'Sur'un her taşını Demirtaş'tan çok daha iyi bilirim ve bu şehre aşkla bağlıyım’!
Demiş hoca Davutoğlu hazretleri.
İyi bilmesi, aşkla bağlı olması konusu ile ilgili sallaması bir yana, doğru olan bir kelimesi var, ‘Sur şehri’ demiş olması. Yani bilerek ya da bilmeyerek Diyarıbekir’i, Amid’i, Amed’i, kentin bizatihi kendisini kast etmiş, kastını aşan bir duruşla.
Bizim için Diyarbakır demek Sur ve Sur içinin bizatihi kendisidir.
Bu bölge yok ise Diyarbakır’da yok demektir.
Tarih hafızamız, geçmişimiz, geleceğimiz buradadır, burasıdır.
Biz/Bizler geçmişimizin de geleceğimizin de yok oluşuna tanıklık ederken, hoca Davutoğlu hazretlerinin Selahattin Demirtaş üzerinden hepimize ilan-ı aşk göndermeleri yapmasına da takılmadan edemiyoruz.
Bu aşkın karşılıksız bir aşk olduğunu ilan ederek söze devam edelim.
Bunu onlarda biliyor.
Yani ‘aşklarının’ karşılıksız olduğunu!
Hele ki bundan sonraki süreçte
Zaten biliyorlar ve bundan da o kadar eminler ki, ruhlarını, yönetme biçimlerini arabesk’e bağladılar.
‘Ya benimsin ya da toprağın’ modundaki türkünün eşliğinde yakıp, yıktılar aşkla bağlı olduklarını iddia ettikleri sur şehrini.
Eyyyy hoca!
Ne diyelim sana ve avenelerine?
‘Al aşkını çal başına’!
Eyyy Hoca!
Mesele tek başına Selahattin Demirtaş değil ki
Sur şehrini ondan daha iyi bilmiş olman değil ki
Sur şehrine daha fazla aşkla bağlı olmuş olman değil ki.
Mesele;
Sur şehrini, orada yaşayanları, o tarih hafızasını koruyabilmekti.
Ölümlere, yıkıma, yangına, göçe engel olabilmekti.
Aşk dediğin böyle bir şey değil mi?
Selahattin Demirtaş üzerinden gönderilen ilan-ı aşk’ın ilan-ı savaş olduğunu gördük, yaşadık, biliyoruz.
**
Şimdi;
Milattan 2 bin yıl önce Hurrilerle başlayan, Milattan sonra 349 yılında Roma, Bizans, Abbasiler, Mervaniler, Büyük Selçuklu, Şam Selçukluları, İnallılar, Nişanlılar, Artuklular, Eyyubiler, Akkoyunlular, Osmanlılar dönemlerinin eliyle inşa edilen sur şehri, kendisini 3 ayda yakıp yıkanın aşkına neden karşılık versin?
27 medeniyetin aşkını bağrında taşıyan, ihanet etmeyen, eserlerini dimdik ayakta tutan, aşkını sadece surlarına fısıldayan bu şehir, bin yıllık kadim aşkını terk edip, kendisini yakıp, yıkana, insanlarını göç ettirene niye satsın, aşkına neden ihanet etsin?
Sur şehri halkının ağzıyla cevap vereyim;
Hadi başka kapıya!
Kaybol, gözüm görmesin seni!