İnsan doğası, kalıtım, genler, sonraki iş belki de. Gerçi insanoğlu hiçbir şeyi böyle askeri hiyerarşiye göre değerlendirmiyor, değerlendirmemeli de. Şartların olgunluğundan, uygunluğundan birçok ülkede bilim adamları, gen haritalarını bile oluşturuyor. Küçük yaşlarda üniversitelerde okuyan IQ’su yüksel dâhi çocuklar, IQ’su yüksek insanlardan alınan spermlerle döllenme vb. şeyler günümüzün gerçekleri zaten.
ŞARKILARIMI ALDILAR YÜREĞİMDEN
Beynimde uğuldayan siren sesleri
Artık dinsin istiyorum
Küskünüm
Yorgunum da
Şarkılarıma bile kulak tıkayacak kadar!
Ölümlerden kopup gelen bir uyku
Sarmış bedenimi
Şarkılar, ama bırakmıyor yakamı
Şarkılar gözlerime doluyor
Islak kirpiklerimden akıyor
Yanaklarıma asılarak intihar ediyorlar!
Ne yapayım?
Hem ben ne yapayım?
Yılanların olduğu yerde ağır hareket etmeli!
Şiir yazmak benim neyime?
Bir bir sönüyor yüreklerin ışıkları
Aydınlığım, güneş olsa ne yazar?
Alışkanlıklarıma bağlıyım, biraz da hüzün
Değişen şeylerin hep kötü değişmesinden!
Şarkılarsız yürek
Yıldızlarsız bir ahşap oteli ölümü
Öyle kimselersiz!
Ağlamak için vakit geç mi?
Kana kana ağlamak için vakit geç mi?
Şarkılar, tırnaklarını yüreğime geçirdi!
Şarkılar öldürüyor beni!
Hey, dünya!
Özlemlerimi anlatamasam
Yazıklar olsun bana!
(YÜREĞİNİZİN KAPILARINI KIRACAĞIM)
Şimdi sadede geliyorum. Özgürlük pahalıdır. Bireysel olarak da, toplumsal olarak da özgürlüğün bedelleri vardır. Üretimin yoğun olduğu üretim toplumlarında demokrasi ve özgürlükler, şu veya bu ölçüde vardır. İnsan özgürlüğü biraz da tercihlerinin fazla oluşuyla ilgilidir.
Bakın, birçok ülke İstanbul’un nüfusunun yarısına bile sahip olmadıkları halde koca Türkiye’nin 30 misli fazla üretime sahipler. Bireysel özgürlüğün ve yaratıcılığın yaşandığı toplumlarda üretim artar. Üretim ve özgürlük, birbiriyle ilintilidir. Sanayinin yeterince gelişmediği, üretimin sınırlı olduğu toplumlarda demokrasi de olmaz, özgürlükler de. Burada ranta ve hukuksuzluğa dayalı despotik bir toplumsal yapı olur. Tıpkı yaşadığımız ülkede olduğu gibi. Bireysel yetersizlikler de çokça zaten bu örgüyle ilintilidir. Üstelik dikkat edin köyden kasabaya, kasabadan küçük kentlere, oradan metropollere, megapollere gittikçe özgürlükler de nispeten artıyor.
Özgürlük ve demokrasi, sanayi toplumların gereği ve özelliğidir. Kent kültürünün olduğu yerlerde farklılıklar ve özgürlükler yaşanır. Dar çevrelerde düzen ve sistemin acımasızlığına, insani yetersizliğin yıkıcı despotluğu da eklenir ki bu ölümcüldür. Nazizm, biraz da budur! Her şey, insan için. İnsan için, önce düzen ve sistem. Sonra da tabi ki hayat dolu insan. Ama insan için, insanın kişilikli ve yaratıcı olabilmesi için o kadar çok ve değişik faktör var ki.
Ben, sözü Ömer HAYYAM’ın dörtlüğü ile bitirmek istiyorum. “Ruhumu saldım bu dünyanın maverasına/ Esrarını öğrensin diye/ Geldi ve bana dedi ki/ Cennet de, cehennem de senin içinde”
Evet, iyilik de, kötülük de insanın içinde. (31 Mart 2000 / ROJA WELAT)
(GAZETE VE EDEBİYAT DERGİLER YAZILARI/ 1994-2018 / AŞKI OLMAYANIN ŞİRİ OLMAZ) (J&J YAYINLARI – Eylül 2018)
Şiirler, sonradan bu yazı için eklenmiştir.
Coronadan bilimin rehberinde kurtulacağız; ama bu coronovari düzenden de çıkış yolunu bulmalıyız. Bir üretim seferberliğinde ve özgürlükler düzleminde insanca yaşanabilecek günler diliyorum. “Namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça hiçbir şey düzelmez!”