TİGRİS HABER- HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam gündeme ilişkin konular hakkında Independent Türkçe’ye konuştu.
HÜDA PAR'ın partiden ve politik bir mecradan ziyade cemaatvari bir görüntü arz ettiği yönünde de iddialar var. Öyle olduğunu düşünüyor musunuz? Hizbullah ile bağınız var mı?
Türkiye'de iktidar bazen bir çalışma veya bir yasal düzenleme yapmak istediğinde maalesef kimi muhalefet partileri programlarında olmasına rağmen ‘siz bunu nasıl yaparsınız' diyerek karşı çıkıyor. Sırf iktidar yapıyor diye buna karşı çıkmak akıl karı olmadığı gibi mantıklı da değil, halka hizmet de değil. İktidar partisi doğru bir şey yaptığı zaman bu doğruyu niye o yaptı, iktidara gelince biz yapardık demeyiz. Doğruysa destek veririz, yanlışsa da yanlış olduğunu söyleriz. Bizim müspet siyasi anlayışımız budur. Bu anlayış ve yaklaşımımız bahsettiğiniz ‘cemaatvari' bir anlayış olarak belki algılanır. Evet, biz bu anlamda mevcut siyasi partilerden farklı bir yerde duruyoruz. Kendimizi sabit bir yerde konumlandırmıyoruz. Yani iktidar doğru bir şey yaptığı zaman doğru olduğunu söylüyoruz. Mesela biz parti programımızda ‘andımız' gibi ırkçı bir kavramın olmaması gerektiğini, siyer ve Kuranı Kerim dersinin ilkokullarda olması gerektiğini söyledik. Şimdi hükümet bunu dile getirdi. ‘Sen bunu nasıl yaparsın, bunu ben yapmalıydım' deme halimiz yok. Doğru bir şey yapmışsa bunun doğru olduğunu söyler ve yanında yer alırız. Bizim siyasi anlayışımız budur. Bu nedenle müspet siyasetin ne olması gerektiğiyle ilgili belki Türkiye'ye kendimizi tam olarak anlatamadık. İnşallah zamanla sizlerin de aracılığıyla bunu hem kamuoyuna hem de diğer partilere anlatacağız.
Yani Hizbullah ile bir bağınız yok diyebilir miyiz?
Doğrusu kuruluş döneminde de arkadaşlarımız defalarca benzer sorularla karşılaştılar. Bu konuda yeterince cevap verildiğini düşünüyorum. Artık bu meseleleri gündeme getirip işte HÜDA PAR bu konuda şunu dedi, yok bunu söyledi demekten ziyade misyonumuz, faaliyetlerimiz ve ilkelerimizin konuşulması gerektiğini düşünüyoruz. Bunu aştığımızı artık benzeri soruların muhatabı olunmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bizim parti sitemizde yaptığımız açıklamalarda bununla ilgili onlarca cevap var.
Cumhur İttifakı'na destek vermeniz kimi taraflarca eleştirildi. İttifaka destek verirken hangi ilkeleri esas aldınız, hareket noktanız neydi?
Sanırım 2018'deki milletvekili seçimlerini kast ederek söylediniz. 2018 Haziran seçimlerinde biz cumhurbaşkanı adayı göstermedik. Parti olarak bizim adayımız yoktu. Ama Türkiye'nin 81 ilinde seçimlere katıldık. İki ilde bağımsız adaylarla, 79 ilde de partilerin adaylarıyla seçimlere katıldık. Seçim meydanlarında propagandamızı parti kimliğimizle yaptık. Cumhur İttifakı'yla yapmadık. Bu hükme varılması nedeni cumhurbaşkanı adaylarından Recep Tayyip Erdoğan'a destek verilmesidir. Biz aday çıkarmadığımız için mevcut adaylar içerisinde Sayın Erdoğan'ı destekleyerek oy verdik. Bundan ‘Cumhur İttifakı'na destek verildi' anlamı çıkmaz. Bu mantıklı bir yaklaşım değil. Nitekim Millet İttifakı dediğimiz blok da yer alan partilerin kendi cumhurbaşkanı adayları vardı. Ve adaylarına destek vermekle beraber ayrı olarak milletvekilleri seçimlerine de katıldılar. Tekrar dile getirmek istiyoruz. Biz hiçbir şekilde Cumhur İttifakı'na bir destek vermedik. Kendi adaylarımıza destek verdik ve bütün Türkiye'de seçimlere katıldık. Ama arkadaşlarımız mevcut adaylar arasında Cumhur İttifakı'nın ortak adayı olan Sayın Erdoğan'a oy verdi. Bu anlamda ilke ve duruşumuzdan taviz vermedik. Cumhur İttifakı ile hiçbir zaman ortak hareket etmedik.
