İngiltere’nin Kürt Politikası (1918-1932)

Müslüm Üzülmez

Kadere ister inanalım ister inanmayalım, kesin olan bir şey var ki o da Kürtlerin kaderinin kötü yazılmış olmasıdır. Kürtler kendi iç dinamikleriyle bir yere gelemedi, kendi kaderini kendisi belirleyemedi. Ortak bir amaç etrafında enerji ve hayallerini güçlü bir şekilde açığa çıkarmayı başaramadı. Hep dış güçler, büyük devletler kaderinde belirleyici oldu. Çok çok eski zamanlarda olanları bir tarafa bırakıp daha yakın dönemlerde tarihsel süreç içerisinde yaşanan ve Kürtlerde bir travmaya neden olan tarihi gelişmelere baktığımızda çok net olarak görebiliriz bunu. Tarihin bu şekilde gelişmesinde elbet Kürtlerin çok günahı var, ama daha çok Kürtlerin büyük, emperyal devletlerin mücavir, yanı etki alanına girmesinden veya bulunmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Tarihte Kürtler/ Kürdistan üç kez bölünmeye uğradı ve bölünme bölünmeleri getirdi. İlk bölünme 17 Mayıs 1639’da Safevî (İran) ve Osmanlı hanedanlıkları arasında yapılan Kasr-ı Şirin antlaşmasıyla gerçekleşti, ikinci bölünme 10 Şubat 1828 tarihinde İran ve Çarlık Rusya’sı arasında yapılan Türkmençay Antlaşması sonucu İran’ın Kürdistan’ın bir kısmını Rusya’ya bırakılmasıyla oldu. Üçüncü bölünme ise, Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan ve 6 Ağustos 1924’te yürürlüğe giren Lozan Antlaşmasıyla gerçekleşti. Bu bölünmelerden de görüldüğü gibi Kürtlerin geleceğini belirleyen emperyal devletler önceleri Osmanlı ve Safevî (İran) idi, sonrasında Rusya buna ilave oldu. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisi ve ardından dağılması ile bu defa İngiltere ve Fransa devreye girdi ve Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde kalan Kürt coğrafyası Sykes-Picot Antlaşması ile Türkiye, Irak ve Suriye arasında taksim edildi. Birinci Dünya Savaşı sonrası bu bölünmedeki rolüyle İngiltere Kürtlerin kaderini belirleyen emperyal devletlere dâhil oldu ve öldürücü darbeyi vurdu.

Kürtlerin kaderini belirleyen devletlere İngiltere’nin nasıl dâhil olduğunu ve bu dâhil oluşla birlikte Kürtlerin nasıl ölümcül bir darbe aldığının bilinmesi açısından Nihat Karademir’in kaleme aldığı yeni yayınlanan “İngiltere’nin Kürt Politikası (1918-1932)” (Nûbihar Yayınları, İstanbul 2019) kitabı önemli bir kaynak eser.

 

Kitabın yazarı Nihat Karademir’in daha önceleri “Sultan Abdülhamid ve Kürtler” (Nûbihar, 2014), “Osmanlı’nın Son Yüzyılında Kürtler: Modernleşme, Merkeziyetçilik ve İsyan” (Nûbihar, 2017) kitaplarını okumuştum. Bilim yöntemi esas alınarak kitaplar objektif, üçüncü bir gözle kaleme alınmış. Okurken Kürt tarihine ilişkin çok şey öğrendim. Kürt sorununun dününü bilmek isteyenler ve bu konuya kafa yoranlar için bu kitapların önemli çalışmalar olduğunu söyleyebilirim.

 

Nihat Karademir’in kitaplarını okumuştum ama kendisiyle tanışmıyordum. 28 Eylül-6 Ekim 2019 tarihleri arasında düzenlenen Diyarbakır 7. Kitap Fuarı’nda Nûbihar Yayınları standına 28 Eylül günü uğradığımda, Nûbihar Yayınları ve Nûbihar Dergisi’nin sahibi ve yöneticisi sevgili dostum Süleyman Çevik bizleri tanıştırdı. Tesadüfen Nihat Karademir’in de o gün imza günüymüş. Kısa bir hal hatır sormadan sonra iki kitabını okuduğumu, beğendiğimi söyleyip kendisini kutladım. Süleyman Çevik, yazar olduğumu, İsmail Beşikci Vakfı standında imza günüm olduğunu söylemesi üzerine tevazu gösterip “İngiltere’nin Kürt Politikası (1918-1932)” kitabını “hürmetle” yazıp imzalayarak taktim etti. Kürt tarihine dair güzel kitaplar yazdığı için ve de imzalayıp kitabını şahsıma hediye ettiği için kendisine teşekkür ettim, başarılar diledim.

 

İngiltere’nin Kürt Politikası (1918-1932)” kitabını ancak yeni okuyabildim. Kitaba yoğun bir emek harcanmış ve çok geniş bir arşiv taraması yapılmış. Yazar Önsöz’de bunu şu şekilde dile getirmiş: “…elimize geçen her bilgi kırıntısını, her farklı yorumu kimin işine yarayacağına ve kimleri rahatsız edeceğine bakmadan değerlendirmeye özen gösterdik. Çünkü biliyoruz ki özellikle bu günlerde gerçeğe ve kendi tarihiyle yüzleşmeye en çok ihtiyacı olan toplum Kürtlerdir.” (s.10)

 

Sözü uzatmama gerek yok, arka kapak yazısı kitabı çok iyi özetlemekte: “Modern Ortadoğu’nun Osmanlı sonrası tarihi yazılırken Kürtler ya diğer bölgesel halklardan önemli ölçüde izole edilerek incelenmişlerdir ya da Kürt varlığı Modern Ortadoğu’nun oluşum sürecinde bir teferruat düzeyinde ele alınmıştır. Ancak her iki durumda da bölgedeki ulus-devletlerin ürettiği hâkim paradigmaların da etkisiyle Kürtlerin siyasal talepleri veya bu talepleri dile getiren oluşumlar bölgeyi dizayn eden emperyalist güçlerle ilişkilendirilerek itibarsızlaştırılmış ve kolaylıkla gayri-meşru ilan edilmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı’ndan 1932 yılında sona eren Manda Yönetimi’ne (Irak’taki-M.Ü) kadar olan dönemi inceleyen bu çalışma sadece Kürtlerin modern tarihini ve bu tarihi süreç içerisinde İngilizlerle olan ilişkilerini, başta Türkler ve Araplar olmak üzere bölgenin diğer halklarının tarihi ile de ilişkilendirerek ve özellikle Irak’ın kuruluş ve oluşum sürecini vurgulayarak inceleyen bir deneme değil, aynı zamanda da yukarıda zikredilen paradigmaya yönelik bir meydan okumadır.”

 

Derin bir dönüşüm döneminden geçiliyor. Gaspedilen hakların elde edilişinde diplomatik, askeri, siyasi, ekonomik olarak kuvvetli bir direnç olsa da iç ve dış dinamiklerin etkisi belirleyecektir sonucu. Kürt, Kürdistan, Suriye, Irak, Kerkük, Fırat’ın Doğusu, Petrol, Ortadoğu, IŞİD, İran, Rusya, Amerika, İngiltere, Avrupa Birliği, NATO sözcüklerinin havada uçuştuğu böylesi bir dönemde “İngiltere’nin Kürt Politikası (1918-1932)” kitabının okunacak kitaplar listesinde ilk sıralarda yer alması gerektiğini düşünüyorum.