .
Ama hiç bir şey hakikatin üstünü örtemez …
IŞIK KARANLIKTAN DOĞMAZ . KARANLIĞA DOĞAR
IŞIK KARANLIKTAN DOĞMAZ . KARANLIĞA DOĞAR