AK Parti ve MHP koalisyonunun milliyetçi söylemi güçlendirdiği ve Kürtlerin hareket alanını daralttığı yönünde yorumlar var. Seçmeninin neredeyse tamamına yakını Kürtlerden oluşan HÜDA PAR'ın bu yöndeki eleştirilere cevabı nedir?
Bu milliyetçi söylemlerin çok ileri gittiği ve ülkeye zarar verdiğini konusunu yıllardır dile getiriyoruz. Özellikle MHP ile olan ittifaktan sonra mevcut iktidarın söylemlerinde değişiklikler olduğu bir gerçek. Bu bariz bir şekilde görünüyor. 2002'de AK Parti iktidarından sonra bu ret ve inkârcı politikada yumuşama oldu. İyi adımlar atıldı ve sorun çözülecek diye insanlar umutlandı. Kürtlerin varlığını kabul eden ve bazı haklarının olması gerektiğini konusunda ciddi söylemler oldu. Bizde bu iş olacak diye ümitlendik. Ama mesele yanlış yoldan ele alındı. Yani yaklaşım tarzı yanlış olunca akim kaldı. O çözüm süreci ile ilgili olumsuzluklara fazla girmek istemiyorum. Akim kalınca MHP ile bir ittifak oldu ve yavaş yavaş eski söylemlerden uzaklaştılar. Biz bunun ülkeye zarar verdiğini düşünüyoruz. Ülkenin huzur ve güvenliği, bütün vatandaşların kendisini birinci sınıf vatandaş olarak görmesiyle olur. Bunu sıklıkla dile getiriyoruz. Milliyetçi ve inkârcı söylemlerin ülkeye fayda vermediği, milliyetçilik ve vatanperverliğin bu olmadığını ısrarla dile getiriyoruz. Milliyetçilik ve vatanseverlik ülke vatandaşlarının önemli bir kısmını inkâr etmek değildir. Bu olsa olsa bölücülüktür, bu yıkıcılıktır. Ülkeyi yıkıma götüren şey bu milliyetçi söylemlerdir. 600 yıllık Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkan da bu zihniyettir. Osmanlı İmparatorluğu'nun hükmü altında 70 ırk yaşıyordu. Müslim, gayrimüslim, bütün vatandaşların kendini vatandaş ve insan olarak gördüğü bir sistem kısa bir sürede milliyetçi söylemler yüzünden yıkıldı. Darmadağın oldu. Milliyetçi söylemler ülkeye yıkımdan başka bir şey getirmez. Buna mutlaka son verilmesi gerekir. Irkı ve dini ne olursa olsun bütün vatandaşların kendini birinci sınıf vatandaş olarak gördüğü yeni bir sistemin inşa edilmesi gerekir. Hükümet bir an evvel bu söylemlerden vazgeçmeli.
Kürt Partisi olarak bilinen HÜDA PAR'ın üst yönetiminde Türk var mı? Varsa bu oran ne kadardır?
Öncelikle biz devletlerde olduğu gibi partilerde de kavimle milletle anılan bir kimliğin olması gerektiğini düşünmüyoruz. Bizim partimizin Kürt partisi, Türk partisi veya bir kavim ismiyle anılmasını istemiyoruz. Bizim ilkelerimiz ve parti programımız var. Bu programa inanan, programın gelecek vadettiğini söyleyen herkese kapımız açıktır. Bu yüzden partiye gelenin kimliğini, etnisitesini sormuyoruz. Geçmişte olduğu gibi şimdi de partimizin en üst kurulu olan Genel İdare Kurulu ve Başkanlık Divanı'nda Türkiye'nin bütün kesimlerinden insanlar yer alıyor. Oranını sorarsanız Türkiye'nin demokratik yapısıyla orantılı olmayabilir. Doğrudur belki arkadaşlarımızın büyük bir bölümü Kürtlerden oluşmakta ama aramızda Türk de Arap da var. Doğrusu bugüne kadar böyle bir istatistik de yapmadık. Aslında çokta önemli görmüyoruz. Bizi ilgilendiren husus parti programımıza gönül veren kaç üye ve arkadaşımızın olduğudur.
