İNSANIN ÖZGÜRLÜK EVRENİ -2-

Bêjdar Ro Amed

Oluş

Evrenin, başlangıç aşamasında açığa çıkan enerji, oluş öncesi evrenin yoğunluğunu göstermektedir. Yoğunluğun kapsayıcılığı, açığa çıkan enerjinin kapsayıcılığını da ortaya koymaktadır.

Bu nasıl bir yoğunluktur? Bunun tarifini yapmak zor olsa da, evrendeki her oluşum, bu zorluk kadar gizemlidir. Atomlar, güneşler, gezegenler, bitkiler, hayvanlar, insan ve toplum… ve de canlılık. Tüm bunlar mucizevidir. Mucizevilik bilinmeze, sırlı olana dair değildir. Çok yüksek bir bilinirlik hali olsa dahi, yine de mucizevidir. Oluşum ve canlılığın kendisi mucizevidir. Yokluğun yoğunluğu, varlığı oluşturur. Bu anları düşünmek, anlamaya çalışmak insanı büyüler.

Enerjinin oldukça yüksek düzeyde açığa çıkması, bir evre’nin sonu yeni bir evre’nin başlangıcı olur. Yokluk varlığa döndükçe, oluşun görünür olma aşamasına da girilmiş olur. Evrenin başlangıç aşamasında, çok çok yüksek bir enerji ve ısı açığa çıkardığına dair, bilim insanları hemfikirdir. Enerjinin bu hali, yüksek bir basıncı da gerekli kılar. Boşluğun yoğunluk hali, tekilliğin sürdürülemezliğini göstermiştir. Hareket, canlılık ve oluşla beraber, zaman ve mekanda gelişmeye başlar. Oluşun bu ikili hali, evrenimize özgü bir süreci başlatmıştır. Bu özgünlük, başka evrenlerde var mıdır, bilemiyoruz. Oluş bu ikili halin dokunuşlarıyla evrenimizi oluşturur. İnsan aklı nasıl ki çok özgün haliyle, kocaman, toplumsal bir dünya inşa ediyorsa, enerji de evreni inşa etmiştir. Enerjinin bu büyülü hali, her şeyin temelidir.

Oluş sonrası

Evrenin oluşumu açısından, ilk 3 dakika önemlidir. Bilim insanları, bu ilk üç dakikayı önemli sayarlar. Bu ilk üç dakikada evren soğumaya başlar. Baştaki bulamaç hal, daha belirgin bir desene dönüşür. Aslında bu, enerjinin maddeleştiğine dair bir göstergedir. Atom altı parçacıklardan çekirdeğe ve atoma giden yolun açılmasıdır. Fotonlar eğilimlerini bundan yana yapmıştır. Evrenimiz, oluşumunu gerçekleştirmektedir. İnsana kadar gelen sürecin temelleri atılmaktadır. Tüm bunları anlamlandırmak heyecan verici olmak kadar, şaşkınlık da yaratmaktadır. Maddenin temel kaynağının enerji olduğunu bilmekle beraber, bu inşada, temel yapı taşlarının atom olduğunu da unutmuyoruz. Atomlar genelde proton, nötron ve elektron olarak dizilirler. Bunları oluşturan da kuarklar ve fotonlardır. Burada ikili yapının belirgin halini görmekteyiz; proton artı iken elektron eksidir. Hadronlar ve Leptonlar kümelenmesi ile karşımıza çıkarlar. Hidrojen, oluşumuyla, büyük bir rol oynar. Güneşin temel yapı taşı ve kaynağıdır. Evrende yaşam ve canlılığın gelişmesinde, güneşin tarifsiz bir rolü vardır. Tüm yaşamlarımızı güneşlere borçluyuz demek, abartılı olmayacaktır. Tüm elementler güneşle oluşmaktadır. Her güneş, yeni bir big bang‘dir. Bu, her güneşle yeniden oluşmak demektir. Hatta daha ötesidir. Evrenin ilk oluşum anında, elemen sayısı birkaç tane iken, her güneş ölümünde, onlarca element oluşmaktadır. Bir süpernova yıldızının sönmesi, yani ömrünü tamamlaması, demir elementine kadar giden yolu açar ve bununla elementler oluşur ve çoğalır. Yani evrenin inşası güneşle olur. Güneşin kaynağı ise hidrojendir. Evrenin oluşumunda oluşan, birkaç elementten biridir. Oluşmadığını düşünürsek, o zaman evrenimiz farklı bir gelişim içinde olacaktır. Oluşumun özünü ve biçimini farklı kılacak bir sürü olasılıkla iç içeyiz. Her biri ayrı heyecan ve mucize olan bir evrim izlemekteyiz.

Desenleşme

Desenleşme, forum kazanma bu aşamadan sonra çoğalmaya başlar. Evrenimiz belli bir görünüme erişir. Dünyamız, denizler, atmosfer, bitki, hayvan ve insana kadar gelen bir evrim süreci yaşanır. Hiçbir parça bütünden kopuk olmaz. Her birinin özgün ve özerk yanları olmakla beraber, bütünü tamamlarlar. Evren, insanla görünür ve bilinir olur. İnsanın kendini görmesi de, bu süreçleri anlamakla gerçekleşir.

Bitti

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.