İNSAN, MERAK ve ÖĞRENME

Ali Ekber PEKŞEN

İnsanın hayatı; doğduğu coğrafya, coğrafyadaki hayat anlayışı ve kültürel yapı ile ailesinin; inançları, gelenekleri ve yaşam biçimi gibi, de facto ilişkiler ağının ürünü serüvenlerin toplamıdır. Bu serüvende, bireyin aldığı eğitim çok önemlidir. Eğitimin ilk yaşantıları; ailede başlar, çevreyle devam eder ve örgün eğitim kurumlarının faaliyetleriyle belgelenir.

İnsanlığa ait kayıtlar; tarihin her döneminde, okuma uğraşına zaman ayıran insanlar olduğunu belirtir. Ancak; okuma uğraşı olan insanların, okudukları şeyler farklı farklıdır. Kimileri gazete ve çizgi roman okur, kimileri roman okumayı sever, kimileri; astronomi, hayvanlar alemi yada teknik buluşlarla ilgili yazılanları okumaktan hoşlanır.

Atlarla, kuşlarla, bitki çeşitleriyle, akarsular, göller, denizler, deniz canlıları ya da değerli taşlarla ilgilenen biri; başkalarının da bunlarla aynı derecede ilgilenmesini bekleyemez. Beklememeli de. Yayınlanan spor karşılaşmalarını hiç kaçırmayan biri, bazılarının spordan sıkıldıklarını anlamayabilir.

Dolayısıyla her insan; bedensel, zihinsel, duygusal özellikleriyle diğer insanlardan farklıdır. Bireysel ayrıcalıkların yanı sıra; doğdukları yer, aile, etnik köken, cinsiyet gibi farklılıklarına rağmen, tüm insanları ilgilendiren ortak şeyler var mıdır? Bu sorulara evet cevabı verebiliriz. Evet cevabı, tüm insanların ilgisini çeken başkaca soruların var olduğunu kabul ettikleri anlamına gelir.

Örneğin;

Hayatta en önemli şey nedir? Sorusuna;

Yaşama tutunmaya çalışan; açlık sınırındaki bir insan yiyecek, soğuktan donmak üzere olan insan güvenli bir barınak, kendini yalnız hisseden birisi başkalarıyla birliktelik cevabını verebilir. Bu ihtiyaçları karşılanan insanların halen de ihtiyaç duyduğu şeyler olabilir. Yaşamak için beslenmek gerekir. Herkesin sevgiye ihtiyacı vardır. Tüm bunların ötesinde, insanların merak ettiği şeyler de vardır. Merak; insanı araştırmaya, yeni bilgiler edinmeye, öğrenmeye yönlendirir. İnsanın merak ettiği şeyleri araştırmaya başlaması, öğrenme isteğidir.

İnsanlar; kim olduklarını, neden yaşadıklarını bilmek isterler. Hayat nedir? Neden yaşıyoruz? gibi sorularla ilgilenmek; değerli taşlar ya da pul toplamak gibi rastlantısal bir olay değildir. Bu gibi sorulara cevap arama uğraşına girişen insanlar, dünya var olduğundan bu yana insanlığın tartıştığı şeyle ilgilenmeye başlamış demektir.

Evrenin, dünyanın ve hayatın nasıl ortaya çıktığı sorusu; geçen olimpiyatlarda en çok madalyayı kimin aldığı sorusundan daha önemli ve daha bir üzerinde durulmayı gerektirir.

“Dünya nasıl yaratıldı? Ya da meydana geldi?”

“Olan bitenin ardında bir güç ve bir anlam var mı?”

“Ölümden sonra hayat var mı?”

“Niye böyle sorular sormalıyız?”

“Nasıl yaşamalıyız?” ……… gibi sorular, çağlar boyu insanları meşgul etti. İnsanın kim olduğunu, dünyanın nasıl oluştuğunu sorgulamamış hiçbir uygarlık bilmiyoruz. İnsanlık tarihiyle ilgili bulgular ve belgeler; tüm kültürlerin ve uygarlıkların bu sorulara cevap aradığını ve pek çok değişik cevaplar verildiğini gösteriyor.

Günümüz insanı bu bildik soruların cevaplarını, kendisi bulmalıdır. Her farklı cevap; insan aklını özgürleştirmeye katkı sunacak, yaşantıları çeşitlendirecek, insanlığın zenginliği olacaktır. “Tanrı var mıdır?”, “ölümden sonra farklı bir hayat var mıdır?” gibi soruları birey kendince cevaplamalıdır. Bu gibi soruların cevapları ansiklopediye bakılarak verilmemeli. Ansiklopedideki cevap, o belgeyi kaleme alanlara aittir. Oysa her insan, hayata dair bu tür sorulara kendi cevabını üretmelidir. Ansiklopedi bize nasıl yaşamamız gerektiğini anlatmaz. Ancak bu güne kadar yaşamış başkalarının neler düşündüğünü, dünya görüşünü söyler. Bu bilgiler de, kişisel görüşlerin oluşmasında ancak yol gösterici olabilir.

İnsanı bu soruların cevaplarını aramaya yönlendiren merak duygusudur. Merak; düşüncenin ürünüdür. İnsan, düşündüğü için merak eder. Merakını gidermek için; sorar, araştırır, gözlem yapar, yeni bilgiler edinir. Bu faaliyetler; hayatı anlamlı kılar. Merak duygusunu canlı tutacak öğrenme yaşantıları, çocukların hemen hepsinde var olan hayret etme yeteneğini harekete geçirir. Jostein Gaarder; Sofie’nin Dünyası’nda “İyi bir filozof olabilmek için gereksindiğimiz tek şey hayret etme yeteneğimiz.” der.

Sonuç olarak sürece istekle katılan birey; hayatı olduğu gibi kabul etmez, yeni bilgiler üretir. Yeni bilgiler; iyiyi, güzeli, adaletli ve insanca olanı aramanın anahtarıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.