Dünyanın herhangi bir ülkesinde özellikle son dönemlerde tanık olduğumuz rüşvet, yolsuzluk gibi yüz kızartıcı eylemler gündem olsa, hele bir de ülkeyi yönetenlerin içinde olduğu kontrollü bir rüşvet ağı ortaya çıksa yer yerinden oynar, Rüşvet çarkında adı geçenler bir tarafa, ortada iktidar falan kalmaz.
Devlet adına, iktidar adına görev yapanların yaptıklarını kişisel, şahsi tasarrufları olarak değerlendirme şansı yok. Çünkü görev yaptıkları alanların şahsiliği söz konusu değil. Bu görev alanları kamusaldır, toplumsaldır, ülkeyi ve ülkede yaşayanları ilgilendirir.
Halkın, kendisini yönetmesi için yetki vererek görevlendirdiği partiler, parti yöneticileri, onların görevlendirdiği bürokratlar halka karşı sorumludurlar. Ülkeye ve halka ait olanları korumakla görevli olanlar, bunları şahsi menfaatleri için, çevrelerini zenginleştirmek için kullandıklarında yolsuzluk yapmış sayılır, bunun da hesabını vermek durumundadırlar.
Biz de öyle mi?
Suçu sanki biz/bizler işlemişiz gibi davranıyor muhataplar.
Çünkü bunlar yaptıkları yanlış işleri kendi meşreplerinde doğru buluyor, çaldıklarını kendilerine bir hak olarak yorumluyorlar. Ülkeyi yönetenler, onların görevlendirdikleri yaptıkları çalışmaların bedeli gibi gördükleri soygun ve talan ile ilgili işlemlere ‘fetva’ üretiyorlar.
Zaten çetelerin çökme ritüeli de böyle ‘Haklı’ gerekçeler yaratılarak gerçekleşiyor. Devleti mafya ile ilişkilendiren iktidar odaklarının hiçbir ülkede uzun vadeli başarılı olma ihtimali söz konusu değil, olmadı, olamazda. Kısa vade için geçerli olan varlıkları bazen yolun sonu göründüğü için, bazen de nemalananların paylaşım çatışmasından dolayı çöker, sona erer. Sonrası ise hukuki süreçlerdir…
Biz de öyle mi?
Soygun ve talandan, rüşvetten dolayı ülke 9 şiddetinde sarsıntı içinde, ortalık kan-revan, ortada inceleme, araştırma, soruşturma, kamu adına açılmış bir tek dava yok. Danışmanlar ‘ağır travma’ nedeniyle istifa edip köşelerine çekiliyorlar. Eskiden devlette görev yapan danışmanları tanırdık, bilirdik. Şimdi öyle mi, Devletin herhangi bir kademesinde, siyasi partilerde danışmanlık yapanları kimse tanımıyor, ne zaman ki yanlış bir iş yapıyorlar, o zaman tanımaya başlıyoruz, o saatten itibaren de ‘geçmiş olsun’ temennisiyle yüz yüze geliyoruz.
Bunların dünyasında normal ve kaliteli insanlar için geçerli olan yaşam ile ilgili omurgalı dik duruş, hiçbir zaman geçerli değil, onları iktidarlar ve güçlü kesimler ilgilendiriyor. İktidarların ve güçlü kesimlerin adı sanı da onlar için önemli değil, yeter ki ‘Sülük’ olma hallerini devam ettirebilsinler.
O nedenle, iktidara çok yakın görünen, halka umut aşılayan Cumhuriyet Halk Partisinin, halka mahcup olmamak adına şimdiden tedbirlerini almak gibi bir sorumluluğu var. Bu ‘sülükler’ in sızma ihtimali çok yüksek olduğu için, bugünkü iktidarın yaşadıklarının CHP iktidarında yaşanmayacağını kimse garanti edemez. Hiç kimse de bugün yaşatılanları bir daha yaşamak istemez.