İNSAN VE EVREN -1-

Bêjdar Ro Amed

Evren nasıl var oldu, sorusu gündemden düşmeyen bir sorudur. Bu yönlü meraklar giderilebilmiş değil. Her inanç, kendi cephesinden cevaplar aramakta ve kendi ideolojik çizgisi çerçevesinde yanıtlar bulmakta ve vermektedir.

Oluşmanın Sırrı

Nereden geldik, nasıl oluştuk? Biten bir evrenin sonucu muyduk? Varlığımız, kendi ömrünü tamamlayan farklı bir evrenin sonucunda mı doğdu? Bittiğini düşündüğümüz evreni oluşturan neydi? Nereden gelmişti evren, o da başka bir evrenden gelmiş olabilir miydi?

Soru ve irdelemelerimizi ardı ardına bu şekilde devam ettirmek mümkündür. Cevabını oluşturduğumuz yorumlar, sorularımızın yanıtı olmamaktadır. Sorularımıza yanıt ararken, nasıl bir fikre ve inanca sahip olduğumuzun bir önemi yoktur. Bütün ideolojilerin ve inançların cevabını bulmaya çalıştığı soru veya sorulardır bunlar. Verilen ve oluşturulan cevaplar, yeterli yanıtları oluşturmadığından, meraklar devam etmektedir.

Evren veya Evrenler Nasıl Oluştu?

Küçük bir çocukken, anne ve babalarımıza nereden geldiğimizi ya da nasıl oluştuğumuzu sorardık. Cevabını alamadığımız bir soru olurdu bu. Yaşımız ilerleyip büyüdükçe, sorunun yanıtı kendiliğinden ortaya çıkardı. Soruyu sorduğumuz bu zaman dilimlerine gittiğimizde, kendi kendimize gülerdik. Bu kez, o yaşta bu tür soruları sormanın nedenlerine inerdik. Tıpkı evren gibi yanıtı olmayan bir soru olarak kalırdı bu çabamız. Bu soruyu o yaşlarda neden sormuştuk? Bugün, bu yaşlarda, evren nasıl oluştu, bizler nereden geliyoruz sorusunu neden soruyoruz? Engellenemeyen bir dürtü, dipten gelen bir dalga gibi bu soruyu sordurtuyor bizlere. Çocukken sorduğumuz soru, belki de büyüyünce soracağımız sorunun cevabına yöneliktir.

Evren hep var mıydı, hep var olan ve hep var olacak bir şey var mıdır, hep var olmak nasıl bir şeydir, hep var olmak aynı zamanda hep yok olmak anlamına gelmez mi? Hep yok olmak nasıl bir anlamdır, var olmak veya olmamak… Buradaki ince çizgide gidip geliyoruz. İnce ama derin bir çizgi. Hem derin hem de ince olmak… İnce oluşu, cevabın çok fazla uzaklarda aranmamasını göstermektedir. Derin oluşu ise anlam gücünün kapsayıcılığına işaret etmektedir.

Hep var olmak, mutlak bir anlam olduğundan, yaşadığımız evrende karşılığı yoktur, varsa da biz bilmiyoruz. Bu irdelemeyi yapmamızın nedeni, varlığın mutlak halinin yokluğa tekabül etmesinden dolayıdır. Mutlak olan, olmayandır. Bu nedenle bilinmeyendir de. Evrenimizin nasıl oluştuğunu ya da nereden geldiğini bilmememiz bundan mıdır? Mutlak olan gizli bir hal mi var? Bizler bu mutlak halin dışında mıyız? Zihin gücümüz bunu cevaplamaya yeterli midir, bu niteliğe ulaşabilme imkanı var mıdır, bu sınırlarda mı geziniyoruz?

Yoksa her şey çok açıkta bizler mi göremiyoruz? Bir evren oluşumu varsa, bu oluşum, kendi oluşum halini kendi içinde barındırmaz mı? Evren bizlere bunun ipuçlarını vermiyor mu? Oluşumun her hali, evrene dair sorunun cevabı değil midir?

Düz çizgisel veya döngüsel bir evren işleyişine sahip olmuş olsaydık, evreni anlamamız çok zor olur ve sorularımız havada kalırdı. Bilimin ve bilimsel paylaşımın gelmiş olduğu aşama itibari ile ne düz çizgisel ne de salt döngüsel bir evren işleyişine sahip değiliz. Ne hep değişen bir evren var ne de hiç değişmeyen bir evren var. Değişen evren kadar, değişmeyen evrensel özelliklerle de iç içeyiz. Böyle bir evren, kendi oluşum sırlarını vermiyor mu bizlere? (Devamı var)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.