Ali Abbas Yılmaz / Özel
Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinde Özdemir (Fatihpaşa)mahallesinde bulunan Keldani Kilisesinin avlusunda dünyaya gelen ve altın işlemeciliği (Telkari) sanatının bugüne kalan birkaç temsilcisinden biri olan Yusuf Karadayı, kuyum sanatının bugün geldiği noktaya ilişkin çarpıcı tespitlerde bulundu.
Günümüz dünyasında her şeyde olduğu gibi kuyum sektöründe de sanayileşmenin etkisiyle seri üretimin yapılırken, 500 yıldır ayakta kalmayı başaran Ermeni, Süryani ve Keldani ustaların elinde bugüne aktarılan Telkari sanatını büyük bir özveri ile sürdüren Yusuf Karadayı, ustası Enver Yörük’ten devraldığı sanatı yeni kuşaklara öğretmenin haklı gururunu yaşıyor.
Sur’un kadim halklarından, Ermeni, Süryani ve Keldanilerin geçmişten bugüne taşıdığı bir sanat olan Telkari / altın işlemeciliğinin Diyarbakır’daki son temsilcilerinden biri olan Yusuf Karadayı ile kuyum işçiliği üzerine konuştuk.
‘Keldani Kilisesinin avlusunda doğmuşum’
“1962 Diyarbakır doğumluyum. Sur ilçesi Özdemir (Fatihpaşa)mahallesinde bulunan Keldani Kilisesinin avlusunda doğmuşum. Yaklaşık 25 yıl Sur’da kaldıktan sonra oradan çıktık. Çocuklar büyüyünce kaldığımız ev bize küçük geldi ve Diyarbakır’da yeni yerleşim yerlerinden olan Otogar civarına taşındık. Ben, aynı zanda 30 yıldan bu yana da Keldani Kilisesinin Vakıf Başkanıyım. Babam da 30 yıl kiliseye baktı ve ben de 30 yıldır Kiliseye bakıyorum.
‘Okuldan çok kuyum işçiliğine hevesim vardı’
Çocukluğumdan beri kuyum işine merak saldım ve hem okula gidiyordum hem de dükkânda iş öğrenmeye çalışıyordum. Aslında okuldan çok kuyum işçiliğine hevesim vardı. Bizim buradaki Ermeniler, Süryaniler, Keldaniler hepsi de genellikle bu işle uğraşırlar. Benim akrabalarımın hepsi de bulundukları yerlerde İstanbul’da, Amerika’da, Mardin’de kuyum alanında ileme yapıyorlar.
25 Çırak yetiştirdim
Benim şuan Kanada’da bulunan ustam bana kuyum işçiliğini öğretti ve ben de elimden geldiği kadar öğretebildiğim herkese bu işi öğretmeye çalışıyorum. Şuana kadar yetiştirdiğim insanların sayısı 25’i bulmuştur. Yetiştirdiğim insanların şimdi burada, başka yerlerde dükkânları var.
‘Hıristiyan, Müslüman ayrımı yapmadan bu sanatı öğretiyoruz’
Benim Sur’da atölyem de var satış tezgâhım da var. Hem atölyede hem de satış tezgâhında çalışıyoruz. Bu sanat Ermeni, Süryani ve Keldani halklarının geçmişten bu yana getirdiği çok değerli bir sanattır. Ben de Keldani olduğum için biz de elimizden geldiği kadar el işçiliğimizi geliştiriyor ve yeni yeni modellerle üretim yapıyoruz. Bu sanatı yaymak için elimizden gelen çabayı gösteriyor ve çıraklar yetiştiriyoruz. Hıristiyan, Müslüman ayrımı yapmadan öğrenmek isteyen herkese bu sanatı öğretiyoruz. Biz ölürüz ama sanat ölmez, o nedenle bu sanatı geleceğe taşıyacak herkese öğretmenin gayreti içindeyiz. Benim bu işle uğraşan akrabalarımın çoğu ölmüş gitmiş. Biz de öleceğiz ama sanat ölmez. Sanat altın bileziktir, ölmez.
‘Bildiklerimizi gelecek kuşaklara aktarıyoruz’
Diyarbakır yöresine has, kişnişli bilezikler, kolyeler, püsküller, takılar yapıyoruz. İncili bilezikler, yüzükler, bronşlar, kolyeler, takılar yapıyoruz. Taşlı takılar, bilezikler, yüzükler, küpeler. Yine hasir bilezikler, kolyeler yapanlar var. Biz yapmıyoruz ama ihtiyaç halinde yaptırıyoruz. Bütün bildiklerimizi gelecek kuşaklara aktarıyoruz.
‘Olaylar olduğunda turist gelmiyor’
Şuan işlerimiz eskisine göre çok düşüktür. Tabii, Ramazan dolayısıyla da daha da düştü. Elbette ki, Sur’daki olayların da işlerimizin düşmesinde çok etkisi oldu. Burada olaylar olduğunda turist gelmiyor ve haliyle işlerimiz çok düşüyor. Mardin’e bünde30 otobüs turist geliyordu ama şimdi bu olaylardan sonra bir otobüs turist ancak geliyor. Buraya da eskiden turist geliyordu ama şimdi kimse gelmiyor. Yakın zamanda Hz. Süleyman’ın açılmasıyla biraz bir kıpırdanma oldu, İnşallah bu böyle devam eder. Yine, bu sokak sağlıklaştırma çalışmaları çarşının görünümünü çok değiştirdi, çarşıya bir renk geldi. Tabii ki, çarşının eski hareketliliğinden çok uzaktayız ama gittikçe bir iyileşme yaşanıyor, inşallah ileride daha iyi olur.
‘Kendi çocuğumuza bile öğretemiyoruz’
Tabii el işçiliğine şimdilerde rağbet de çok azalmış. Biz elimizden geldiği kadar bu işi devam ettirmeye çalışıyoruz ama işlerin eski tadı yok. Bizimkisi bir heves, şuan 55 yaşındayım her gün yeni bir şey üretmeye çalışıyorum. Bu sanatı yeni yeni insanlara öğretmek istiyorum ama yeni nesilde pek bu işe heves kalmamış. Kendi çocuğumuza bile öğretemiyoruz. Heves bambaşka bir şeydir, her şey para değildir. Benim 8 -9 yaşlarında bir çocuğum var ama heves olmadıktan sonra öğretmek çok zor.
‘Birbirimizin inancına saygılıyız’
Şuan, 25 yıldır yanımda olan bir çırağım var ve o bu sanata çok heveslidir. O Müslüman ben Hristiyanım, o bana ben ona, birbirimizin inancına saygılıyız. Bu vesileyle tüm Müslümanların Ramazan ayı mübarek olsun. Tüm İslam alemine Ramazan kutlu olsun!”