“İki büyük nimetim var,
Biri anam, biri yârim…”
Rahmetli Neşet Ertaş’ın, yukarıda sözlerinin iki mısrası yer alan “İki Büyük Nimetim Var” adlı türküsüne birçok vatandaşımızın kulak aşinalığının olduğuna şüphe yoktur.
Büyük ustanın affına sığınıp benzetme yaparak, toplumlar için iki büyük nimetten bir tanesinin vatan, diğerinin devlet olduğunu ifade etmek isterim.
Vatan yaşamak için, devlet güvende yaşamak için, var olmanın iki temel unsurudur.
Hem vatan için anavatan deyip uğrunda canımızı verir, devlet için de devlet baba deyip güvenle sırtımızı dayamaz mıyız?
Vatan için değişiklik söz konusu olmaz ise de yönetim şekillerine göre devletlerin yapıları, komünist, diktatör yal, monarşik ya da demokratik olabilmektedir.
Yönetim şekilleri farklı olsa da, her ülkenin vatandaşı, güvende yaşamak için, devletine güvenmek ister.
Devlete güven kaybolduğunda, ülkede kargaşa ve anarşi baş gösterir, idarenin vatandaşın sesini duymaması halinde, isyanlar büyür ve hatta olaylar devletin idare şeklinin değişikliğine kadar gider.
1789’daki Monarşik Fransa’da isyan sonrası demokrasinin gelmesi, 1979’daki Monarşik İran’da İslam devriminin yaşanması, 1991’deki Sovyetler Birliği’nin dağılması ile O’nun sosyalist rejimine bağlı; Bulgaristan, Polonya, Macaristan v.b ülkelerin demokrasiye geçmesi buna dair örneklerdir.
Devlete güvenin ilk şartı, devletin adil olmasıdır!
Devletin adaletinin sorgulandığı ülkelerde, hoşnutsuzluklar, başlangıçta muhtelif tipte eylemler ile gösterilse de, en demokratik tepki seçimlerde kendini gösterir.
Tarafsız seçimlerin yapıldığı demokratik ülkelerde, insanlar devleti yöneten siyasi kadroları seçerler.
Adına iktidar dediğimiz siyasi kadro, başarılı olursa bir sonraki seçimde yeniden seçilir, başarılı olmaz ise seçilmez ve yerine yenisi seçilir.
Ama eğer halk, seçimin adaletli olduğuna inanmaz ise o zaman seçimi boykot ederek, sandığa gitmez.
Yaklaşık kırk beş yıl önce, monarşik Şah rejimini beğenmeyip, İslam Rejimi düşüncesi ile Mollaların idaresini seçen İran’da, 01 Mart 2024 Cuma Günü, Millet vekili ve Uzmanlar Meclisi seçimleri yapıldı.
Eylül 2022’de Mahsa Amini’nin türbanının şekli dolayısı ile “ahlak polisleri” tarafından gözaltında öldürülmesi ve bundan dolayı yapılan protestolarda, beş yüzden fazla insanın hayatını kaybetmesi olaylarından sonra, yapılan ilk seçim olması dolayısı ile dünyanın gözü İran’daki bu seçimlerde idi.
Sistemin kendi adamlarını aday gösterdiği, Eski Cumhurbaşkanları Hasan Ruhani’nin dahi seçime katılımının engellendiği, siyasi partilerin değil, kişilerin ya da ideolojilerin tercih edildiği seçimler de katılım, 1979 devriminden bu yana, son kırk beş yılın en düşük seviyesinde kaldı!
Altmış bir milyon kayıtlı seçmenin olduğu ülkede, seçime katılım % 41 oldu!
İran’ın başkenti Tahran’da seçime katılım % 25 seviyesinde kaldı!
Ülke genelinde insanların yaklaşık % 60’ı, Başkent Tahran’da yaşayanların % 75’i, sadece muhafazakârlar ve radikal muhafazakârların aday olduğu seçimlerde, sandığa gitmedi.
Vatandaş, seçime ve onu düzenleyen devletine güvenmediğinin mesajını vermiş, en demokratik şekli ile tepkisini ortaya koymuş ve seçimleri boykot etmiştir.
Demokratik tepkilerinden dolayı İran Halkına Helal olsun.
Petrol ve doğal gaz rezervleri açısından dünyanın en zengin ülkelerinden olan 87 milyon nüfuslu ülkede, adaletsizlikten sonraki en büyük sorun ekonomik sıkıntılar ve işsizliktir.
Bunlara ek olarak, insan hakları ihlalleri ve idamlar dolayısı ile rejime öfkenin arttığı ülkede, gelecekte rejime yönelik tepkilerin farklı boyutlarda kendisini göstermesinin mümkün olduğu değerlendirilmektedir.
Onun içindir ki, İran’daki her konuda son sözü söyleme yetkisine sahip tek adam olan, İran’ın Dini Lideri Sayın Ayetullah Ali Hamaney ile İran Devleti’nin güçlü şahsiyetlerinin, seçimin boykot edilmesindeki mesajları iyi okumaları gerekmektedir.
Dört bin yıllık devlet geçmişi ile dünyanın en eski devleti ve İslami rejimle yönetilmesine rağmen, 2022 yılı İslamilik endeksine (İslami yaşam değerlendirmesi) göre 149 ülke arasında 138 sıra ile birçok Müslüman olmayan ülkenin de gerisinde kalan, komşumuz İran’daki olumsuzlukların, Türkiye’yi etkilemeyeceğini düşünmek hayalperestlik olur.
Bunun içindir ki temennimiz;
- İran’da halkın güven duyacağı bir devlet sisteminin yeniden tesis edilmesi,
- Ülkemiz siyasetçi ve yöneticilerinin, İran’daki % 60 seçmenin boykot ettiği, halkın güvenmediği seçimlerden, kendilerine de bir mesaj çıkarmalarıdır!