Sevgili Salih Erdal kardeşim bir yazıma yorum yapmış,
Şöyle sormuştu;
‘Ölüler morgda
Çözüm süreci buzdolabında
Nasıl olacak?’
Bir hafta önce sormuştu bu soruyu.
Üzerinde yazı yazılacak bir soruydu, ancak bir hafta dondurabildim sevgili Salih’in anlamlı sorusunu.
Dün aldım fikrimin buzdolabından, çözerek yazmaya başladım.
Birinin adı morg
Diğerinin buzdolabı.
İkisinin de özü ve yüzü soğuk
Ortak yanları; dondurmak üzerine kurgulanmış olmaları.
Buzdolabındakini alıp çözülmesini beklemek, yaşama döndürülmesini sağlamak mümkün
Morgda olanı/olanları hayata döndürmek mümkün değil
Buzdolabında bulunanı kendi egolarını tatmin etsin diye yeniden canlandırmak, kendi amaçlarına hizmet etmesini sağlamak uğruna morgda sayı artırımına gitmenin verdiği acıyı yüreğinde hissetmeyenlerin başkalarının yüreklerindeki acıların büyümesini, toplumsal acılara dönüşmesini görmezden gelerek hiçe sayması kabul edilebilir bir durum değil.
Oynanan oyunun farkındayız, filmin senaryosunu biliyoruz.
Gerek var mıydı?
Bu halkı buzdolabı seyretmeye, morg nöbeti tutmaya mahkûm etmeye?
Yürekleri dondurmaya gerek var mıydı?
Buzdolabındakini indirip çözmek mümkün de
Morgdaki canları, donan yürekleri yeniden canlandırmak mümkün mü?
Elbette değil
İktidar uğruna, yönetmek uğruna, iktidarınızı daim kılmak adına değer miydi?
Buzdolabındakini indirip çözmeye çalışsanız bile yürekleri çözemedikten sonra, neye yarar?
Çözmeye çalışsanız bile çözdüğünüz şey ne size ne de bu halka mutluluk getirmez artık.
**
Elleriniz sıcaktan soğuğa gitmesin diye ateş topunun içine sürdüğünüz bu halkın yüzüne baktığınızda neler hissettiğinizi çok merak ediyorum. O hislerinizi beklediğiniz an gelinceye kadar dondurmak üzere buzdolabına saklamadıysanız tabii ki.
Eğer sakladıysanız (ki), öyle görünüyor.
Çözüldüğünde, yeniden harekete geçirmek istediğinizde, karşı karşıya kalacağınız tablo kurguladığınız gibi olmadığında ne yapacaksınız?
Sizin için her şey donmuş olduğunda, çözme ‘beceri’ ve ‘yeteneğiniz’ halkın/halkların sonsuza kadar dondurma işleminden geçtiğinde, sizde göreceksiniz ki sizin için kullanacağınız ne zaman kalmış, ne de oyalayacağınız bir argüman.
‘Artık çok geç’ dediğinizi duyar gibiyiz.
Belki de dondurmaya yatırdığınız yüreklerinizin çözülmeye başladığı anlardır o anlar.
Sizin için bizim de yapacağımız bir şeylerin kalmadığı anlardır belki de.
Halkın/halkların kat ettiği mesafeye ulaşma şansınızın olmadığı, sizin için son pişmanlığın fayda getirmeyeceği anlardır belki de.
‘Yüzü ve özü soğuk size ait o iki şey kendi mirasınız olduğu için sizde kalsın, bizde dükkân kapalı’ dediğinde bu halk, sizin işinizin bittiği anlardır.
Sıcak yüreklerin başardığı an işte o andır.
Çok ta uzak görünmüyor.