Türkiye'de Kürt sorunu olduğunu söylediniz. Sizce bu sorun nasıl çözülmeli?
Kürt sorunu Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren var olan bir sorun. Yani sonradan oluşan bir sorun değil. İki kurucu halk beraber bir ülkeyi oluşturdu. Bir müddet sonra yönetimde bir halkı yok sayan, yok etmek isteyen bir anlayış ortaya çıktı. Bunun bir kere bu şekilde kabul edilmesi lazım. Sorunun teşhisi koyulmadan çözüme odaklanırsak sonuca ulaşamayız. Öncelikle asıl kurucu 2 halktan biri olan Kürtlerin bu ülkenin kurucu unsurlardan biri olduğu kabul edilmesi, şu ana kadar yapılan haksızlık ve zulümleri kabul edip özür dilemesi lazım. Öncelikle Kürtlerin bu aidiyetini sağlaması için gönüllerini alması gerekir. Bu da ‘evet, biz şimdiye kadar sizi tanımadık ve yok saydık, özür dileriz' diye devletin özür dilemesi gerekir. Bu özür olduktan sonra Kürtler kadirşinas bir toplumdur. Geçmişi unutur. Yeter ki geleceğe doğru adım atılsın. Biz geçmişi bu şekilde temizler, yapılan zulümleri telafi etmek için irade ortaya koyarsak çözülür.
Türkiye'de şu anda mevcut bir anayasa var. Bize asıl sıkıntı veren, asıl halkların eşitliğini, eşit vatandaşlık sistemini kabul etmeyen anayasadır. Bu anayasanın vatandaşlık tanımını değişmeli. Herkesin kendini kabul ettiği, devletin sahibi ve mensubu gördüğü şekilde değişmeli. Biz bunu değiştirebilirsek Türkiye'de Kürt'ü ile Türk'ü ve diğer kavimleriyle herkes kendini birinci sınıf vatandaş olarak görebilecek. Türkiye maalesef özellikle Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılan kıyımlar ve katliamlarla gerisinde kötü bir tarih bıraktı. Bunun izlerinin silinmesi için Kürtlerin gönüllerinin mutlaka alınması gerekir. Eşit vatandaş olarak oluşturacak yeni bir anayasa ile bunun önüne geçilebilir. Çözüm yeni bir anaysa ve herkesin kendini tarif ettiği, yani ırk tanımı yapmayan, milliyetçilik üzerine kurulmayan yeni bir anayasa bu sorunu çözer.
Türkiye'de Kürtçe ana dilde eğitimin olması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Bu parti programımızda da var. Sadece Kürtler için değil yeteri yoğunluğa ulaştıktan sonra bütün dillerin mensuplarının ana dilinde eğitim alması gerektiğini söylüyoruz. Evet, Kürtler belki yoğunluk olarak Türkiye'nin yüzde 20-25 nüfusuna sahip. Ek olarak da kurucu bir unsur. Ama Türkiye'de Araplar da var, Balkanlardan gelen Kafkaslar var ve eğer bir yoğunluğa ulaşmışsa onlara da bu hakkı vermek lazım. Ama biz bunun ötesinde bir şey söylüyoruz. Türkiye'de mademki Kürtler bu devletin kurucu unsurudur, o zaman Kürtçe'nin ikinci bir resmi dil olması gerekir. Tüm kurum ve kuruluşlarıyla Türkçe'nin yanında Kürtçe'nin de resmi dil olması gerekir. Resmi dil olduktan sonra zaten ana dilin önü de açılmış olur. Şu anda bunun en büyük engeli anayasadır. Anaysa Irkçı bir yaklaşımla hazırlanmış. Anayasada bir değişiklik yapmadan bu sorun çözülmez. Öncelikle anayasada bunun alt yapısını oluşturmamız gerekir. Bu olursa Kürtçe'nin önünde engel kalmaz. Sadece ana dilde eğitim değil, ikinci bir resmi dil olması gerektiğini düşünüyoruz.
HÜDA PAR'ın da içinde olduğu ve daha çok bölgeden oy alan partiler neden birlikte hareket etmiyor?
