Her insanın bir hikâyesi vardır, derler. Her şehrin de. Benim şehrim, Diyarbekir'in de öyle. Diyarbekir'in de hikâyeleri var. Hikâyeleri var diyorum. Çünkü şehir binlerce yıllık olunca; anlatacak ve de paylaşacak o kadar çok hikâyesi oluyor ki !
Bir oyun oynanmıştı Diyarbakır'da, çevre il ve ilçelerde. "Diyarbekir Hikâyeleri"ydi o oyun. İzleyiciyle paylaşılanlar, yaşanmış ve şehre dair yaşamların sadece bir bölümüydü.
Hikâyesini paylaşanlardan biri: "Bir hafta sonuydu, tertemiz giysilerimi giyip, haftalığımı almış, tıraş da olmuştum. Evime doğru gidiyordum. O güzel görüntümü hazmedemeyen birileri 'gâvur oğlu gâvura bak hele' dediler. Ben yuttum, hazmettim, kabullendim. Kabullenemeyenler bırakıp gittiler" dedi.
Oysa ben demiştim ki onlara, halen de demedeyim. Memleketin ilk sahibi bizlerdik. Son sahibi de bizler. Ayan beyan olsun dosta, düşmana. Koyup, gitmek yok memleketi defterimizde.
Bir başka biri demiş ki; "Bizleri korumaya alsınlar. Şehir tükeniyor da, bari bizlerin nesli tükenmesin". Ben de dedim ki ona; Bu şehir gözlerin şehridir. Bu şehrin asıl sahipleri az da kalsalar, gözleriyle anlatabiliyor yitik şehirlerinin değerlerini.
Bir bilge Diyarbekir'li; "Arif'in her kelamı lal û mercan incidir. Diyarbekir'liler, her dem inci, mercan sahibi insanlardı. Bizim kuşak o insanlardan feyiz aldı. Onların en cahili bile, bugünün entelektüellerine taş çıkartırdı" diyor.
Ben tamamlıyorum. Zaman sorumlulukların yükünü ağırlaştırıyor bu şehirde. Ama sorumluluk yüklenecek insan da giderek azalıyor bu şehirde. Şehir sürüyor da, insan kendini zorlanarak sürdürüyor bu şehirde.
Şehirli bir Diyarbekir'li diyor ki; "Biz Diyarbekir mezunuyuz. Diyarbekir ekolünden mezunuz. Ol sebepten ötürüdür, Diyarbekir'li olunca, insanın edebi kimliği olur."
Ben diyorum ki; bir zamanlar nüfusuna göre en çok edebiyat, sanat insanı yetiştiren şehirdi bu şehri azim. Bir eski zaman şehriydi Diyarbekir, her gelen kendinden bir şeyler katmıştı bu şehri kadime, bir şeyler götürmeden evvel.
Ve bir eski Diyarbekir'li diyor ki; "Bir zamanlar bu şehrin tüm kapıları yine bu şehirde yapılan Miteloğlu anahtarlarıyla açılırdı."
Hafta sonu "Diyarbekir şehir ve insan" belgeselini görücüye çıkarmışken; Ben son sözümü söylüyorum, belki de ilk... Şimdi hangi anahtarla açılıyor acaba bu şehrin kilitli tüm kapıları.
Ve biliyorum; bir Kürdî şarkıdır bu şehrin payına düşen. Bazen Muhayyer Kürdîdir, çoğu kez Kürdîli hicazkâr. Ama hep şarkî bir şarkıdır alnına yazılan.