İktidar etmek, halkını ve kendini yönetmek, tarihsel kimlikli toplumların, bireylerinin kaçınılmaz görev ve sorumluluğudur. Bunun için bedeller ödeniyor, bir önceki ağır ceberut yönetimlerin yol ve yöntemlerinin dışında bir yönetim biçimi sunuluyor ki, ortaya halkın iktidarı çıksın, varsa sorun kendi içinde çözülsün(ki), kolun kırılmış olması zaten çok önemli değil, bir şekilde kaynar.
İktidar etmek üzere verilen mücadeleyle iktidar olduktan sonraki mücadele biçimlerinin farklarının doğru tespitleri ışığında bir yönetim biçimi ve algısı yaratılmadan/yansıtılmadan yürütülen yâda yürüyen yol haritasında mutlaka sorun ve sıkıntılar olur. Özelikle koşullar gereği dayatılmış yâda öyle görünen yönetim biçimleri her ne kadar ‘halk için halkın iktidarı’ sloganıyla yol almaya çalışsa da tökezlemelerle tanışmamak gibi bir lükse sahip değildir.
Halk iktidarı sunduktan sonra yönetenlerin bu sunumu nasıl içselleştirdiği, nasıl süzgeçten geçirdiği, nasıl berraklaştırdığı ve bunu yaptıktan sonra yönetme sanatı ile ilgili sunumu nasıl geriye iade ettiği önemli. Bu, genel yönetimler içinde yerel yönetimler içinde geçerli bir durumdur.
Aradaki fark iki ayrı gerçeğe hitap eder.
İnce nüans olarak görünse de ara farktaki gerçek, iki ayrı noktaya kapı aralar.
Birincisi; Devlet erkini arkasına alarak iktidar etmeye
İkincisi; Halk erkini arkasına alarak iktidar etmeye kapı aralar.
Neden-sonuç ilişkisi içinde toplu taşımacıların Silvan’dan Diyarbakır’a ‘cihat’ ilanını çoklu sorularla değerlendirmek mümkün ancak, tasvip edilmesi mümkün olmayan bir durum çıktı ortaya. Bir yerlerin ‘ara gazı’, taşımacıların ‘iç gazı’ her neyse, saldırı boyutunda fiili bir durumun ortaya çıkmış olması kabul edilebilir bir durum değil. Ancak, bu ‘cihat’ karşısında belediye yönetiminin ve bileşenlerin ‘panik’ hali, bu durum karşısında yapılan toplu basın açıklamaları, toplu taşıma ‘cihatçılarına’ yönelik tehdit edici ağır cümleler halkı yönetmeye aday bir yönetim biçiminin tarzı olmamalıydı. Tarz, genel yönetim biçimine karşı 30 yıldır sürdürülen tarzın devamı gibi kamuoyuna yansıdı ve kırılma noktası oldu. Bu tarz, karşıdakine de söz hakkı doğmasına neden olacak bir tarz olduğu için duruma daha sakin bir pencereden bakılması gerektiği gerçeğinden kaçamayız.
Her şeye rağmen, Büyükşehir Belediye yönetimi ciddi bir deneyim yaşadı. Önümüzdeki uzun yönetim süreci için deneyim paylaşımı olarak algılanması gereken bu durumun iyi tahlil edilmesi gerekiyor. Bu boyutta olmasa dahi buna benzer durumlarla yüz yüze gelineceği bir gerçek. Belediye sadece kent merkezini yönetmeyecek, en ücra noktadaki köylerin sorunlarının çözümü için hizmet taşıyacak ve problemlerle iç içe yaşayacak. Tablo, genel politikanın çok dışında ve tamamen bire bir, yüz yüze ilişkiye dayalı bir tabloya hitap ediyor.
‘Ben yaptım, sen uyacaksın’ tablosu olduğu takdirde ortaya daha büyük sorunlar çıkacaktır.
Bir de savaş yıllarının ve oradan kaynaklı bastırılmış duyguların geldiği patlama noktasını çok iyi anlamak gerekiyor galiba.