Partilerin birlikte hareket etmelerini bir bölgeden oy alma veya bir kavim meselesiyle ilgili olmadığını düşünüyoruz. Partiler ilke ve programlarıyla hareket ederler. Bu çerçevede bir oluşum ve ittifak yaparlar. Bu anlamda biz Türkiye'deki bütün siyasi partilerin birlikte hareket etmesi gerektiğini zaten söylüyoruz. Bütün siyasi partiler kendi programlarında ülkeye hizmet etmek için kurulduklarını beyan ederler. İstisnasız bütün partilerin öncelikli amacı budur. Madem amacımız ülkeye hizmettir o zaman herkesle bir araya gelebilmeliyiz. Bunun için büyük ittifaklar, azami birliktelikler ve ideolojik yakınlıkta gerekmiyor. Doğrusu yakınlık da gerekmiyor. Asgari müştereklerde kiminle bir araya gelebiliyorsanız bir araya gelip, hal etmek istediğiniz meseleyi bir güç oluşturup düzeltmeye çalışabilmelisiniz. Bu konuda en geniş düşünen partiyiz. Herkesle bu konuda görüşmek istiyoruz ve görüşülmesi gerektiğini de belirtiyoruz. Sizin sözünü ettiğiniz ‘bölgede oy alan' ve kendilerini Kürt olarak tanımlayan insanlarla zaten diyaloğumuz var. Ama bunun dışında Türkiye'deki siyasi partilerle de görüşmelerimiz var. Biz yapılmak istenen hizmetler bazında Türkiye'de ne yapılmak isteniyorsa, neyin doğru olduğuna inanılıyorsa partilerin bu doğrular çerçevesinde bir araya gelip ortak hareket etmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Soruyu ‘Kürt meselesi konusunda niye bir araya gelip ortak hareket etmiyorsunuz' amacıyla soruyorsanız eğer biz buna da varız. Yani kendini Kürt meselesine daha çok yoğun adayan ve bu konuda çalışan partilerle de bir araya geleceğimiz gibi Türkiye'nin ekonomik meseleleri gündeme alan, önceleyen partilerle de bir araya geliriz. Bizim hiçbir partiye kapımız kapalı değil. Ülkeye hizmet anlamında partilerin diyalog içerisinde olması gerektiğini söylüyoruz. Kapımız herkese açıktır.
Mesele Kürt sorunun çözümünde HDP ile çalışabilir misiniz?
HDP'yi diğer partilerden ayrı bir yere koyulması gerektiğini düşünüyorum. Evet, 8 yıllık bir partiyiz ama bizler bu bölgenin çocuğuyuz. Burada doğup büyüdük. Bölgeyi çok iyi biliyoruz. 40 yıldır Türkiye'de bir sorun var. Sorunun merkezinde birilerinin silahla bölgeyi dize getirme çalışması var. Silahlı gücüne dayanarak bir şeyi dayatma düşüncesi kabul edilecek bir düşünce değil. Bir kere bunu kenara koymak lazım. Ama işin hazin tarafı bu insanların iradeleri yok. Şimdi iradesiz bir insanla oturup bir şey konuşmanın bir anlamı yok. Çünkü siz oturup konuşur meseleyi bir aşamaya getirirsiniz, onu arkadan yönlendiren insan ‘yok öyle değil böyle yapacaksın' der masaya tekmeyi atar ve çekip gider. Biz bunu yaşadık. Onlarca yıldır yaşıyoruz. Devletle de bunu yaşadılar, diğer oluşumlarla da yaşadılar. Bu nedenle HDP'nin kendi iradesi yok. Bir kulağı İmralı da bir kulağı da Kandil'de. Onlarında kulağı kendilerinde değil. Böyle bir oluşumla oturup Kürt meselesini konuşmanın bir anlamı yok. Ama bölgede kendini Kürt olarak tanımlayan, Kürt meselesine kafa yoran binlerce on binlerce insanımız var ve biz hepsiyle de konuşmaya hazırız. Hakikaten eğer HDP'nin Kürt meselesi diye bir derdi olsaydı geçmişte yakaladıkları fırsatları tepmezlerdi. Böyle bir dertleri yok. Ama Türkiye'de Kürt meselesiyle ilgilenen, gerçekçi yaklaşan ve içtenlikle meselenin hal olmasını isteyen çok insanımız var. Hem örgütsel yapılar bazında hem de fert olarak biz hepsiyle görüşüyoruz. Bu konuda bir sıkıntımız yok. (Kaynak: Independent Türkçe)