“Holizm (Holizm) kavramı eski Yunanca bütün, tamam, tüm anlamlarına gelen ’Holos’ sözünden türemiş olup İngilizce ‘Whole’ (bütün) kelimesi ile aynı kökenden gelmektedir.” (TDK)
Holizm Kavramını İncelemek
Bu kavramı neden inceliyoruz ve bu kavramla nasıl bir alan açmak istiyoruz? Bir şeylerin ters gittiği çok açık. Bunu insan ve yaşamından biliyoruz. İnsan yaşamı ve ilişkileri, olabildiğince problemli ve sorunlar yumağı halinde. Yaşamın tüm alanları bunu içeriyor. İnsan ilişkisinden aile yapısına, iş yaşamından kurumsal oluşumlara, inanç bölünmelerinden ideolojik örgütlenmelere, öğrenme alanlarından tüm eğitim sahalarına, doğa ile olan bağlardan canlılarla olan ilişki ve yaklaşımlarımıza kadar sıkıntı ve sorun yaşamaktayız. Kimimiz kimliklerimizi ön plana çıkarırken, Kimilerimiz unvanı ve aidiyeti ön plana çıkarmaktadır. Kimimiz ekonomi ile var olurken, kimilerimiz inanç ve ideolojik eksenli var olmaktadır. Özcesi dünya yaşamının neresine bakarsak bakalım, sıkıntı ve problem görmekteyiz. Varlığımızın kendisi bile bir problem haline gelmiş ve getirilmiştir. Çözüm adına yola çıkanlar ise sorunları derinleştirmekten öteye gidememektedir. Bu denli kaos ve çatışma içinde olan insan ve toplum gerçeği karşısında, farklı noktalardan bakmak elzem haline gelmiştir, gelmektedir.
Nereden Bakıyoruz?
Nereden ve neyle bakıyoruz, ne görüyoruz, nasıl ve neyle inceliyoruz? Bakıpta inceleyen biz miyiz yoksa hayatın akışı içinde deneyimlediğimiz birikimler midir? Gören kimdir? Korku ve kaygılarımız mı yoksa bunlardan bağımsız halimiz mi? Parçalı mı görüyoruz yoksa bütün mü? Bakıp ta gördüğümüz ve dikkat kesildiğimiz bütünsel bir anlayış ise bu denli karmaşa ve sorunu neden yaşamaktayız? Holizm kavramını incelemeye almamızın temel nedeni, bu sorulara yanıt bulmak içindir. Holizm, bütünlüğü ve tamlığı ifade ediyorsa, neden bu bütünlük ve tamlık içinde değiliz? Neyden ve nasıl koptuk, neden bunu yaptık, koparıldığımız bağ, insan olma bağı mıydı?
İnsanın insandan kopması
İnsan, insan olma bağlarından kopunca, her şeyden kopmuş oldu. İnsanın kendinden kopması, bütünden kopmasını işaret ediyor. Bütünden kopan insan, parçalı bakmaya ve zihninde toplamış olduğu deneyimlerle görmeye başladı. Zihnimizdeki bu deneyimler, yaşamı ve ilişkileri algılamada zorluk yaratıyor. Bu durum hayatı örseliyor. Bölücü yaşamlar yaratıyor. Kıyaslama ve şikayet bu zihnin ürünüdür. Kendisi olmayan insan, hep bir şey olma arayışına girer. Çok şey olur ama kendisi olamaz.
Bütünlüğün Anlamı
İnsanı ve holizmi, yaşamın evrensel bütünlüğünde anlama çalışmak, doğru olacaktır. İnsan, evrensel bütünlüğü kendinde yaşayan ve bunu yaşamına yansıtan önemli bir canlı varlıktır. Binlerce yıl gerilerden gelen ve günümüzde kapsamlı bir düzey yakalayan yaşam tarzı ve algılarıyla insanı ve holizmi anlamak zordur. Belki de yapılacak ilk iş, bu verili yaşam tarzından uzaklaşmaktır. Uzaklaştığımız kadar inceleyebilir ve anlamaya çalışırız.
İşlevsel Bütünlük
Evren, enerjinin hem yapısal hem de işlevsel bütünlüğüdür. İnsanda öyle. Enerji, tüm oluşumlarıyla bunu yansıtır. İnsanın varlığı, bu yapısallıkta belirgin olmalıdır. Maalesef, bu belirginlik ortaya çıkmamaktadır. İnsan gelişimini ve mevcut halini, bu incelemeyle anlayabiliriz. İnsan zihninin parçalı hali, holistik yani bütünden koptuğunu gösteriyor. Holistik gerçeği yaşayamayan insan, hayatın bütünlüğünden ve gerçeklerden kopuyor. İlişkileri daralıyor, daraltıyor ve zihnin esareti içinde kalıyor. Zihnin esareti içinde kalan insan, tüm yaşamı ve ilişkileri esir alıyor. Bunun için kendini eğitiyor, aile kuruyor, iş yaşamına katılıyor, örgütleniyor ve açıldıkça açılıyor.
Yanlışa Bu Denli Hızlı Koşmak Neden?
Yanlışa bu denli hızlı koşmamızın nedeni nedir? Ne kendimizi, ne ilişkilerimizi ne de çevremizi dinliyoruz. Yanlışa hızlı koşmayı, zenginlik ve şeref sayıyoruz. Yanlış yapmanın bu denli prim yaptığı bir dünyada yaşıyoruz. kendimize dönemiyoruz. Kendimizi bilmiyoruz. Yaşam ve ilişkilerimizi anlamıyoruz. Bunun nedenlerine de inmiyoruz. Hâlbuki yaşam ve ilişki denilen gerçek, insanı insana gösteren en güzel aynadır. Bu aynaya bakmak istemiyoruz. Zihinsel dönüşüm alanına girmek isteyen bile, bunu ya inançsal, ya ideolojik, ya kuramsal ya da ekonomik görüyor ve değişmemizi bu şekilde istiyor. Değişimin bu haline de, zihinsel değişim ya da dönüşüm diyor. İnandığı, bildiği ve örgütlediği şeyi her şeyin üstünde tutuyor. Bütünden koptuğunu göremiyor. Yaptıklarıyla bütünü parçalıyor, yaşam, ilişki ve insanı dağıtıyor ve yok ediyor. Bu gerçek görülmediği müddetçe kendimize gelemeyiz. İnsan olamayız. Doğru bir yaşamın izini de süremeyiz.