Bakın Brütüs’lerden, Salierler’den dilim çok yanmış. Ama “Namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça hiçbir şey düzelmez.” Mert insan, onurlu insan, kendisiyle barışık olan ve insan sevgisiyle dolu insan; iyilik duygusunu asla yitirmez. Görev olduğu için, böylesi davranışlar erdem olduğu için ya da cennetle ödüllendirileceği için değil, başka şekilde yaşayamadığı için yapar.
MASUM PINARLAR
Çok örselediler yüreğimi
Emek verdiğim insanlardan korkar oldum!
Bir dost geçiyor deseler
Sırtımı kolluyorum!
Küçük adamlar çok ve küçük
Artık dayanamıyorum!
Ve inanın bunlar büyümez cinsten
Yazıklar olsun!
Hey, kızlar!
Masum dudaklarınızdaki pınarlar
Yüreğimin iksiri olsun!
(YÜREĞİNİZİN KAPILARINI KIRACAĞIM)
Güzellikler de içten gelir. Ve içi kötülükle dolu olan, mutluluğunu, başkalarının mutsuzluğu üzerine kuran psikopat tipler, güzel insanlardaki iyilik duygusunu zedeler de, perçinler de. Bu, biraz da kişilerin direncine bağlıdır. Üstelik toplumlarda böyle ucube tipler, şu veya bu ölçüde “değer” de görebilir. Çünkü böyleleri çıkarcı ve hırslı olurlar, üstelik hem suçlu hem de güçlü. Bizim insanlarımız da çokça böyle şirret tiplerden çekindiklerinden pek bir şey yapmazlar. Hani denir ya, çamura taş atma, üstüne sıçrar, diye. Temiz kalplilikle bayağılığa, kabalığa, samimiyetsizliğe, tutarsızlığa, bencillik ve fanatikliğe karşı durmak gerekir. “Hiçbir zaman tam karanlık değil geceler!” Parmaklarımız birer kandil olmalı, gecelere tutmalıyız! İnsanın, varsa içindeki karanlıklara da. “Dilim varmıyor söylemeye ama/Suçun büyüğü de senin canım kardeşim.” Bunları niye anlattım? Çünkü malzememiz insandır. Ve ayakları yerden kesik bir iyimserliğin topluma yararı da olamaz. Dünya, bir çırpıda gül bahçesi olmuyor. Belki “gerçekçi” bir karamsarlık, bir yanıyla böylesi bir iyimserlikten daha diri tutar insanı. Onun için yaşananları hesaba katarak değerlendirme yapmakta yarar var. Kol kırılır, yen içinde kalır tavrı ikiyüzlülüğün ta kendisidir. Bu ikiyüzlü tavır, yıllarca ne yazık ki, en sağından en soluna bütün ideolojik yapılanmaların olduğu her yerde mübahtı. Biraz da ondan bir türlü iflah olamadık. Açıklığın, saydamlığın olduğu yerde güzellik boy verir. Dolayısıyla düzeni ve sistemi demokratikleştirmek, üretim toplumu oluşturmak, kimsenin kimseye muhtaç olmadığı ve aynı zamanda herkesin herkese gereksinim duyduğu adaletli bir toplumsal örgüyü oluşturmak gerekir.
KAHRI KALMASIN ÂŞKIN!
Ulaşabildiğin her güle su ol yüreğim!
Başka nasıl çıkar ki acısı erimenin?
Zaten kahrolmakta birebirsin
Kendini âşka adamakta birebir
Ulaşabildiğin her güle su ol yüreğim!
Varsın anlamasınlar serinliğini
Bak hayatın gizi ne kadar acı
‘ Bir varmış bir yokmuş’
Bak yitirmiş düşlerini âşklar
Yerde öyle körpe ve sere serpe
Kanını donduruyor insanın!
Ah, hüznüm kadar gururlu şarkılar!
Ulaşabildiğiniz her güle su olun!
Ölümden başka, kahrı kalmasın âşkın!
(YÜREĞİNİZİN KAPILARINI KIRACAĞIM)
İnsan toplumsal bir varlıktır. Günümüzde artık, “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” sözünden öte, bana düzenini, sistemini söyle, yani toplumunu, toplumsal örgünü söyle, sana kim olduğunu, ne olduğunu ve bütün kişiliğini söyleyeyim geçerlidir. Önce yalanı, ikiyüzlülüğü, sinsiliği, tilkiliği, yani alçaklığı yaratan şartları ortadan kaldırmak gerekir. Kötülüğün kaynağı, bireysel değil, toplumsaldır. Sivrisinekleri öldürmek çözüm değil, bataklığı kurutmak gerekir. Bunlar, ideallerdir. Yaşam idealize edilmeyecek kadar reeldir. Bu realiteyi yaratan en büyük gerçek de pusuda bekleyen ölümdür. Yaşam, bir yanıyla yanlış yapma hakkını kullanma sürecidir de. İnsanoğlu yaşadıkça yanlışlıklar yapar. Ama kasıtlı olmaması koşuluyla, varsa yanlışlarını düzeltmesi koşuluyla yanlışlar öğretici, eğiticidir. “Tez tutun elinizi iyi işler yapmada.”
Dünyanın en güzel sözlerinden biridir bu atasözümüz: “İyilik yap, denize at; balık bilmezse Halik bilir.” Unutmayın, ölüm pusuda!
(Gazete ve Edebiyat Dergileri Yazıları-Aşkı olmayanın Şiiri Olmaz)
Sevgiler, saygılarımla…