İran’ın Kirman kentinde, 3 Ocak 2024 günü, Kasım Süleymani anması sırasında, iki bombanın patlaması sonucu 91 kişi öldü, 284 kişi de yaralandı. Saldırıyı İŞİD’in Afganistan kolu üstlendi.
Bu olay bana, 10 Ekim 2015'te Ankara Garı kavşağında düzenlenen bombalı saldırıyı hatırlattı. Bu saldırıda, pek çok sivil toplum örgütünün katılımıyla düzenlenen Barış Mitingi esnasında, iki bombanın patlaması ile Türkiye tarihinin en kanlı terör olayı yaşanmış ve 109 kişi yaşamını kayıp etmiş, yüzlerce kişi yaralanmıştı. Saldırıyı İŞİD’in yaptığı tespit edilmişti.
İki olay birbirine ne kadar çok benziyor!
Binlerce kişinin katıldığı mitinglerde, iki bomba patlıyor, yüz civarında insan yaşamını yitiriyor, yüzlerce kişi yaralanıyor ve fail İŞİD.
Önce Türkiye’deki olayı irdeleyelim:
2015 yılı Suriye’deki çatışmaların en yoğun olduğu dönemdir. İŞİD’in Suriye ve Irak’taki ilerleyişi devam ediyor.
Suriye meselesinde, başlangıçta ABD ile hareket eden Türkiye, ABD’nin Kürtleri kendisine ortak seçmesi ile hareket tarzını değiştiriyor ve ABD’nin Suriye’deki menfaatlerine zarar veriyor. Türkiye’nin başkentinde bomba patlıyor ve Türkiye, Suriye’de ABD’nin menfaatlerini zora sokacak davranışlardan kaçınıyor.
Şimdi İran’daki bombalara gelelim:
7 Ekim 2023 günü Hamas’ın İsrail’e saldırması ve iki yüzden fazla İsraillinin esir alınması sonrasında, İsrail Gazze’yi işgal etmiş ve yirmi binden fazla insanın yaşamını yitirdiği bu işgal halen devam ediyor.
Gazze saldırısı dolayısı ile İran’ın; Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen’deki silahlı güçleri alarma geçirilmiş, Lübnan ve Yemen’den İsrail’e füzeler atılmaya, İHA’lar ile saldırılar düzenlemeye başlamıştı.
İran Dışişleri Bakanı Sayın Hüseyin Emir Abdullahiyan, Gazze işgali dolayısı ile dört ülkenin, yani Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen’in başkentlerini kontrol ettiklerini söylüyordu.
İran’a bağlı silahlı güçler; Irak’ta ABD üslerine, Lübnan ve Yemen’den İsrail topraklarına, füze ve İHA’lar ile saldırıyor, Hint okyanusu ve Kızıldeniz’deki İsrail gemileri ile İsrail’e yük taşıyan yabancı gemilere saldırmaya devam ediyordu.
Bu gelişmeler yaşanırken, İran Dışişleri Bakanı gerilimi yükseltiyor ve Ortadoğu’daki durumun barut fıçısına benzediğini, bölgenin patlamak üzere olduğunu ve durumun kontrolden çıkma ihtimalinin olduğunu belirtiyordu.
İran’ın gerilimi yükseltmesi ile İsrail, Lübnan ve Suriye’deki İran yanlısı milislere saldırılar düzenledi ve Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Hamas'ın siyasi kanadının en üst düzey isimlerinden Salih Aruri’yi öldürdü.
Lübnan’da Hamas’ın ikinci adamının öldürülmesinden üç gün sonra, İran’da bombalar patlıyor ve ABD Irak’ta Haşdi Şabi Milis Gücü Komutanını kendisine tehdit olarak gördüğünden, kendilerinin düzenlediği saldırı ile öldürüldüğünü ifade ediyordu.
Türkiye ve Ortadoğu’daki suikastlar ile yüzlerce kişinin öldüğü bombalama eylemleri şunu gösteriyor ki; Emperyal devletler hedeflerine ulaşmak için, gerektiğinde bizzat suikastlar yapıyor ya da İŞİD gibi taşeron örgütler vasıtası ile infial yaratacak bombalama eylemleri düzenliyorlar.
Diğer yandan; İran’ın Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu’ndaki sözüm ona eylemleri, ABD ve yandaşı ülkelerin buralara savaş güçlerini konumlandırmasına ve bu şekilde dünya ticaret yollarının bu güçler vasıtası ile kendi kontrolleri altına girmesine olanak sağlıyordu.
Velhasıl; İran’ın, kendisine bağlı milis güçler ile Suriye, Irak, Lübnan, Yemen, Filistin ile Basra Körfezi ve Kızıldeniz’i kontrol etme emperyal düşüncesi, buralardaki devletlerin zarar görmesine ve ABD ile yandaşı emperyal güçlerin buralarda yerleşmelerine zemin hazırlıyor.
Yani İran alan açıyor, ABD ve yandaşları açılan alana yerleşiyor.
Ayrıca İran’ın, aleyhinde olan her olaydan sonra, savurduğu tehditlerin de boş olduğunu, ABD’nin Kasım Süleymani’yi suikastla öldürdüğünde görmüştük.
Kasım Süleymani’nin ABD tarafından suikastla öldürülmesinden sonra, ABD’li yetkililer, İranlıların kendilerini aradıklarını ve "Başka çaremiz yok, itibarımızı kurtarmak için sizi vurmamız lazım. Belli bir askeri üsse 18 füze fırlatacağız ama endişelenmeyin, füzeler üsse ulaşamayacak.” diyerek garanti verdiler diyor. İran söylenildiği gibi Irak’taki ABD üssüne 18 füze atıyor, füzelerin 5'i havada imha oluyor, diğerleri üssün çevresine düşüyor!
İran’ın; ABD ve İsrail’in doğrudan kendisine saldırmasına rağmen ve bunca bağırıp çağırmasına karşılık, şimdiye kadar ne İsrail’e ne de O’nu destekleyen, başta ABD olmak üzere, diğer ülkelere doğrudan saldırdığına şahit olmadık.
Bilakis, İran’ın; Suriye, Irak, Lübnan, Yemen ve Filistin’deki emperyal faaliyetleri, ABD ve İsrail’e bahane yaratıyor, onların bu bölgelere saldırmasına ve askeri üsler kurmalarına yarıyor. Bundan dolayıdır ki Irak, Suriye ve Arap yarımadasındaki birçok ülkede ABD üssü var ve bundan dolayıdır ki İsrail her fırsatta Lübnan ve Suriye’yi bombalıyor, Suriye ve Filistin topraklarını işgale devam ediyor.
Öyle olunca, insan düşünmeden edemiyor!
İslam Dünyası ve Filistin’e dostluk mesajları veren İran, aslında ABD ve İsrail’e mi çalışıyor?