“Keşke, diyorum
İnsan insanı hiç tanımasaydı.”
-Şükrü Erbaş
Hemen hemen her gün çeşitli gazetelerin köşe yazılarını takip ediyorum. Çoğu aynı konuların çevresinde dönüp duruyor. Siyaset, ekonomi, döviz, spor… Elbette bu konularda yazıların yayımlanması gerekiyor fakat bazı yazarları tenzih ederek söylemeliyim ki bütün yazılar birbirini andırıyor. Bundandır ki yazılarımın genellikle maneviyat ve edebiyatüzerine olmasına dikkat ediyorum. Sadece gündemdekileri değil daima gündemimizde olması gerekenleri yazmaya özen gösteriyorum. Bu minvalde yazmak zorlu fakat zevkli bir süreci beraberinde getiriyor. Buradaki asıl mesele gülü severken dikenine katlanmak değil, gülü dikeniyle birlikte sevmek.
Zaman zaman yazdıklarımı gözden geçiriyorum. Bu gözden geçirme süreci benim kişisel serüvenimi hatırlamamda ve tekrara düşmememde büyük bir fayda sağlıyor. Yazdıklarımın sadece çok az bir kısmını yayımlasam da tüm yazdıklarımı bu nedenden dolayı tekrar tekrar okuyorum. Sildiklerim, çöpe attıklarım ve hatta bir daha görmemek üzere kaldırdıklarım da oluyor bunların arasında. Ayrıca her seferinde dikkatimi çeken bir husus oluyor: Yazdığım birçok şey dönüp dolaşıp insana varıyor. Bunun sadece benim kalemimle mi alakalı olduğunu düşündüm fakat böyle olmadığını anladım. Yazının bulunuşundan bugüne yazan da insan, yazılanların muhatabı da insan olduğu için dönüp dolaşıp ona varması gayet normal bana kalırsa. Bir şiirimde yazmıştım: “Aradım bir yol yeryüzünde/ Kaçtıysam da bulamadım insandan farksız.”
Kısa bir süredir yeni bir defter tutmaya başladım. Bu deftere yazdıklarımın tek bir konusu var: İnsan. Diğer yazdıklarımdan bağımsız olarak bu konuya ayrı bir yer vermek istedim çünkü birkaç sayfayla yazılabilecek veya yazılarımın satır aralarında bahsedilecek bir şey değil. Öyle ki bu kısa sürede yazdıklarım yüz sayfayı aştı bile. Demek ki konu seçimim isabetli olmuş ve yeryüzündeki son insan olmadığım sürece daima isabetli bir karar olacak.
Yoğun bir şekilde insanlarla iletişimde olduğumuz bir akademik yıl daha bitmek üzere. Her akademik yılın sonunda bir şeyi yeniden öğreniyorum: Öğreneceklerimiz bitmeyecek. Buradaki öğrenme eyleminden kastım kitabi bilgiler değil, sadece insanlardan ve hayattan öğrenebileceğimiz deneyimler. Daha iyi bir insan olabilmek için iyisiyle kötüsüyle her insana ihtiyacımız var. Hayatın iniş ve çıkışlardan ibaret olduğunu hesaba katarsak bu düşüncemiz daha güçlü bir hal alır diye düşünüyorum. İnsan insanın hem yurdu hem kurdudur. Bu açık ve nettir.
Yaşadığımız iyi anılar da geride bir yorgunluk bırakır. Bunu yürümeye benzetebiliriz, hayra da şerre de giden yolda ayaklarımız ister istemez yorulur. O yüzden iyisiyle kötüsüyle biten bir akademik yılın ardından kısa bir süre de olsa inzivaya çekilmek, sadece kendi zihnimize söz hakkı vermek yenilenmemiz açısından kıymetli bir başlangıç olacaktır. Bunu ihmal etmemeliyiz, edemeyiz.
Bir ömür kendi zihnimiz ve bedenimizle vakit geçireceğimiz için en çok da kendimizi ihmal etmemeliyiz. Buna çok riayet ettiğim söylenemez fakat bunun bilincindeyim. Çok sevdiğim bir şairin yazdığı gibi: “Korkma yanındayım, dedim kendime.” Kendimizin yanında olduğumuzu hissettirelim.
Biraz karışık bir cümle oldu değil mi? Olsun.
Zeynel Hebun Güler