Arslanoğlu, “Diyarbakırımız sınırları içinde metfun olan bu iki büyük peygamber, 27 şehit sahabe, ilme, bilime ve medeniyete yön veren onlarca dünya çapında İslam alimiyle, dünyanın ikinci bir yerinde eşi, benzeri ve muadili olmayan tarihi, manevi ve kültürel muhtevasıyla dünya çapında inanç, tarih ve kültür turizminin kalbinin attığı bir cazibe merkezi olmaya namzet kutlu ve mübarek bir şehirdir” dedi.
Diyarbekir Tanıtma ve Kalkınma Derneği Başkanı Abdulkadir Arslanoğlu, Diyarbakır’ın turizm potansiyeli ve doğru argümanlarla tanıtılmasına ilişkin açıklamalarda bulundu. Eğil ilçesinde bulunan Hz. Zülküf ile Hz. Elyasa Peygamberlerin Kuran’da adı geçen 25 peygamberden ikisi olduğuna dikkat çeken Arslanoğlu, Diyarbakır’ın dünyanın ikinci bir yerinde eşi, benzeri ve muadili olmayan tarihi, manevi ve kültürel muhtevasıyla dünya çapında inanç, tarih ve kültür turizminin kalbinin attığı bir cazibe merkezi olmaya namzet kutlu ve mübarek bir şehir olduğunu kaydetti.
Kuran’da adı geçen iki büyük peygamber
Konuşmasının başında Hz. Muhammed’in hadisine değinen Arslanoğlu, “İslam’ın muazzez peygamberi Hz. Muhammed bir hadislerinde şöyle buyuruyor, ‘Allah, ilk peygamber Hz. Adem ile son peygamber Hatemül Enbiya Muhammed arasında 124 bin elçi göndermiştir.’ Çok ilginçtir ilk peygamber Hz. Adem ile son peygamber Hatemül Enbiya Muhammed arasında gönderilen 124 bin elçisinden sadece 25’inin adını Kuran’da zikretmiştir. İşte isimleri Kuran-ı Kerim’de zikredilen bu peygamber kadrosundan iki tanesi burada yatıyor. Diyarbakır’ın Eğil ilçesinde” dedi.
Taşınma süreçleri
İki büyük peygamberin mübarek kabirlerinin 1995 yılında şuanda Dicle Baraj Gölü’nün olduğu yerde bulunduğunu belirten Arslanoğlu, “Orada iki büyük peygamberin mübarek kabirleri vardı. Orada baraj yapımı gündeme gelince dönemin Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün oluşturduğu 9 kişilik yeminli bir heyet dünya tarihinde bir ilkin altına imza attılar. Dünya tarihinde yaşanmamış bir hadise vuku buldu. İki büyük peygamber Hz. Zülküfil ve Hz Elyasa’nın mübarek kabirleri açıldı ve 3 bin küsur yıllık mübarek naaşları bulundukları yerden alınıp şuanda bulundukları Nebi Harun Tepesi’ne nakledildiler. Olay esnasında yeminli heyet içerisinde yer almış ilmi ve irfani itibariyle en fazla temayüz etmiş olan Molla Ömer Kalkan Hoca Efendi, naaşların nakil olayından bir sene sonra ulusal bir gazeteye verdiği beyanatta, ‘Her iki peygamber naaşını bizzat gördüm. Naaşlar yeni ölmüş insan cesedi gibiydi. Uyuyan bir insanın yatmış hali gibiydi. Nasıl ki uyursunuz sadece hareketsiz olursunuz, işte aynen öyleydi. Kefenlerinin üzerinde en küçük bir leke dahi yoktu. Her iki peygamberin mübarek vücutlarına, kollarına, bacaklarına, ayaklarına, başlarına ellerimle dokundum, temas ettim, yumuşacıktı. Hz. Zülküfil'in mübarek saçları kefenlerinden dışarı çıkmıştı. Ne tam kara ne tam aktı. Onlara duyduğumuz hürmetten ve mahcubiyetten dolayı yüzlerini açıp bakamadık. Salavat ve tekbirlerle o yüce peygamberin mübarek saçlarını alıp kefenlerinden içeri koyduk’ ifadelerine yer vermiştir” diye konuştu.
“İslam alemini yerinden oynatacak bir hadise”
Burada bir buçuk milyarlık İslam alemini yerinden oynatacak bir vakanın vuku bulduğunun altını çizen Arslanoğlu, şunları kaydetti:
“İslam’ın muazzez peygamberi Hz. Muhammed, 15 asır evvel bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar, ‘Allah, toprağa peygamberlerin cesedini, naaşını çürütmeyi haram kılmıştır’ Binaenaleyh toprak peygamberlerin cesedi, naaşını çürütemez. Hz. Muhammed’in 15 asır öncesinden terennüm ettiği bu hadis Allah resulü Hz. Muhammed’in vefatından 15 asır sonra yeryüzünde, yer kürede ilk defa Diyarbakır topraklarında tahakkuk etmiştir. Hakikaten toprağın 3 bin küsur yıl önce vefat etmiş iki Allah elçisini çürütmediği, bedenlerine ve mübarek naaşlarına bir zarar vermediği beşer gözüyle müşahede edilmiştir. Biz bu iki büyük peygamberin Diyarbekir’de olduğunu dünyaya duyurabilirsek, hiç kimsenin şüphesi olmasın her gün Türkiye’nin ve dünyanın muhtelif yerlerinden Diyarbakır’a birkaç bin insan gelir. Her gün Türkiye’nin ve dünyanın muhtelif yerlerinden Diyarbakır’a peygamber naaşı, peygamber kabri ziyaretiyle gelirse beraber getirdikleri o pozitif enerjiyle, o rahmet atmosferiyle Diyarbakır’ın caddelerinde, sokaklarında, kaldırımlarında, pazarlarında, pasajlarında, hanlarında, hamamlarında arzı endam etseler Diyarbakır halkı kendine bir çeki düzen verir ve nasıl bir hazinenin sahibi olduğunun farkına varır. İkinci bir husus her gün bu kadar insanın Diyarbakır’a gelmesi Diyarbakır ekonomisini yükseltecektir. Bugün Diyarbakır ekonomisinin en büyük sorunu istihdam problemidir. Mali sıkıntılarla cebelleşen vatandaşlarımın sıkıntıları orta yerde duruyor. Öyle bir durumdayken yani inanç turizminin hayata geçmesi ve buradaki dinamiklerimizin hayata geçmesi sayesinde buradaki ekonomik çıta da fevkalade yükselecektir. Bu iki peygamberin duyurulması meselesi Diyarbakırımız için hem sosyo politik hem de sosyo ekonomik sıkıntıların ilacı olabilecek konumda bir hadisedir.”
“Muadili olmayan bir tarih”
Diyarbakır’ın doğru tanıtılması durumunda inanç, tarih ve kültür turizminin başkenti olmaya aday bir kent olacağını belirten Arslanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Artık şunu söyleyebiliriz, Diyarbakırımız sınırları içinde metfun olan bu iki büyük peygamber, 27 şehit sahabe, ilme, bilime ve medeniyete yön veren onlarca dünya çapında İslam alimiyle, dünyanın ikinci bir yerinde eşi, benzeri ve muadili olmayan tarihi, manevi ve kültürel muhtevasıyla dünya çapında inanç, tarih ve kültür turizminin kalbinin attığı bir cazibe merkezi olmaya namzet kutlu ve mübarek bir şehirdir.”(İHA)